Читайте только на ЛитРес

Книгу нельзя скачать файлом, но можно читать в нашем приложении или онлайн на сайте.

Читать книгу: «Savaş ve Barış I. Cilt», страница 2

Шрифт:

BİRİNCİ BÖLÜM

I

“Eh bien, mon Prince Gènes et Lucques ne sont plus que des apanages, des kasaba de la famille Buonaparte. Non, je vous préviens que si vous ne me dites pas que nous avons la guerre, si vous vous permettez encore de pallier toutes les infamies, toutes les atrocités de cet Antéchrist -ma parole, j’y crois- je ne vous connais plus, vous n’êtes plus mon ami, vous n’êtes plus benim sadık hizmetkârım, comme vous dites. Pekâlâ pekâlâ, hoş geldiniz. Je vois que je vous fais peur, oturun ve anlatın bakalım.”6

İmparatoriçe Mariya Feodorovna’nın en tanınmış nedimelerinden ve sırdaşlarından Anna Pavlovna Şerer; 1805 Temmuz’unda tertiplediği gece toplantısına ilk gelen davetli olan, en nüfuzlu devlet memurlarından Prens Vasili’yi işte bu sözlerle karşılamaktaydı. Birkaç gündür öksürüyordu Anna Pavlovna; demesine göre, grip olmuştu (O zamanlar pek ender kullanılan, yeni bir sözcüktü grip.) ve o sabah, kırmızı giysili bir uşakla herkese yolladığı pusulalarda şu ifade yer almaktaydı:

Si vous n’avez rien de mieux à faire, monsieur le Comte (ya da mon Prince) et si la perspective de passer la soirée chez une pauvre malade ne vous effraie pas trop, je serais charmée de vous voix chez moi entre sept et dix heures. Annette Scherer. 7

Böyle karşılanmaktan hiç mi hiç etkilenmeksizin cevap verdi prens:

“Dieu, quelle virulente sortie!”8

Bir dizi büyük nişanla süslü saray üniforması vardı üzerinde, üniformayı çorap ve iskarpinler tamamlıyordu, ablak yüzünde duru bir ifade dalgalanıyordu.

Atalarımızın sadece konuşmak için değil, bazen de düşünmek için kullandıkları Fransızcayı özenli ve biraz da özentili bir tarzda konuşuyordu. Saçlarını yüksek sosyetede ve sarayda ağartmış ileri gelen insanlara özgü, koruyucu ve yumuşak perdelerle örülüydü sesi. Kokulu ve parıl parıl parlayan kel kafasını gözler önüne seren bir hareketle eğilip nedimenin elini öptükten sonra, bir divana rahatça yerleşti.

“Avant tout, ditesmoi comment vous allez, chère amie.”9

Yine aynı şekilde söylemişti bunları. Tonunda, nezaket ve sevginin altından yükselip belirginlik kazanan bir kayıtsızlık ve hatta alaycılık vardı.

“Ne olur, içimi rahatlatın…” diye devam etti.

“Manen acı çeken bir insan nasıl iyi olabilir? Böyle bir zamanda duygulu olup da rahat olabilen kimse kaldı mı?” diye cevap verdi Anna Pavlovna. “Bütün gece kalacaksınız umarım?”

“İngiliz Büyükelçisi’nin toplantısını unuttunuz galiba. Günlerden çarşamba bugün. Orada bulunmam gerek. Kızım gelip alacak beni…”

“O toplantı ertelendi sanıyordum. Je vous avoue que toutes ces fêtes et tous ces feux d’artifices commencent à devenir insipides.”10

“Bu arzunuzdan haberli olsalar toplantıyı ertelerlerdi şüphesiz.” diye karşılık verdi Prens. Kurulu saat gibi, kendisi de inanmaksızın laf olsun diye söylemişti bunları.

“Ne me tourmentez pas. Eh bien, qu’aton décidé par rapport à la dépèche de Novosiltzoff? Vous savez tout.”11

Prens, canının sıkıldığını belli ederek soğuk bir şekilde cevap verdi:

“Ne desem ki? Qu’aton décidé? On a décidé que Buonaparte a brûlé ses vaisseaux, et je crois que nous sommes en train de brûler les nôtres.”12

Ta ne vakittir ezbere bildiği bir rolü okuyan bir oyuncu gibi uyuşuk ve ilgisiz bir sesle konuşuyordu hep Prens Vasili. Buna karşılık Anna Pavlovna Şerer’se kırkına merdiven dayamış olmasına rağmen canlı mı canlı ve coşku doluydu.

