Читайте только на ЛитРес

Книгу нельзя скачать файлом, но можно читать в нашем приложении или онлайн на сайте.

Читать книгу: «Odise», страница 3

Шрифт:

Talipler tekrar türküye ve oyuna döndüler, akşam oluncaya dek. Gece çökünce eğlencelerinin üstüne, kendi evlerindeki yataklarına gittiler. Telemakhos’un odası, yüksekte, dış avluya bakan kuledeydi. Burada, düşüne düşüne yürüdü aceleyle. Yaşlı bir kadın, Peisenoroğlu Ops’un kızı Eurykleia önünde yürüyordu bir çift parlak çıra ışığıyla. Laertes satın almıştı kendi parasıyla daha genç bir kızken onu. Yirmi öküz parası vermişti onun için ve kendi karısına gösterdiği kadar saygı göstermişti evinde, ama yatağına almamıştı karısının öfkesinden korktuğu için. İşte oydu şimdi Telemakhos’un yolunu aydınlatan; evdeki bütün kadınlardan daha çok sevgi göstermişti ona, zira bebekken emzirmişti. Odasının kapısını açtı ve yatağın üzerine oturdu Telemakhos, gömleğini çıkarıp yaşlı kadına verdi. Kadın da düzgünce katlayıp yatağının yanındaki askıya astı. Dışarı çıktıktan sonra, gümüş kilidinden çekti kapıyı ve halka yardımıyla sürgüyü çekip yerleştirdi. Ancak Telemakhos, üzerinde yünden bir örtüyle uzanarak planladığı yolculuğu ve Athena’nın verdiği öğüdü düşündü bütün gece.

KİTAP II

Telemakhos; talipleri yiğitçe toplantıya çağırır ve şikâyetlerini söyler, mallarını israf etmekten vazgeçmelerini ve evinden gitmelerini rica eder. Talipler ricasını hiçe sayarak onu alaya alırlar. Telemakhos Athena’ya yakarır ve seyahat için hazırlıklarını hızlandırır, tanrıça ve yaşlı bakıcı Eurykleia ona yardım ederler. Gece çökünce Athena taliplerin derin bir uykuya dalmalarını sağlar ve Telemakhos’la beraber Pilos’a yelken açar.

Sabahın çocuğu, gül parmaklı şafak görününce, Telemakhos yatağından kalktı ve giyindi. Güzel ayaklarına sandaletlerini bağladı, kılıcını omzuna astı ve ölümsüz bir tanrı gibi çıktı odasından. Hemen habercileri gönderdi, insanları toplantıya çağırsınlar diye, onlar da çağırdılar ve bunun üzerine insanlar toplandı. İnsanlar toplanınca Telemakhos elinde mızrağıyla toplantı yerine gitti, yalnız değildi, zira iki köpeği de yanındaydı. Athena ona öyle bir tanrısal güzellik bahşetmişti ki yanlarından geçtikçe hayretler içinde bakıyordu bütün gözler ona; babasının tahtına oturması için en yaşlı danışmanlar bile yol açtılar.

Yaşlılıktan iki büklüm olmuş ve çok deneyimli bir adam olan Aigyptios konuştu önce. Oğlu Antiphos, Odysseus’la beraber soylu atların toprağı İlyon’a gitmişti ama yabani Kikloplar öldürmüştü onu hepsi mağaraya kapatıldığında ve akşam yemeği yapılmıştı.16 Üç oğlu daha vardı, ikisi babalarının topraklarında çalışıyorlardı hâlâ, üçüncü oğlu Eurynomos ise taliplerdendi. Ancak babaları, Antiphos’un acısını unutamıyordu ve onun için gözyaşı döke döke konuşmasına başladı.

“İthaka’nın beyleri!” dedi. “Beni dinleyin. Odysseus gittiği günden beri, böyle dernek kurulmamıştı bugüne kadar. Kim olabilir, yaşlı veya genç, bizi toplantıya çağırmayı gerekli gören? Bir ordu yaklaştığının haberini mi almış ve bizi uyarmak mı ister, yoksa başka bir halk meselesini mi konuşacak? Eminim ki fevkalade bir adamdır ve Zeus yüreğinin arzusunu bahşedecektir ona.”

