promo_banner

Реклама

Читайте только на ЛитРес

Книгу нельзя скачать файлом, но можно читать в нашем приложении или онлайн на сайте.

Читать книгу: «Kazakları Ruslaştırma Siyasetinin Bilinmeyen Yönleri», страница 3

Шрифт:

Azerbaycan, Kazakistan ve Moldova’da mevcut alfabe Kiril alfabesiyle değiştirilmiştir. Bir asırlık geleneğe dayanan kültür kökleri ortadan kaldırılmıştır.20 Baytursunov misyonerlik tarihini etraflıca bilen bir yazardır ve misyonerlerle sıkı bağlantılar kurarak çalışmıştır. Onların nihai amaçlarının halkı Hristiyanlaştırmak ve Ruslaştırmak olduğunu çok iyi anlamış ve devrim öncesinde şunları yazmıştır:

“Hükümet için yararlı olan, halkın tek bir yazı, dil ve din çatısı altında toplanmasıdır. Rus İmparatorluğu’nun himayesinde farklı dilleri, yazıları kullanan ve farklı inanışlara sahip olan halklar vardır. Yönetim için elbette bu halkların dil, yazı ve inanışlarını Rus biçimiyle değiştirmelerinden daha iyi bir şey yoktur.” 21

Baytursunov’un sarf ettiği cümleler derin anlam taşımaktadır. Aslında Rus İmparatorluğu’nun sömürgeci gruplarının, özellikle de misyonerlerin tek arzuları gayrı Rus halkların aynı dili konuşarak, tek bir dinin yayılmasını sağlamaktır. Bu hedefe ulaşmak için rüşvet ve kaba kuvvete varıncaya kadar farklı birçok tedbir alınmıştır. Neyse ki Ekim Devrimi onların hayallerini gerçekleştirmesine engel olmuştur. Fakat devlet adamı Nikita Kruşçev’in bilmeden ya da kasten söylediği sözler hala hafızalardadır: “Hepimiz ne kadar hızlı Rusça konuşmaya başlarsak, komünizmi de bir o kadar hızlı inşa edebiliriz.” Kruşçev’in bu cümleleri, Suslov’un büyük ölçüde etki ettiği Kazak çevresindeki ulusal nihilistlerin ve kozmopolitlerin sayısını arttırmış ve onları kışkırtmıştır. Bu, sözde bilimsel oyunlar hayatımızı zehirlemeye devam etmektedir.

On yıl içerisinde Rus, Gürcü ve Ermeniler dışındaki çoğu halkların yüzyıllar boyunca kullandıkları yazı dilleri üç defa değiştirilmiştir. Stalin bu reformları, yeri doldurulamaz manevi kayıplara yol açacağını bilerek gerçekleştirmiştir. Bu uygulamanın Türk dilli halkların tarih, kültür ve edebiyatlarına ne derece zarar verdiği şimdi daha iyi anlaşılmaktadır. M. Vsevolodova ‘Aynı Dilde Konuşalım’ (Поговорим на равных языках) başlıklı makalesinde “Halkların geleneksel yazı dili bir neslin gözleri önünde Stalin’in emriyle değiştirildi. Stalin’in şahsi kararıyla Orta Asya’da Arap alfabesinden önce Latin alfabesine, sonra da Kiril alfabesine geçişin getirdiği belli başlı kayıpları hatırlatmak yeterlidir.”22 şeklinde yazarak toplumda yeni bir tartışma yaratmıştır.

Devlet politikası seviyesinde yürütülen Hristiyanlaştırma ve Ruslaştırma girişimleri, Rus Çarlığı’na tabi olan farklı dinlere mensup ve farklı dilleri konuşan gayrı Rus halkların geleneksel alfabelerinin Rus alfabesine dönüştürülme çabaları erken dönemde başlamıştır. Fakat bu siyasi faaliyetler gayrı Rus halkların yaşam biçimleri, inanışları, gelenek-görenekleri ve dünya görüşleri dikkate alınarak uygulanmıştır. Örneğin Komi23 halkının Hristiyanlaştırılması ve alfabelerinin Rus alfabesiyle değiştirilmesi XIV. yüzyılda başlamıştır. Bu süreçte Dmitri Donskoy aktif bir şekilde yer almıştır. Tatar halkı bu büyük felaketle Korkunç İvan döneminde karşılaşmıştır. 1769’da Çuvaş24 halkından ilk Hristiyanlaştırılan misyonerlerden biri olan piskopos Veniamin, Rus alfabesini kullanarak Çuvaş dilinin ilk gramer kitabını yazmıştır. 1808’de Dinî Kurallar Kitabı’nı Rus alfabesi temelinde Mari25 diline tercüme etmiştir. Yermak seferinin sona ermesiyle birlikte Sibirya’daki azınlık halkların şiddete dayalı Hristiyanlaştırılma faaliyeti de tamamlanmıştır. Sonraki aşamayı Kazak bozkırları ve sömürge altında olan Türkistan’daki halklar oluşturmuştur.