Coşkunluk, bir çeşit toplumsal işlevi hâline gelmişti onun; öyle ki katiyen coşkunluk gerektirmeyen durumlarda bile, sırf kendisini tanıyanların beklentisini boşa çıkarmamak için kendisini coşkunluk gösterisine girişmek zorunda hissederdi. Yüzünde sürekli dalgalanan ihtiyatlı gülümseyiş ise -solgun görünüşüne her ne kadar uymasa da- tıpkı şımarık çocuklar gibi bu sevimli kusurunun daima bilincinde olduğunu ortaya koymaktaydı. Gelgelelim bu kusurunu düzeltmek niyetinde de değildi, ayrıca bunu zorunlu görmüyordu; kaldı ki düzeltmek istese de düzeltemezdi zaten.

Siyaset hakkındaki tartışma ilerledikçe Anna Pavlovna iyiden iyiye aşka gelip coşuyordu.:

“Hayır! Avusturya’dan söz açmayın bana lütfen! Belki de ben bu işlerden hiçbir şey anlamıyorum ama bildiğim bir şey varsa o da Avusturya’nın savaşı hiçbir zaman istememiş olduğu ve şu anda da istemediğidir. Bize düpedüz ihanet ediyor Avusturya ve Avrupa’yı Rusya kurtaracaktır, Rusya kurtarmalıdır. Tek başına! Velinimetimiz, kutsal görevini gayet iyi biliyor ve bu görevi eksiksiz şekilde yerine getirecektir. İşte benim yürekten inandığım biricik şey, bu! Bizim gönlü yüce, eşsiz İmparatorumuza şimdi dünyanın en soylu rolünü oynamak düşüyor ve Efendimiz öylesine erdemli, öylesine hak hukuk bilen bir insandır ki Tanrı onu yalnız bırakmayacak ve işini kolaylaştıracaktır. Hiç şüpheniz olmasın; Efendimiz, bugün bu alçak katilin kişiliğinde bir kat daha korkunçlaşan devrim ejderhasını ezecektir! Doğruyu kurtaracak olan sadece bizleriz, bunu iyi belleyin. Kime güvenebiliriz, sorarım size?.. İngiltere, o bezirgân zihniyetiyle İmparator Aleksandr’ın ruh asaletini anlamayacaktır ve anlayamaz da. Bakın, Malta’yı boşaltmayı reddetti! Bekleyip görmek istiyor, hep bir art niyet arıyor hareketlerimizde. Ne cevap verdiler Novosiltzof’a? Koca bir hiç! Kendi adına en ufak bir şey bile istemeyen, istediği bütün her şeyi dünyanın iyiliği için isteyen İmparator’umuzun feragatini anlamadılar, anlayamazlar da. Peki ya ne vadettiler? Yine kocaman bir hiç! Vadeder gibi göründüklerini de yerine getirmeyecekler, sözlerini tutmayacaklardır. Prusya’ya gelince; daha dün ilan etti Napolyon’un yenilmezliğini, Avrupa’nın Bonapart karşısında aciz kaldığını söyleyip çıktı işin içinden. Hardenberg’le Haugwitz, bunun tersini söyleyebilirler; dediklerinin bir tek kelimesine dahi inanmıyorum. Cette fameuse neutralité prussienne, ce n’est qu’un piège.13 Sadece Tanrı’ya inanırım ben, bir de Aziz İmparator’umuzun talihinin yaver gideceğine inanırım. Odur Avrupa’yı kurtaracak olan!..”

Birden durmuş ve kendi coşkunluğuna alaylı alaylı gülümsemişti. Prens de gülümsüyordu konuşurken:

“Öyle sanıyorum ki bizim sevgili Vintsengerode’nin yerine Prusya’ya sizi göndermiş olsalardı, daha ilk hamlede kraldan eveti koparırdınız. Kırk yıllık hatip gibi konuşuyorsunuz. Bana bir fincan çay ikram edeceksiniz herhâlde?”

“Derhâl.”