Telemakhos bu konuşmayı iyi bir işaret olarak gördü ve hemen ayağa kalktı, zira konuşmaya can atıyordu. Meydanın ortasında durdu ve seçkin haberci Peisenor asasını getirdi. Ardından Aigyptios’a dönerek, “Efendim şimdi öğreneceksiniz.” dedi. “Benim sizi toplantıya çağıran, zira çok kederli bir hâldeyim. Sizi uyarmam gereken bir ordunun yaklaştığı haberini almadım veya konuşacağım bir halk meselesi de yok. Benim derdim tamamen bana ait ve evimdeki iki büyük talihsizlikle ilgili. Birincisi, soylu babamın kaybı, kendisi burada olan herkesin önderiydi ve her birinize bir baba gibiydi. İkincisi ise daha ciddi ve çok yakında varlığımın tamamen bitmesine sebep olacak. Aranızdaki önderlerin oğulları rızası dışında evlenmek için rahatsız ediyor anamı. Babası İkarios’a gitmeye korkarlar, beğendiği birini seçmesi ve kızına çeyiz vermesi için. Bunun yerine babamın evinde oyalanırlar her gün; öküzlerimizi, koyunlarımızı ve besili keçilerimizi kurban ederler şölenleri için ve içtikleri şarabın miktarını bile düşünmezler. Hiçbir mal mülk dayanmaz bunca umursamazlığa. Kapımızdan belayı savacak Odysseus da yok artık başımızda ve onlara karşı duramıyorum ben tek başıma. Buna rağmen gücüm olsaydı savunurdum elbette kendimi, zira böyle bir muameleye dayanamıyorum artık, evim rezil ve harap ediliyor. Bu sebeple saygı gösterin kendi vicdanınıza ve halkın düşüncelerine. Tanrı’nın öfkesinden de korkun, hoşnutsuz olup saldırmasın tanrılar size diye. Zeus ve toplantıları başlatıp bitiren Themis adına yalvarırım, geride durmayın dostlarım ve beni tek başıma bırakmayın. Yiğit babam Odysseus Akhalara bir kötülük etmişti de şimdi benden öç mü alıyorsunuz, bu taliplere yardım edip cesaret vererek. Diğer yandan, evim, yuvam tüketilecekse eğer o zaman bunu sizin yapmanızı yeğlerim, zira o zaman size karşı davamı güdüp ziyanımın tamamını ödetinceye kadar ev ev dolaşıp ihtar ederdim, ancak şimdi hiçbir çarem yok.”

Böyle diyerek asasını yere fırlattı ve gözyaşlarına boğuldu. Herkes acıdı hâline; ama sessizce oturdular ve öfkeli bir cevap vermeye girişmedi kimse, Antinoos hariç. Şöyle konuştu Antinoos:

“Telemakhos, küstah bir palavracısın, ne cüretle suçu biz taliplerin üzerine atarsın? Bu ananın suçu, bizim değil, zira kendisi çok kurnaz bir kadın. Şu geçen üç yıl -dört yıl olacak neredeyse- her birimize cesaret vererek ve üstü kapalı mesajlar yollayarak aklımızı başımızdan alıyor. Sonra başka bir oyun var bize oynadığı. Odasına büyük bir tezgâh kurdu ve güzel iğne işinden devasa bir parça üzerinde çalışmaya başladı. ‘Güzel delikanlılar!’ dedi. ‘Odysseus öldü elbet ama hemen evlenmek için baskı yapmayın bana, bekleyin -zira iğne işindeki becerimin boşa gitmesini istemem- ta ki yiğit Laertes için yaptığım kefeni tamamlayana dek, ölüm onu almaya geldiğinde hazır olsun diye. O çok varlıklı; eğer kefensiz yatarsa buranın kadınları ne der?’

Bize söylediği buydu ve biz de rıza gösterdik. Onun bütün gün büyük ağında çalıştığını görürdük ama geceleri ilmekleri çözermiş meğer meşale ışığı altında. Bizi bu şekilde üç sene boyunca kandırdı ve bunu bilmiyorduk, ama zaman geçtikçe ve dördüncü yıla gelinince, ne yaptığını bilen hizmetçilerinden biri bize bunu söyledi ve yaptığı işi çözerken yakaladık biz de onu, böylece istese de istemese de bitirmek zorunda kaldı. Bu yüzden talipler şu cevabı veriyor sana ki hem sen hem de Akhalar anlasın: Ananı gönder, kendisinin ve babasının istediği adamla evlenmesini emret, zira ne olacak bilmiyorum eğer Athena’nın öğrettiği hünerleri hesap ederek o edayla bizi daha fazla bıktırmaya devam ederse; çünkü o çok akıllıdır. Böyle bir kadın daha önce duymadık biz, Tyro, Alkmene, Mykene ve diğer eski ünlü kadınları biliyoruz hep ama onlar anan gibi değildi, hiçbiri. Bize böyle davranması adil değil ve Tanrı’nın ilham ettiği gibi davranmaya devam ettiği sürece, biz de varlığını yemeye devam edeceğiz senin. Ve onun değişmesi için de bir sebep görmüyorum, zira bütün onur ve şerefi alıyor o, bunu ödeyen de sensin, o değil. O zaman anla, topraklarımıza geri dönmeyeceğiz, ne buraya ne de başka bir yere, ta ki kararını verip birimizden biriyle evleninceye kadar.”