Çarlık Hükümeti’nin yüzyıllara yayılan ve özerkliği olmayan halkları Hristiyanlaştırma ve Ruslaştırma politikası soylu toprak beylerinin, zengin ağaların çıkarları doğrultusunda gerçekleştirilmiştir. Din adamları, yani misyonerler hedeflerine ulaşmak için devlet üzerinde manevi etkisi olan Kutsal Sinod aracılığıyla devlet hazinesinden gerekli ihtiyaçlarını karşılamıştır. Bu dinî gruplar 1739 yılından itibaren misyonerlik faaliyetlerini devlet politikası düzeyinde yoğunlaştırmaya ve somutlaştırmaya başlamıştır.

1876’da Millî Eğitim Bakanı Kont Tolstoy, Orenburg’da bir toplantı düzenleyerek Kazakların kullandığı Arap alfabesini Rus alfabesiyle değiştirme konusunu gündeme getirmiş ve gerekli talimatları vermiştir. Semey valisi 26 Eylül 1878 tarihli özel mektubunda Batı Sibirya valisine şunları yazmıştır:

“… Kırgızlara 26 hükümetin aldığı kararları bildirirken Rus alfabesi kullanılmaktadır. Kırgızca’nın bu alfabe temelinde eğitim-öğretimde kullanılması sizin 4 Mayıs 26 numaralı emriniz doğrultusunda Kırgız yatılı okullarında uygulanmaktadır. Bozkırlarda Arap alfabesi yerine Rus alfabesinin egemen olacağı günler de gelecektir.”

Bu mektuptan Kont Tolstoy’un eğitim alanında devletin misyonerlik politikasını yürüten bir devlet adamı olarak verdiği talimatın uygulandığı ortaya çıkmaktadır.

1876’da Çar, Kazakların yüzyıllardır kullandığı Arap alfabesinin Rus alfabesiyle değiştirilmesi ile ilgili kararnameyi bizzat imzalamıştır. Aynı yıl Kont Tolstoy Ibıray Altınsarin ile görüşerek Rus alfabesinin herhangi bir değişiklik yapılmadan Kazak dilinde kullanılması yönünde talimat vermiştir. Altınsarin bu olaylarla ilgili olarak ‘Kazakların Bölge Okulları Üzerine Notlar’ (Записка о казахских областных школах) eserinde şöyle ifade eder:

“Kont Tolstoy 1876’da Orenburg’a geldiğinde Kazakların Rusça yazmayı öğrenmesi ve Kazakçada Rus alfabesinin kullanılması sorunu, görüştüğü ilk konuydu. Toplantıya Orenburg bölgesinin eski valisi Krijanovski, Orenburg eğitim müsteşarı Lavrovski, Kazan Öğretmen Okulu müdürü İlminski, Torgay ve Ural bölgesi valileri katılmıştı. Devlet adamları Rus alfabesinin Kazakçaya uygulanabileceği konusunda fikir birliği sağlamıştır.” 27

Yazarın cümlelerinden Çar’ın, Kazak yazı dilinde Arap alfabesi yerine Rus alfabesinin kullanılması konusundaki emri üzerine gerek sömürgeci idarecilerin gerekse de misyonerlerin büyük bir gayretle çalışmaya başladıkları anlaşılmaktadır. Çünkü bu gruplar Kazak bozkırlarını Ruslaştırma faaliyetleri için verilecek bu büyük emri uzun süre beklemiştir.

Orenburg toplantısından 14 yıl önce 1862’de Orenburg sınır komisyonu başkanı Prof. Dr. V. V. Grigoryev, misyoner İlminski’yi Rus harflerini kullanarak Kazak dilinde kitap yazması için görevlendirir. Ayrıca 1862’de misyonerlerin talebi üzerine Tatar dilinde basılacak kitaplarda da Rus alfabesi kullanılmaya başlanmıştır. Böylelikle Türk dilli halkların yazı diline Rus alfabesini uygulayıp benimsetme tasarısı için kademe kademe hazırlık yapılmıştır. Bu, Çarlık Hükümeti tarafından planlanmış ve düşünülmüş bir devlet politikasıdır.

İlminski’nin başlattığı misyonerlik politikasının yürütücüleri öncelikle Kazakları Tatarların etkisinden uzaklaştırmak ve karşılıklı ilişkileri kısıtlamak için çaba göstermiştir. Çarlık memurları, yani Türkistan’ın sömürgecileri aynı politikayı aralarında İslam inancının kuvvetli olduğu Buharalıların etkisinden Kazakları uzaklaştırarak uygulamıştır. Bu niyet doğrultusunda 8 Kasım 1880’de General Emir Subayı Kaufman, Millî Eğitim Bakanı’na Kazakları daha hızlı asimile etmek ve Ruslarla kaynaştırmak için onları diğer Orta Asya halklarından ayrı tutmak gerektiğini yazmıştır. Bu nedenle Arap alfabesini Rus alfabesiyle değiştirme sürecini hızlandırarak Kazakları, kendilerine yakın halkların manevi ve dinî etkisinden uzaklaştırmak gerekli görülmüştür. Türkistan’ın ünlü bilgini misyoner Ostroumov, Türkistan’daki Kazaklar arasında misyonerlerin uyguladığı çalışma ile ilgili olarak şunları yazmıştır: “… Yerlilerin Rus Devleti ve Rus halkıyla yakınlaşması, Rus alfabesinde herhangi bir değişiklik, ekleme ve kısaltma yapılmadan olduğu gibi Rus transkripsiyonu aracılığıyla gerçekleştirilmiştir.” 28 Yazar bu sözlerle Rus alfabesinin Kazak yazı diline uyarlanırken Çar’ın nasıl bir hedef belirlediğini göstermiştir.