Durulmuştu artık. Sakin bir sesle ekledi:

“A propos, son derece ilginç iki konuğum var bu akşam: Biri, le Vicomte de Mortemart, il est allié aux Montmorency par les Rohans, Fransa’nın en büyük ailelerinden biri. En aklı başında mültecilerden biridir kendisi, gerçek bir mültecidir. Öbürü de l’abbé Morio.14 Çok derin düşünceli bir adamdır, tanıyorsunuzdur umarım? İmparator tarafından da huzura kabul edildi. Bilmiyor muydunuz yoksa?”

“Yaa!” dedi Prens. “Tanışmaktan mutluluk duyacağım.”

Sonra da ziyaretinin asıl nedeni olan konuya girmeden önce, söyleyeceği şeyi hemen o anda hatırlamış gibi özellikle rahat bir tavra bürünüp sordu:

“Söyler misiniz kuzum, Baron Funke’nin Viyana’ya birinci kâtip olarak atanmasının l’impératrice mère15 tarafından arzu edildiği doğru mu? C’est un pauvre sire, ce baron, à ce qu’il paraît.”16

Prens Vasili, İmparatoriçe Feodorovna aracılığıyla baronun atanmasına çalışılan mevkiye kendi oğlunu yerleştirmenin yollarını arıyordu.

Anna Pavlovna gözlerini yummuş gibiydi. Ne kendisinin ne de bir başkasının İmparatoriçe’nin arzularını yargılamaya güç yetiremeyeceğini anlatmak istiyordu böylece.

Üzgün ve cansız bir sesle “Monsieur le Baron de Funke a été recommandé à l’impératrice par sa soeur…”17 demekle yetindi.

İmparatoriçe sözcüğünü telaffuz ederken Anna Pavlovna’nın yüzü, birdenbire derin ve içten bir bağlılık ve saygı ifadesine bürünmüştü. Büyük koruyucusundan her söz edişinde yüzünde beliren, hüzünle karışık bir ifadeydi bu. Majestelerinin, Baron Funke’ye beaucoup d’estime18 gösterme tenezzülünde bulunduklarını da ekledi. Yeniden hüzünle perdelenmişti bakışları.

Prens kayıtsızlıkla sustu. Anna Pavlovna, zeki ve saray hayatına alışkın kadınlara özgü yerinde davranabilme becerisiyle Prens’i, hem İmparatoriçe’ye tavsiye edilmiş bir kimse hakkında bu tarzda konuşmaya cüret edebildiğinden dolayı iğnelemek hem de isteğini yerine getiremediğinden dolayı teselli etmek istemişti.

“Mais à propos de votre famille, biliyor musunuz ki kızınız, ortaya çıkmaya başlayalı beri, fait les délices de tout le monde? On la trouve belle comme le jour.”19 dedi.

Bir saygı ve minnet gösterisi olarak eğildi Prens.

Anna Pavlovna, bir an sustuktan sonra siyasi konuların artık sona erdiğini ve şimdi yakın dostlar arası bir sohbetin başlamak üzere olduğunu belirtmek istercesine tatlı bir gülümseyişle Prens’e yaklaşıp devam etti:

“Sık sık… Evet, sık sık aklıma takılan bir şey var. O da şansın, hayatta bazen pek adaletsizce dağıtılmış olduğu.”

Hemen ardından da kaşlarını kaldırıp tartışma kabul etmez bir tonla ekledi:

“Neden acaba kader size o kadar cici, güzel, ince, o kadar büyüleyici iki çocuk vermiş? (Küçük oğlunuz Anatol’u saymıyorum, çünkü sevmem onu!)? Ve siz onlara yeteri kadar kıymet vermekten çok uzaksınız, dolayısıyla da hak etmiyorsunuz o çocukları.”

Ve yine coşkun bir gülümseyiş dalgalandı yüzünde.

Prens “Que voulezvous? Lavater aurait dit que je n’ai pas la bosse de la paternité.”20 diye cevap verdi.

“Şaka bir yana, sizinle ciddi olarak konuşmak istiyordum. Küçük oğlunuzdan hiç de hoşnut olmadığımı biliyorsunuz sanırım. Laf aramızda, Majeste İmparatoriçe’nin meclisinde ondan söz açıldı geçenlerde ve herkes size acıdı.”

Prens cevap vermedi ilkin ama Anna Pavlovna, ona anlamlı bir şekilde bakarak karşılık beklemekteydi. Yüzünü buruşturdu Prens Vasili ve en sonunda konuştu:

“Elimden ne gelir ki? Onların eğitimi için bir babanın yapabileceği ne varsa fazlasıyla yapmış olduğumu siz gayet iyi bilirsiniz. Ama her ikisi de birer imbécile.21 Hippolyte, hiç değilse kendi hâlinde bir ahmak; oysa Anatol, yaygaracı ve cıvık aynı zamanda. Aralarındaki tek fark da bu zaten.”

Son sözlerini, can sıkkınlığını iyice ortaya koyan zoraki bir tebessümle söylemişti; ağzının çevresinde oluşan kıvrımlar, her zamankinden daha tatsız duygular içinde olduğunu açıkça ortaya koyuyordu.

Anna Pavlovna; dalgın bir edayla gözlerini yukarı kaldırarak “Niçin hep sizin gibi insanların çocuğu olur kuzum?” dedi. “Baba olmuş olmasaydınız, size en ufak bir sitemde bulunamaz; hiçbir şekilde sizi kınayamazdım.”

“Je suis votre sadık hizmetkâr et â vous seule je puis l’avouer. Çocuklarım, ce sont les entraves de mon existence. Benim çilem de bu. Durumumu böyle görüyorum işte. Que voulez vous?”22

Acı kadere boyun eğmekten başka yapacak şeyi olmadığını belirten bir el hareketinden sonra susmuştu.

Bir süre dalıp gitti Anna Pavlovna. Ama çok geçmeden yeniden konuşmaya başladı:

“Savurgan oğlunuzu, Anatol’u evlendirmeyi düşünmediniz mi hiç? Öteden beri denir ki evde kalmış kızlar ont la manie des mariages.23 Ben o yönden kendimde öyle bir hastalık olduğunu sanmam ama babası tarafından pek hırpalanan bir petite personne24 tanıyorum: Une parente à nous, une Princesse Bolkonski.25

Cevap vermedi Prens Vasili. Ama yüksek sosyete mensuplarına özgü zihin tazeliği ve hafıza gücüyle verilen bilgileri kafasına yerleştirdiğini bir baş işaretiyle belirtmeyi de ihmal etmemişti. Düşüncelerinin hazin akışını zapt edemeyip konuştu nihayet:

“Bilir misiniz ki o Anatol, bana yılda kırk bin rubleye mal olmaktadır?”

Ve sustu.

Sonra dayanamayıp devam etti yeniden:

“Bu böyle sürüp gittiği takdirde, beş yıl sonra hâlimiz neye varır diye düşünüyorum hep. Voilà l’avantage d’être père!26 Zengin midir sözünü ettiğiniz o prenses?”

“Babası çok zengindir, bir o kadar da cimridir. Kırda, çiftliğinde yaşar. Mutlaka bilirsiniz; müteveffa imparator zamanında hizmetten ayrılmak zorunda kalan ve ‘Prusya Kralı’ diye adlandırılan ünlü Prens Bolkonski bu. Çok zeki bir adamdır ama birtakım tuhaflıkları vardır ve son derece huysuzdur. La pauvre fille est malheureuse comme les pierres!27 Kızın bir de erkek kardeşi var. Kutuzof’un yaverlerinden biri, hani şu geçenlerde Lise Meinen’le evlenen Bolkonski. Bu akşam onun da gelmesi gerekli…”

Prens birdenbire Anna Pavlovna’nın elini ellerinin içine alıp nedenini kendi de bilmeksizin aşağıya doğru çekerek “Ecoutez, chère Annette.” dedi. “Arrangezmoi cette affaire et je suis à tout jamais votre en sadık hizmetkâr.28 İyi ve zengin bir aile kızı! Bana gereken de bu zaten.”

Ve kendisine asıl özelliğini veren rahat, zarif, teklifsiz bir jestle nedimenin elini alıp öptü; sonra da kadının sarsılmasına yol açan bir çöküşle koltuğuna gömüldü.