Kazaklar için ilk Rus alfabesi taslağı Ibıray Altınsarin’den önce Rus misyonerler tarafından hazırlanmıştır. 1862’de İlminski’nin hazırladığı alfabe taslağı ile ilgili olarak Grigoryev: “… Siz kendi Rusça-Kazakça alfabenizi hazırlarken bürokrat bir bilim insanı gibi hareket ettiniz.” şeklinde söz etmiştir. Yani İlminski’nin Kazaklar için hazırladığı alfabeyi kullanışsız, sönük ve yapay olduğu hususunda eleştirmiştir.

V. V. Radlov, Türk dilindeki edebi kaynakları 1870’de yayımlanan ‘Jungarya ve Güney Sibirya’daki Türk Kabilelerinin Halk Edebiyatından Örnekler’ (Образцы народной литературы тюркских племен южной Сибири и Джунгарии) başlıklı çalışmasına dâhil etmiş ve Türk dilinin fonetik özellikleri esasında Rus alfabesiyle çalışmasını yayımlamıştır. Rus diline uyarlanmayan bazı sesleri ise tamamlayıcı harfler yardımıyla vermeye çalışmıştır. Petersburg Üniversitesi’nde bu taslaklardan hangisinin daha uygun olduğu konusundaki görüşmede uzmanlar İlminski’nin hazırladığı alfabeyi desteklemiştir. Bu kararlarını ise Türk halklarının kendi fonetik özelliklerini yansıtmayan Arap alfabesini, değişiklik yapmadan kabul ettikleri ve kullandıkları durumuyla gerekçelendirmişlerdir. Bu durumun Türk halklarının diline zarar vermediğini ve bu nedenle de sömürgeci Türk dilli halkların hiçbir değişiklik, ekleme ya da sınırlama yapmadan Rus alfabesini kabul etmelerinde karar kılınmıştır. Bu kararın temelinde Ostroumov’un talebi yatmaktadır.

Türk dilli halkların alfabelerinin Rus alfabesiyle değiştirilmesine yönelik tüzük, Çar II. Nikolay’ın şahsen katıldığı 31 Mart 1906 tarihli toplantıda kabul edilmiştir. Fakat Çarlık Hükümeti o dönemdeki sosyo-politik sorunlar sebebiyle tek seferde Arap alfabesini Rus alfabesiyle değiştirmeye cesaret edememiştir. Gayrı Rus halkları yeniliğe alıştırmak için Rus alfabesinin kullanımı, resmî belgelerle ve okullardaki ders kitaplarıyla sınırlandırılmıştır.

Rus alfabesi temelinde Tatarlar için alfabe oluşturan kişi İlminski’dir. Bu onun misyonerlik faaliyetinin en parlak dönemine rastlar. Bu dönem aynı zamanda Tatarların Ruslaştırılması ve Hristiyanlaştırılması politikasının hızla sürdürüldüğü bir süreci kapsamaktadır.

Tatarlar için hazırlanan alfabede Tatar dilinin tabii özellikleri dikkate alınmamıştır. Bu nedenle Hristiyanlaştırılan Tatarlar yeni alfabeyle yeterli bilgiye erişemedikleri için oldukça güç durumda kalmıştır. Aslında, İlminski’nin başlıca hedefi, Tatarları millî ve manevi kültürlerinden koparmak ve onları ruhsuz mankurtlara dönüştürmektir. İlminski bununla kalmayarak Kazak dilindeki kitapların da yanlış alfabe kullanılarak yayımlanmasını talep etmiştir. Altınsarin’in tüm eserlerinin özellikle de ders kitaplarının Rus alfabesi temelinde yayımlanması bu taleple doğrudan bağlantılıdır.

İlminski, yeni alfabenin yeni kuşak Tatar ve Kazak halkının yüzyıllar içinde oluşan tarihsel hafızasını unutturacağını ve bu durumun dil, kültür, edebiyat gelişimini durduracağını çok iyi biliyordu. Bu durumda millî köklerinden koparılan insan ruhen sefil mankurta dönüştürülecekti. En büyük insanlık trajedisi, insanın kim olduğunu bilmemesi, manevi değerleriyle ve gelenek-görenekleriyle beslenmemesidir. Tarihten de sömürge altına alınan halklara uygulanan kötü yöntemlerin birçok örneğini görmek mümkündür.

Günümüz yazılı kaynaklarında (okullar ve yükseköğretimlerde kullanılan kitapların hepsinde) Ibıray Altınsarin’in Rus alfabesi temelinde ilk Kazak alfabesini oluşturduğu yönünde yanlış fikirler mevcuttur. Bu görüşün bilimsel bir dayanağı yoktur. Türk dilli halklara Rus alfabesinin ilk örneklerinin misyonerler tarafından hazırlandığı gerçeğine kimse itiraz etmeyecektir. Bu durumda Altınsarin’in sadece Kazak dilinde Rus alfabesiyle hazırlanan ders kitaplarının editörlüğünü yaptığı hesaba katılmalıdır. Altınsarin, 1876’da Çar’ın imzasıyla onaylanan, Millî Eğitim Bakanlığı’nın hiçbir değişiklik yapılmadan kullanımda zorunlu kıldığı, Kont Tolstoy ve İlminski’nin kabul ettirmek için etkin bir biçimde mücadele ettiği ve Petersburg Üniversitesi hocalarının karar alarak uygulamaya geçirdikleri yeni alfabeyi kullanmıştır.