Anna Pavlovna kısa bir süre düşünüp “Attendez.” dedi. “Meseleyi hemen bu akşam Lise’e (la femme du jeune Bolkonski) açabilirim. Öyle sanıyorum ki bu iş kolayca yoluna girecektir. Ce sera dans votre famille que je ferai mon apprentissage de vielle fille.”29

II

Yavaş yavaş doluyordu Anna Pavlovna’nın salonu. Bütün Petersburg sosyetesi oradaydı: Yaş ve karakter bakımından alabildiğine çeşitli ama mensup oldukları çevre bakımından hepsi birbirine benzer insanlardan kurulu bir topluluktu bu. Prens Vasili’nin güzel kızı Helen, babasını İngiliz Büyükelçisi’nin toplantısına götürmek için gelmişti; İmparatoriçe’nin özel işaretiyle süslü bir balo giysisi vardı üzerinde. La femme la plus séduisante de Pétersbourg30 diye ün salmış olan genç Bolkonskaya Prensesi de oradaydı. Önceki kış evlenmişti Prenses ve artık belli olmaya başlayan gebeliğinden dolayı büyük toplantılardan uzak durmaya başlamıştı ama böyle teklifsiz gece toplantılarına katılabiliyordu.

Bu arada Prens Vasili’nin oğlu Hippolyte de gelmişti. Yanında Mortemart vardı ve Vikont’u, konuklara o tanıştırdı. Rahip Morio ile daha birçok tanınmış kişi de salondaydılar.

“ ‘Ma tante’yi31 hâlâ görmediniz mi?”

“ ‘Ma tante’yi tanımıyor musunuz yoksa?”

Anna Pavlovna, konuklarını işte bu sözlerle salonun köşesinde yer almış bulunan ufak tefek yaşlı bir hanıma yöneltmekteydi alabildiğine ciddi bir tavırla. Pek süslü püslü giyinmiş olan bu hanım, salon hareketlenmeye başlar başlamaz yandaki odadan çıkıp gelmişti ve ev sahibesi, gözlerini ağır ağır birinden ötekine çevirerek konuğu “ma tante”ye tanıttıktan sonra yanlarından ayrılıyordu.

Bütün davetliler tek tek, aslında hiç kimsenin tanımadığı, ilgilenmediği ve dolayısıyla da ihtiyaç duymadığı bu teyzeye hâl hatır sorup saygılar sunma görevini yerine getirirken Anna Pavlovna da hüzünlü ve resmî bir dikkatle, sahneyi izliyor ve sessizce onaylıyordu. Ma tante, hepsine, hep aynı sözcüklerle onların sağlığından, kendi sağlığından ve Majeste İmparatoriçe’nin -Tanrı’ya şükür- bugün, dünküne oranla daha iyice olan sağlığından söz ediyordu durmadan. Nezaketsizlik olmasın diye acele etmeksizin ilerleyip yaşlı hanıma saygı sunanların hepsi de zorlu bir ödevi yerine getirmiş olmanın verdiği iç rahatlığıyla oradan ayrılmakta ve bütün gece boyunca bir daha ma tante ile ilgilenmeyi akıllarından geçirmemekteydiler.

Genç Prenses Bolkonskaya, altın işlemeli bir kadife çanta içinde el işini de getirmişti. Belli belirsiz ayva tüyleriyle gölgelenmiş güzelim üst dudağı, dişlerine göre pek küçük kalmakta ama sırf bundan dolayı da alt dudağın üstüne doğru inip kıvrılarak aralanmakta ve genç kadına apayrı bir sevimlilik kazandırmaktaydı. Gerçekten de bu kusur; dudağın çok kısa oluşu ve böylece ağzın aralık kalışı ona özel bir çekicilik, yalnız onda görebileceğiniz bir güzellik veriyordu. Gebeliğine kolayca katlanan bu cici, güzel, sağlıklı ve hayat dolu anne adayıyla bir arada bulunmak, herkes için başlı başına bir sevinç kaynağıydı. Nitekim sıkıntılı ve somurtkan ihtiyarlarla delikanlılar, Küçük Prenses’in yanında kısa bir süre kalır kalmaz kendilerini onun gibi tasasız hisseder; onunla konuşup da yüzünden hiç eksik olmayan içten gülümseyişinin ve bembeyaz dişlerinin parıltısını görenler, o günü uğurlu sayar; kendilerinin de o gün, özellikle sevimli olduklarına inanırlardı. Ve bu, herkesin kapıldığı bir genel izlenimdi.

Elinde çantası, hızlı adımlarla salınarak masayı dolanan Küçük Prenses; giysisini neşeyle düzelttikten sonra, gümüş semaverin yanındaki divana oturdu. Yaptığı ve yapabileceği ne varsa gerek kendisi gerekse çevresindekiler için bir seyirdi sanki.

Çantasını açarken “J’ai apporté mon ouvrage.”32 dedi ortalığa.

Sonra da ev sahibine dönerek devam etti: “Dikkat edin Annette, ne me jouez pas un mauvais tour. Vous m’avez écrit que c’était une toute petite soi’rée, voyez comme je suis attifée.”33

Bunu söylerken kollarını açarak dantelalarla süslü ve göğüs kısmının hemen altında geniş bir kurdeleyle tutturulmuş şık, gri giysisini göstermişti.

“Soyez tranquille, Lise vous serez toujours la plus jolie.”34 diye cevap verdi Anna Pavlovna.

Genç Prenses, “Vous savez, mon mari m’abandonne, il va se faùe tuer.”35 dedi.

Sonra da yanındaki generale döndü ve aynı tonla sordu:

“Ditesmoi, pourquoi cette vilaine guerre?”36

Ve cevabı beklemeden Prens’in kızı güzel Helen’e döndü. Anna Pavlovna’ya doğru eğilen Prens Vasili, alçak sesle “Quelle délicieuse personne que cette Petite Princesse.”37 demekten alamayacaktı kendisini.

Şirin Prenses’in hemen ardından iri yarı ve toplu bir genç adam girmişti salona. Saçlarını kısa kestirmişti, gözlük kullanıyordu. Üzerinde o devrin modasına uygun açık renk bir pantolon, koyu renk bir ceket ve kabarık bir göğüs danteli vardı. Katerina döneminin büyük senyörlerinden biri olan ve şu anda Moskova’da ölüm döşeğinde yatan Kont Bezuhof’un gayrimeşru oğluydu. Meslek seçmemişti daha kendisine, yurt dışında büyüyüp yetişmişti, henüz dönmüştü Rusya’ya ve “insan içine” de ilk kez çıkıyordu.

Anna Pavlovna, onu, salonunda bulunanlar arasında meratip silsilesinin38 en alt basamağında yer alan bir kimse gibi selamlamıştı. Ama bu düşük kaliteli karşılamaya rağmen Piyer’in girdiğini görür görmez Anna Pavlovna’nın yüzünü ancak gereğinden fazla iri ve yersiz bir şey görülünce duyulan bir endişe ve korku ifadesi kaplamıştı. Aslında Piyer her ne kadar salondaki öbür erkeklerden biraz daha uzun boylu ve iri yapılı idiyse de Anna Pavlovna bundan değil; olsa olsa delikanlının çekingen ama zeki, gözlemci ve yapmacıksız bakışlarından ürkmüş olabilirdi sadece. Yani Piyer’i salondakilerden farklı ve belirgin kılan yanından…

“C’est bien aimable â vous monsieur Piyer, d’etre venu voir une pauvre malade.”39

Anna Pavlovna, bunları söylerken teyzesine kaçamak ve tedirgin gözlerle bakmış; sonra da delikanlıyı “ma tante”ye tanıtmak üzere harekete geçmişti. Piyer bir şeyler mırıldandı. Gözleriyle birini arıyordu. Küçük Prenses’i görünce sevincini belli ederek gülümsedi. Onu eski bir dostuymuş gibi selamladı. Sonra “ma tante”nin yanına gitti. Anna Pavlovna hemen anlamıştı ki korkusu boşuna değildi. Zira Piyer, Majestelerinin sağlığı hakkında söylenenleri sonuna kadar dinlemeksizin “ma tante”nin yanından ayrılmıştı. Onu yarı yolda durdurup sordu Anna Pavlovna:

“Rahip Morio’yu tanır mısınız? Çok ilginç bir insandır.”

“Evet.” diye cevapladı delikanlı. “Ebedî barışın kurulmasını amaçlayan bir tasarısı varmış. Çok ilginç bir tasarı ama gerçekleştirilmesi ne yazık ki imkânsız.”