1870’de MEB’in girişimiyle İlminski’nin misyoner eğitim sistemine dayanan, gayrı Rus halkların Ruslaştırılması görüşünü temel alan ‘Rusya’da Gayrı Rus Halkların Eğitimine Yönelik Kararlar’ kanunu kabul edilmiştir. Bu kanunla gayrı Rus halklar için üç eğitim kategorisi belirlenmiştir. İlk kategoriye göre, ulusal okullarda eğitimin Rus alfabesi temelinde anadilde verilmesi gerekliliğidir. Örneğin, Altınsarin’in açtığı okullar bu kategoride değerlendirilebilir. İkinci kategorideki okullarda eğitim Rusça verilip, sadece anlaşılmayan noktalarda sorunu çözmek amacıyla anadilin kullanılmasıdır. Üçüncü kategoride ise dersler sadece Rusça işlenip, anadilde konuşmak bile yasaktır.

10 Mayıs – 3 Haziran 1905 tarihleri arasında Doğu halklarının eğitimine yönelik özel bir kurul düzenlenmiş, gayrı Rus halkların eğitim sisteminde Ruslaştırma sorunları tartışılmıştır. Kurula bizzat Çar, Millî Eğitim Bakanı ve bütün tanınmış misyonerler iştirak etmiştir. Kurulda Tatar halkı dışında bütün Türk halklarının ilköğretimin ilk iki yılında anadillerinde, sonraki yıllarda ise sadece Rus dilinde eğitim alması ve bütün ders kitaplarının Rus alfabesi temelinde yazılması kararları alınmıştır. Bilinçli olarak alınan bu kararla birlikte, Rus İmparatorluğu’nun egemenliği altına giren Türk halkları anadillerinden mahrum bırakılmış, atalarının dil ve köklerinden koparıldıkları için de gelecek kuşakların kendi tarihini ve edebiyatını öğrenmesine olanak tanınmamıştır. Misyonerlerin çabasıyla emsali görülmemiş bu kararları kabul eden Çarlık Hükümeti, bu uzun soluklu adımların kötü sonuçlarının temsilciliğini yapmıştır.

Sınır bölgelerinde karma okulların ve eğitim kurumlarının açılması, misyonerlerin Rus İmparatorluğu’ndaki gayrı Rus halkları Hristiyanlaştırma ve Ruslaştırma politikasındaki nihai hedefin göstergesidir. Bu amacı iyi bilen ve gören biri olarak Avezov: “… Bu kiliseyi ‘misyon’ olarak adlandırıyorlar… Beyaz kilisenin yanında da ayrıca bir okul var.” şeklinde ifade etmiştir. Sadece cümlelerin özüne bakarak yazarın vermek istediği derin gizli düşünceleri anlamak mümkündür. Bu düşünceler olmadan Kazak bozkırlarında yürütülen yerel halkın Ruslaştırılması yönündeki misyonerlik politikasının çok yönlü gerçeklerini anlamak güçtür.

Misyonerlerin talebiyle Rus-yerli karma okulların açılması, Müslüman okul ve medreselerine karşı ideolojik bir araç olarak hükümet tarafından her şekilde desteklenmiştir. Türkistan’da bu tür okulların kurucularından olan Rus âlimlerden biri: “… Türkistan’da Rus okullar vasıtasıyla Ruslaştırma politikasının yürütülmesi amaçlanıyordu.” şeklinde ifade etmiştir.29

Vali Kaufman, Perovsk ilçesindeki Kazaklar için açılan okulların açılışına bizzat katılarak Rus ve Kazak çocuklarının birlikte, karma okullarda okuması talebinde bulunmuştur. Kaufman, Kazak çocuklarının Rus akranlarıyla yakın iletişim kurmasıyla, Kazak okulları üzerinde hâkimiyet kuracak olan Rus okullarının ruhunu daha hızlı benimseyeceklerini bilmektedir. Aynı zamanda Kazak çocukları zihniyet olarak Hristiyanlaşmaya hazır olacak, kendi halkının manevi köklerinden koparak halkının kaderine kayıtsız kalacak ve kendi akrabalık bağlarını hatırlamadan büyüyeceklerdi. Kaufman gelecekte anne olacakları ve misyoner ruhunda çocuk yetiştirecekleri için özellikle Kazak kız çocuklarının eğitimlerine büyük özen göstermiştir. Ancak çoğu vatandaşımız hala kökeninin sorunlarını, Kazakistan’daki karma okulların Ruslaştırma politikasının bir yansıması olduğunu ve Kazak bozkırlarında Çarlık Hükümeti ve misyonerler tarafından yürütülen çalışmaları bilmemektedir. Akademisyen Amanoşvili’nin de ifade ettiği gibi, bu okullar millî ruh ve köklerinden kopan nihilist niyetli bireyler yetiştiren niteliksiz okullardır. Bu okullar hala ulusal güvenliği tehdit ettiği için, bu sözleri önemsemiyor ve ısrarla yanlış misyonerlik düşüncesinin ürünü olan karma okulların, enternasyonalizmin bir örneği olduğunu savunuyoruz.