Anna Pavlovna, sırf terbiyesi gereği, bir şeyler söylemiş olmak ve bir an önce ev sahibeliği ödevlerinin başına dönebilmek için, “Öyle mi?” dedi.

Ve bu, Piyer’in ters bir görgü hatasına düşmesine yol açacaktı: Gerçekten de biraz önce karşısında konuşan kadının yanından sözü bitmeden ayrılan genç adam, bu sefer de kendisinin yanından ayrılmak zorunda bulunan bir başka kadını lafa tutarak yolundan alıkoyuyordu. Nitekim Piyer, başını ileri uzatıp uzun bacaklarını iyice açarak Rahip’in tasarısının niçin bir ham hayalden ibaret olduğunu ispata girişmişti.

Gülümsedi Anna Pavlovna.

“Birazdan bu konuya yeniden döneriz.” dedi.

Görgüsüz delikanlıdan böylece kurtulup ev sahibesi, görevlerine döndü yeniden. Sohbetin canlılığını yitirir gibi olduğu yerlere yardıma koşmaya hazır, tepeden tırnağa dikkat kesilmiş bir hâlde dört bir yanı gözlüyor; bütün konuşmalara kulak kabartıyordu. Anna Pavlovna’nın, salonunda böyle oradan oraya gidip geldiğini görenler; kendilerini bir dokuma atölyesinin patronu karşısında sanırlardı. O da tıpkı; işçilerini yerlerine oturttuktan sonra kulağı kirişte, dört bir yanı kolaçan eden ve tezgâhlardan birinin teklediğini görünce ya da alışılmadık bir gıcırtı işitince hemen fırlayıp makinaya gerekli hızı yeniden kazandıran ustabaşı gibi susan ya da çok yüksek sesle konuşan bir topluluğa yaklaşıp uygun bir söz ederek ya da yeni bir topluluk oluşturarak konuşma tezgâhlarının yolu yordamınca işlemesini sağlıyordu yeniden. Ama bunca uğraşın arasında bile Piyer konusunda duyduğu kaygının ağır bastığı görülmekteydi. Nitekim genç adamın önce Mortemart’ın çevresinde oluşan topluluğa, sonra da Rahip Morio’yu dinleyenlere yöneldiğini gözleyince bakışlarındaki kaygı daha da belirginleşti.

Anna Pavlovna tarafından tertiplenen bu gece toplantısı; yurt dışında yetişip öğrenim görmüş olan Piyer’in, Rusya’ya döndüğünden bu yana katıldığı ilk toplantıydı.

Petersburg’daki en önde gelen, en seçkin ve en kültürlü kişilerin bu gece burada bulunduğunu biliyordu Piyer ve gözleri, bir oyuncak dükkânının ortasında duraklamış bir çocuğun gözleri gibi oradan oraya dolaşıyordu insanların üzerinde…

Gerçekten de delikanlı, hiçbir ilginç konuşmayı kaçırmamak istiyor; bu da onu enikonu telaşlandırıyordu. Çevresinde toplanmış olan kişilerin seçkin, kibar tavırlarını ve kendilerine duydukları güvenle dolu davranışlarını gördükçe heyecanlanmakta ve her an zekice söylenmiş bir şeyler işitmeyi beklemekteydi. Morio’nun bulunduğu topluluğa doğru ilerledi sonunda. Buradaki konuşma ona ilginç gelmişti. Durdu ve bütün gençler gibi o da kendi görüşünü açıklayabilmek için fırsat kollamaya koyuldu.