Misyoner ilim adamları öğretmen yetiştirme faaliyetine çok özen göstermiştir. Bu süreçte Moskova ve özellikle de Kazan İlahiyat Akademisi son derece önemlidir. Kazan İlahiyat Akademisi’nde İlminski’nin bölüm başkanlığını yaptığı Müslümanlık karşıtı bir bölüm açılmıştır. Sonradan bu bölüm Türk-Moğol dilli halklar için açılmış karma okullara kadro hazırlama merkezine dönüştürülmüştür.

İnsanları gelecekte misyonerlik faaliyetlerinde kullanabilmek için, yerli nüfusu dinî personel olarak yetiştirme aşamasıyla yakından ilgilenilerek erkek ve kadın manastırlar açılmıştır. Örnek vermek gerekirse, 1881’de Issık Göl’de Kazak ve Kırgız erkek öksüz çocuklar için manastır açılmıştır. Bu amaç için Moskova, Taşkent ve Vernıy’da bulunan dinî merkezler gerekli finansal yardımı sağlamıştır. Yedisu valisi Kolpakovski bu manastıra büyük özen göstererek, manastırın ihtiyaçları için gerekli maddi desteği her şekilde sağlayacağını resmî olarak bildirmiştir. Bu manastırların gelecekte geniş çaplı misyonerlik faaliyetlerinin merkezi olacağı anlaşılmaktadır. Manastırlar aracılığıyla halk ile çalışma deneyimi elde edilmiştir. 1893’de İslam inancının güçlü olduğu Taşkent yakınlarında bulunan Nikolayevka’da dahi Özbek ve Tacik kızlar için manastır açılmıştır. Çarlık Hükümeti’nin Kazak topraklarında yürüttüğü faaliyetlerden haberdar olan Avezov, ‘Üstat Şair’ romanında: “… ‘Kutsal misyonerlik’ adı altında Kazak öksüz çocukları Hristiyanlaştırmak ve eğitmek için planlar yapılıyordu.” şeklinde belirtir. Yazar, dönem şartları sebebiyle Kazak topraklarında Çarlığın ve misyoner gücün gerçekleştirdiği haksız faaliyetlerden kısaca bahsetmiştir. Yazarın çalışması ayrıntılı olarak incelenmeden bir çıkarım yapmak oldukça güçtür. Bu nedenle yazarın verdiği ipuçlarının altında Çarlık Hükümeti’nin kamuoyundan özenle sakladığı büyük gerçek yatmaktadır.

Karma okullar, kiliselerin yanında açılan dinî okulların kontrolü altındaydı. 1871’de Vernıy şehrinde Çar’ın bizzat emriyle Türkistan için piskoposluk kürsüsü açılmıştır. 1872’de ise yine aynı yerde misyonerlik faaliyetlerini aktif bir şekilde yürütebilmek amacıyla başpiskopos konutu açılmıştır. Bu karar Kazakları Hristiyanlaştırma çalışmalarını güçlendirmek amacıyla Moskova Diyanet İşleri Başkanı Vladimir’in talebiyle alınmıştır. Bu talep doğrultusunda, 11 Aralık 1901’de Vernıy’da şehrin nüfuzlu memur ve tüccarlarından oluşan misyoner piskoposluk komitesi kurulmuştur. Komite, bölgedeki misyonerlik propagandası çalışmasını hızlandırmıştır. Komitenin amacı, papaz V. Ya. Yakovlev’in 1902’de Vernıy’da yayımlanan ‘Türkistan’ın Kilise Hayatı Tarihçesinden’ (Из истории церковной жизни Туркестана) adlı kitabında ifade edilmiştir: “… Burada her Ortodoks Hristiyan misyoner olmakla yükümlüdür… Biz Ruslar, bu nüfusun içine gerçek dinî yaşamın temelini yaymalıyız.” Şerhan Murtaza ‘Kızıl Ok’ (Красная стрела) romanında, cezaevi müdürü Prihodko’nun küçük Turar’ı piskoposluk komitesinin talebi doğrultusunda zorla Hristiyanlaştırma yolundaki çabası sade bir dille anlatılmıştır.

1867’de Kazak bozkırlarında ‘Yeni Düzen’ uygulaması adı altında Rus-yerli karma okullar açılmaya başlanmıştır. Misyonerler, çocukluktan itibaren Rus çocuklarla büyüyüp eğitim alarak yakın temasta bulunan Kazak çocuklarının, Hristiyanlaşma ve Ruslaşmaya daha hızlı yöneleceklerinden emindir.

Çarlık Hükümeti Kazak kızları için okulların açılması faaliyetiyle daha çok ilgilenmiştir. Bunun sebebi 1860-1872 yılları arasında Kalmuk kız çocukları için açılan okulların, yerli nüfusun daha hızlı Hristiyanlaştırılması ve Ruslaştırılmasında son derece etkili olmasıdır. Sonuç olarak, kabul gören bu deneyim, bugünkü Kazakistan topraklarında da uygulanmış ve misyonerler büyük bir istekle Kazak kız çocukları için okul açma işine yönelmişlerdir.

Misyonerin önem verdiği bir diğer konu kitle iletişim araçlarıdır. Halk arasında misyonerlik düşüncesini yaymak amacıyla özel derleme, gazete, dergi, çeviri kitapları yayımlama işi organize edilmiştir. Özellikle Kazak bozkırlarında hızla yayılan Ortodoks kilisesinin kutsal kitapları Kazakçaya çevrilmiştir. 1860-1917 yılları arasında Ortodoksla ilgili kutsal sayılan 72 kitabın Kazakçaya çevrilmesi boşuna değildir. Buna ilaveten İlminski, Katarinski, Alektorov, Vasilyev, Voskresenski, Levşin Rus alfabesi temelinde kitap yazma işiyle meşgul olmuştur. Türk dilli halklar arasında Ortodoksluk propagandasını arttırmak için, misyonerler tarafından 2 Haziran 1847’de Kazan İlahiyat Akademisi’nde İlminski’nin başkanlığını yürüteceği Çeviri Komitesi kurulmuştur. İlminski, Çarlık İmparatorluğu’ndaki Türk dilli halklara Ortodoks dininin kutsal kitaplarını tercüme etme ve çok miktarda yayımlama işinde rol almıştır. Bu süreçte, İlminski’ye çok güvenen, inanan öğrencileri ona yardımcı olmuştur. Örneğin, Ibıray Altın-sarin okulunda öğretmenlik yapan Fedor Demyanoviç Sokolov, İlminski’nin güvenilir öğrencilerindendir. Sokolov’un 24 Kasım 1893’de Orenburg ve Ural eyaletinin piskoposu Makarin’e yazdığı mektubunda dikkat çeken unsurlar vardır. 1887-1892 yıllarında Torgay’daki okulların müdürlüğünü yapan Altınsarin’in vefatının ardından, Sokolov geçici olarak bu okulun müfettişliğini yapmaya başlamıştır.

Sokolov ve Altınsarin 1886-1889 yıllarında sık sık mektuplaşmıştır. Sokolov, Ibıray’ın okullarında kendini örnek bir öğretmen gibi göstermiştir. Altınsarin’in ona yazdığı beş mektup muhafaza edilmiştir. Sokolov’un yetiştirdiği ilk Kazak gazeteci M. Seralin, Altınsarin’in vefatının ardından işini yapmaya devam etmiş, çok geçmeden geçmişteki ideallerinden vazgeçerek aktif misyonerlik faaliyetleriyle ilgilenmeye başlamıştır. Eskiden Kostanay olarak adlandırılan Nikolayevka’daki şehir kilisesinde başrahip olarak göreve başlamıştır. O dönemde Kazan İmparatorluğu’nun misyonerlik politikası merkezine dönüştürülmesi sebebiyle hem bütün misyonerler hem de öğretmen kadroları Kazan İlahiyat Akademisi’nde yetiştiriliyordu. Onlar, Türk dilli halklar arasındaki misyonerlik hareketinin çekirdeğini oluşturuyordu ve çalışmaya aktif olarak katılmak zorundaydı. Başpapaz A. İ. Makarov: “… Bizler öğretmen, onlar ise öğrenciler. Onlara öğretirken, onlarla yakınlaşırken kendimizi ve içimizdeki Rus ve Ortodoksluk ruhunu gizlememeliyiz. Tekrarlıyorum, Rus Ortodoks, her zaman ve her yerde Rus olarak ve Ortodoks olarak kalmalıdır.” şeklinde yazmıştır.30 Bu şekilde başpapaz, Puşkin’i örnek göstererek misyoner ilim adamları ve kilise çalışanlarının ideolojik yapısını ortaya koymuştur.

Kazakların arasına giren, onlara Kazakçaya çevrilmiş Ortodokslukla ilgili kutsal kitapları okuyan Sokolov, doğrudan dinî propaganda faaliyeti yürütmüştür. Sokolov, Tatarların Kazaklar üzerindeki güçlü dinî etkisinden memnuniyetsizlik duyduğunu ifade etmiş, Tatarların Kazak topraklarından çıkarılması talebinde bulunmuştur. Raporunda 1892 yılının Mayıs’ında Nikolayevka’da yirmi bir Kazak ve iki Tatar’ı vaftiz ettiğini ifade etmiştir. Ayrıca, 1893’te Torgay eyaletinin Dombar bölgesinden üç Kazak, Keneral bölgesinden Kanipa Cumatova isimli Kazak kız, Arakarağay bölgesinden iki, Sirderya eyaletinin Perovsk ilçesinden iki, Akmola eyaletinin Kuşburun bölgesinden de bir Kazak’ı vaftiz ederek, onlara Rus ad ve soyadı verdiklerini coşkuyla bildirmiştir. Avezov’un otosansür uygulanmış yazısında yer alan: “… Mekeş yerine Mikail (Mişka) adını aldı.” cümlesinden misyonerlik politikasından somut sonuçlar elde edildiği anlaşılmaktadır.