6.“Eveeet, Prensim, Cenova ve Lucques, Buonaparte ailesinin birer hasından, birer yurtluğundan başka bir şey değiller artık. Yooo, sizi hemen uyarayım ki bana savaşa gireceğimizi söylemediniz ve bu deccalin -inanın, ne söylediğimi biliyorum ve inanarak söylüyorum- bütün alçaklıklarını, bütün iğrenç canavarlıklarını örtbas etmekte diretecek olduğunuz takdirde sizi defterden silerim; benim dostum, kendi deyişinizle, sadık hizmetkârım olmazsınız artık. Pekâlâ pekâlâ, hoş geldiniz. Sizi korkuttum herhâlde, oturun ve anlatın bakalım.”
7.Sayın Kont hazretleri (ya da Prensim), yapacak daha iyi bir şeyiniz yoksa ve geceyi zavallı bir hasta kadının evinde geçirmek ihtimali sizi pek fazla korkutmuyorsa saat yedi ile on arasında aramızda bulunmanız beni mutlu kılacaktır. Annette Şerer.
8.“Aman Tanrı’m, bu ne şiddet!”
9.“Her şeyden önce sağlığınız nasıl onu söyleyin bana, sevgili dostum.”
10.“İtiraf edeyim ki bütün bu toplantı ve eğlenceler gittikçe tatsızlaşmaya başladı.”
11.“Üzmeyin beni, ne olur. Ne diyecektim? Eveeeet! Novosiltzof’un telgrafı konusunda nasıl bir karar alındı kuzum? Siz her şeyi bilirsiniz.”
12.“Nasıl bir karar?.. Bonapart’ın bütün gemilerini yakmış olduğu kararına varıldı ve öyle sanıyorum ki biz de şu anda kendi gemilerimizi yakmaktayız.”
13.“Bir tuzaktan başka bir şey değil Prusyalıların o ünlü tarafsızlığı.”
14.“Sırası gelmişken (söyleyeyim), son derece ilginç iki konuğum var bu akşam: Biri, Mortemart Vikontu, Fransa’nın en büyük ailelerinden biri (olan) Rohanlar tarafından Montmorencylerle akrabadır. (…) Öbürü de Rahip Morio.”
15.Ana İmparatoriçe.
16.“Söylendiğine göre zavallının biriymiş o baron.”
17.“Sayın Funke Baronu, İmparatoriçe’ye kız kardeş; tarafından tavsiye edilmiş bulunuyor…”
18.Yakın ilgi.
19.“Gelelim sizinkilere, biliyor musunuz ki kızınız ortaya çıkmaya başlayalı beri, bütün yüksek sosyetenin hayranlığını kazanmış durumda? Gün ışığı kadar güzel buluyorlar onu.”
20.“N’eylersiniz? Lavater (bu durumu) bilse bende babalık yeteneği olmadığını söylerdi.”
21.Budala.
22.“Sadık hizmetkârınızım ben sizin ve bunları ancak size itiraf edebilirim. Çocuklarım, hayatım boyunca bana köstek oldular. Benim çilem de bu. Durumumu böyle görüyorum işte. N’eylersiniz?”
23.“Evlilik hastasıdırlar.”
24.Genç kız.
25.“Bizim akrabalarımızdan biri, bir Bolkonski Prensesi.”
26.“İşte baba olmanın keyfi!”
27.“Zavallı kızın mutsuzluğunu bilemezsiniz!”
28.“Dinleyin, sevgili Annette…” dedi. “Bu işi hallettiğiniz takdirde, ölünceye kadar sizin en sadık hizmetkârınız olurum.”
29.“Durun hele.” dedi. “Meseleyi bu akşam Lise’e (genç Bolkonski’nin karısı) açabilirim. Öyle sanıyorum ki bu iş kolayca yoluna girecektir. Kız kurularına özgü çöpçatanlık öğrenimime sizin aileden başlamış oluyorum böylece.”
30.Petersburg’un en çekici kadını.
31.Teyzem…
32.“El işimi de getirdim.”
33.“Dikkat edin, Annette, muziplik yapmayın bana ne olur. Teklifsiz bir akşam toplantısı, diye yazmışsınız bana. Bakın, buna güvenerek nasıl alelacele giyinip koştum.”
34.“Hiç endişelenmeyin Lise, en güzel sizsiniz ve daima siz kalacaksınız.”
35.“Biliyor musunuz, kocam terk ediyor beni, gidip kendisini öldürtecek.”
36.“Söyler misiniz bana lütfen, bu iğrenç savaş da nereden çıktı?”
37.“Ne tatlı, ne cici bu Küçük Prenses böyle.”
38.Meratip silsilesi: Hiyerarşi. (e.n.)
39.“Zavallı bir hasta kadını ziyarete gelmekle çok kibar bir davranış sergilediniz, Bay Piyer.”
950,19 ₽
Возрастное ограничение:
0+
Дата выхода на Литрес:
09 августа 2023
Объем:
19 стр. 31 иллюстрация
ISBN:
978-625-6865-50-1
Издатель:
Правообладатель:
Elips Kitap

С этой книгой читают