Görüldüğü üzere misyonerler, gayrı Rus halkları Hristiyanlaştırmayla yetinmeyerek, vaftiz edilmiş kişilere Rus ad ve soyadı vermeye çok önem göstermiştir. Bu, Kazaklar için büyük önem taşıyan soyağacını insanların bilincinden tamamıyla çıkarmak istemeleri maksadıyla gerçekleştirilmiştir. Böylelikle misyonerler, yeni vaftiz edilmiş kişileri onların iradesine tabi kılmak amacıyla, insanların bilincinden tarihsel hafızalarını silmeyi amaçlamıştır. Burada, Stalin’in opera sanatçısı Krause’nin konserinde bulunduğunu, konseri çok beğendiğini ancak şarkıcının Türk olduğunu öğrenince soyadını değiştirmek istediğini hatırlatalım. Misyonerlik fikrine uydurmak için mi, İlahiyat okulunda okuduğu için mi, yoksa başka bir sebepten midir bilinmez, Stalin sanatçıya Krause Petrov adını vermiştir. Bu bir rastlantı değildir ve öncesinde buna benzer bir örnek yine yaşanmıştır. Stalin, Gürcü Askeri Komitesi’nin üyelerinden biri olan Türk şair ve devrimci Ömer Faik’ten soyadını Rusça olarak değiştirmesini talep etmiş ancak reddedilmiştir. Buna karşılık şair kurşuna dizilmiştir. Ahıska Türklerinin, zorla Orta Asya ve Kazakistan’a sürgün edilmesi konusunda neyin esas alındığını anlamak güçtür. Bu gerçek, doğrudan Stalin’in emriyle Türk dilli halkların asırlardır kullandıkları alfabelerinin Rus alfabesiyle değiştirildiğini göstermektedir.

Alektorov’un kitabında Sokolov’un iki çalışması mevcuttur. Yazarlar, onun misyonerlik düşüncenin propagandasını yaptığını ve yaymak için hizmet ettiğini saklamamıştır. Başka bir deyişle, Sokolov, Altınsarin’in okulunda koyun postuna bürünmüş bir kurt gibi, kendisini karma okul öğretmeni gibi göstererek, halka zarar veren politikasını yürütmüş ve sezdirmeden gizli misyonerlik görevini yerine getirmeye çalışmıştır.

Avezov’un 1951’de yayımlanan ‘Üstat Şair’ romanında generalin “… Misyoner İlminski, Ostroumov, eğitimci ve nüfuz sahibi Alektorov, Ortodoks kilisesinin eğitimli ve aydın temsilcileridir.” sözleri bilgi verir niteliktedir. Yazar, Kazak halkının yabancı olduğu ideolojinin ve misyonerlik düşüncesinin maskesini düşürme niyetindedir. Ancak, şartlar sebebiyle kendi çalışmasına otosansür yapmak zorunda kalmıştır. Kişilik kültü döneminde, yazar sürekli fiziksel zarara uğrama tehditleri almıştır. Bu nedenle, sıklıkla kendi çalışmalarına otosansür uygulamak zorunda kalmış ve okurlara Kazak halkının Ruslaştırılmasında eski ve yeni dalganın zararlarını iletebilmek için otosansürü bir araç olarak kullanmıştır. Elbette o yıllarda baskı korkusu altında yaşamış büyük bir ülkenin acısını hissetmemek mümkün değildir. Kişilik kültü döneminde Avezov’un Kazak topraklarındaki misyonerlik hareketinden bütün açıklığıyla bahsedemediği anlaşılmaktadır. Eğer yazar, çok iyi bildiği ve bilimsel bakış açısıyla zararlarını iyi anladığı sömürgeci iktidarın politik amaçları hakkındaki gerçekleri yazmaya karar vermiş olsaydı, Stalin tarafından tekrarlanan sorunlara mutlaka değinmek durumunda kalırdı. Örneğin, Çarlık Hükümeti, Türk dilli halkların asırlar içinde oluşturdukları alfabesini Rus usulüne dönüştürmeye, halkları Hristiyanlaştırmaya ve Ruslaştırmaya çalışmıştır. Amiral Potemkin Çariçe Yekaterina’ya Kırım’dan Tatarların çıkarılması konusunda fikir vermiş ancak General Yermolov Kafkas’ın Müslüman halklardan temizlenmesi ve sonunda İmparatorluğun mülküne gireceği için bu halkların Rus göçmenlerle sömürge topraklarına yerleştirilmesi teklifinde bulunmuştur. Çarlık Hükümeti’nin yüzyıllardır süren bu çabasının 1930’larda Stalin tarafından gerçekleştirilmesi oldukça garip ve düşündürücüdür.

Yazar bu durumla ilgili her şeyi biliyor olmasına rağmen yazma vaktinin henüz gelmediğini düşünmüştür. Ancak, gelecek kuşakların vatanlarında yaşananları bilmeleri için kinayeli ifadeler ve otosansürle gerçeği anlatmıştır. Yazarın hayatına bile mal olabilecek bu cesaretinden dolayı teşekkür etmek gerekir. Avezov zamanından günümüze kadar, bilimsel çalışmalarda ve ders kitaplarında, Orta Asya Cumhuriyetleri ve Kazakistan’ın kitle iletişim araçlarında misyonerlik hareketinin önemli ideologlarından İlminski, Ostroumov, Alektorov vd. enternasyonalizmin iyi niyetli ve aydınlanma amacını gözeten kişiler olarak methedilmiştir. Başka bir deyişle, onların öğretme propagandası devam etmiştir. Dolayısıyla, bu soruna değinmek ve bütün gerçekleri yazmak fayda yerine zarar verebilirdi. Avezov ‘Abay Yolu’ üçlemesinde başlangıçta İlminski, Ostroumov, Alektorov’u önemli misyoner ilim adamları olarak adlandırmış olsa da bu düşüncesinin tehlikeli olduğunu düşünüp bilinçli olarak otosansür uygulamıştır. Başka bir deyişle, tanınmış misyoner ve monarşist ilim adamları İlminski, Ostroumov, Alektorov ve en kıymetli fikirlerini kinayeli ifadelerle iletmiştir.

Avezov’un ulaştırmak istediği bilginin özü, akademisyen A. N. Kononov’un sözlerinde saklıdır:

“… Rus İmparatorluğu’nun doğu bölgelerinin siyasi ve ekonomik yönden iskânı için, öncelikli olarak ‘ideolojik özümseme’ yoluyla orada yaşayan milletleri Ortodoks kilisesine çekmek gerekmektedir. Bu sorunun çözümünü, bulunacakları bölgenin dilini öğretmek ve yaşam tarzını, gelenek-göreneklerini tanıtmak için özel eğitim kurumlarında ders alan Ortodoks misyonerleri üstlenmiştir.” 31

Kutsal Sinod, Kazak bozkırları ve Türkistan bölgesinde sömürge altına alınmış gayrı Rus halkların ‘ideolojik özümseme’ yoluyla eğitilmesi için, devlet seviyesinde Hristiyanlaştırma ve Ruslaştırma görevini misyonerlerin gerçekleştirmesi fikrini desteklemiştir. Bu sebeple devlet, misyonerleri hazırlamak için dinî eğitim kurumları açmış, yeterli miktarda yayın ve maddi kaynak desteği sağlamıştır. Bu şekilde misyonerler toplumda saygı görmüş, devlet tarafından desteklenmiş ve ‘vatansever’ olarak adlandırılmışlardır.

Kazan şehrinde, çok sayıdaki kadroları misyonerlik kitlesine geçirme amacıyla Papaz Okulu 1797’de İlahiyat Akademisi’ne dönüştürülmüştür. Bu karar, Çarlık Hükümeti’nin ‘ideolojik özümseme’ tanımına hangi önemli politik anlamı yüklediğine tanıklık etmektedir.

Çar sömürgecileri, misyoner ilim adamlarına önemli bir görev vermiştir; maneviyatlarını anlayabilmek için misyonerler, hâkimiyeti altına aldıkları gayrı Rus halklarının din, dil, edebiyat, folklor, gelenek-görenek, dünya görüşü, tarih, etnografik ve psikolojik özelliklerini her yönüyle ve derinlemesine öğrenmekle sorumluydular. Türk dilli halklar konusunda uzmanlaşan ve tam bir misyoner örneği olan İlminski, Ostroumov ve Alektorov uzun yıllar yorulmadan bu alanda emek vermiştir. Otuzlu yılların sonunda toplumda dinî bütün eğitimci ilim adamları ve halklar arasındaki dostluğun pekiştirilmesine fazlasıyla katkıda bulunan öncü düşünce adamları olarak nitelendirilmişlerdir. Bu görüş topluma öylesine sinmiştir ki, toplum bu sahte görüşle büyüdüğü için bugüne kadar silmek mümkün olmamıştır.

Avezov, misyonerlik kavramının Kazak toplumuna getireceği tehlikenin bilincinde olduğu için, bu sahte ve suni anlayışı kabul etmemiş ve bu yanlışa karşı topluma uyarıda bulunmuştur. Okurların büyük çoğunluğu misyonerleri ismen tanıyor ve onların ‘dostane sarılmalarını ve aydınlatma girişimlerini’ biliyorlardı. Ancak halkın hepsi Hristiyanlaştırma ve Ruslaştırma gibi gizli fikirlerden haberdar değildi. Bu sebeple Avezov, halkı bilinçlendirmek ve halkı uyandırma çabasına girmiştir.

20.Novoye vremya. (1989). № 18, 25.
21.Kazak. (1914). 9 Mayıs. № 102.
22.Pravda. (1989). 6 Mart.
23.ÇN: Rusya’nın kuzeybatı topraklarında yaşayan özerk halk.
24.ÇN: Orta İdil bölgesinde özerk Çuvaşistan Cumhuriyeti’nde yaşayan, Çuvaşça konuşan Türk halkı.
25.ÇN: Mari dili Ural Altay Dil Ailesinin Ural Koluna bağlı Fin-Ugor dilleri ana grubundandır.
26.ÇN: Çarlık Rusya’sı dönemi boyunca Kazaklara yanlış bir kullanım olarak ‘Kırgız’ denmiştir.
27.Altınsarin, I. (1988). Taza bulah (Çistuy rodnik). Almatı, 133.
28.Ostroumov N. P. (1904). Otçet Turkestanskoy uçitelskoy seminarii za XXV let yeyo suşçestvovaniya. Taşkent, 25.
29.Kaufmankiy sbornik. (1910). Moskva, 140.
30.Ostroumov N. P. (1904). Otçet Turkestanskoy uçitelskoy seminarii za XXV let yeyo suşçestvovaniya. Taşkent, 5.
31.İstoriya izuçeniya tyurkskih yazıkov v Rossii. (1982). Moskva, 207.
85,89 ₽