Telemakhos cevap verdi: “Antinoos, beni doğuran anayı babamın evinden nasıl göndereyim? Babam yurdumda değil ve ölü mü diri mi bilmiyoruz. Eğer kızını geri göndermekte ısrar edersem İkarios’a vermek zorunda olduğum tazminat bana zor gelir. Hem benimle uğraşacak epey hem de Tanrı cezalandıracak beni, zira anam evi terk ederken öcünü almaları için Furileri17 çağırır. Ayrıca, bunu yapmak şerefli bir iş değil ve söyleyecek bir şeyim yok. Eğer bu yaptığıma gücenirsen evi terk et ve birbirinizin evinde ziyafet verin sırayla, kendi paranızla. Ama tam tersi, tek bir kişinin sırtından geçinmekte ısrar ederseniz, Tanrı yardımcım olsun, Zeus hesaplaşır sizinle ve babamın evinde ölüp gittiğinizde öcünüzü alacak tek bir adam kalmaz.”

Konuştuğu sırada, Zeus iki kartal yolladı dağın tepesinden ve rüzgârla uçtular durmadan bunlar, yan yana asil bir şekilde süzülerek. Derneğin tam ortasına geldiklerinde daire çize çize uçtular oldukları yerde, kanatlarıyla havayı döverek ve alttakilerin gözlerine ölüm saçan gözlerle bakarak. Sonra, şiddetle dövüşerek ve birbirlerini parçalayarak şehrin üzerinden sağ tarafa doğru uçtular. İnsanlar bunu görünce hayrete düştü ve birbirlerine sordular bu ne olabilir diye. Bunun üzerine Halitherses, aralarındaki en iyi elçi ve kehanet okuyucu onlara şöyle dedi, sade bir dille ve tüm dürüstlüğüyle:

“Dinleyin beni, İthaka’nın beyleri ve özellikle de taliplere söylüyorum, zira onlar için bir belanın yaklaştığını görüyorum. Odysseus daha fazla uzakta kalmayacak, yakında ölüm ve felaketi getirmesi yakındır, sadece onların üzerine değil, İthaka’da yaşayan pek çok kimsenin üzerine de. O zaman yol yakınken akıllı olalım ve o gelmeden bu kötülüğe bir dur diyelim. Bırakalım talipler kendi rızasıyla bunu yapsınlar, onlar için daha iyi olur, zira doğru olmasaydı bu kehanette bulunmazdım. Odysseus’a olacağını söylediğim şeyler gerçekleşti, Argoslular Truva’ya doğru yola çıktığında ve o da onlarla gittiğinde. Ona çok zorluklar çekip bütün adamlarını kaybettikten sonra yirminci yılda eve geleceğini söyledim ve şimdi tüm bunlar gerçek oluyor.”

Sonra Polybosoğlu Eurymakhos şöyle dedi: “Evine git yaşlı adam ve kendi çocuklarına kehanette bulun, yoksa onlar için kötü olacak. Ben bu işaretleri senden iyi okurum, kuşlar gün ışığı altında her zaman uçarlar orada burada; ancak bu, nadiren bir anlamı ifade eder. Odysseus uzak bir diyarda öldü gitti ve ne yazık ki sen de onunla ölmedin, onun yerine burada işaretler hakkında gevezelik edip zaten yeterince kızgın olan Telemakhos’un öfkesine öfke katıyorsun. Galiba ailen için bir şeyler vereceğini sanıyorsun ama sana söyleyeyim -ve bu böyle olacak- senin gibi yaşlı bir adam iyi bilir ki, genç bir delikanlının canını sıkana kadar konuşursan evvela bu genç dost için daha da kötü olur -bundan bir fayda gelmeyecek ona, zira talipler buna engel olacaklar- ikincisi de sana ödemekten hoşnut olmayacağın ağır bir ceza veririz, zor katlanırsın buna. Telemakhos’a gelince; herkesin önünde onu uyarıyorum, anasını göndermesi için babasına, ki o bulsun kocasını ve sevgili bir kız evladın beklediği çeyizleri düzsün. O zamana kadar onun taleplerimizle huzurunu kaçıracağız, zira kimseden korkumuz yok; tüm havalı konuşmalarına rağmen ne ona ne de senin gelecekten haber vermene aldırış ediyoruz. İstediğin kadar vaaz verebilirsin; ama daha çok nefret ederiz senden. Gidip Telemakhos’un varını yoğunu yemeye devam edeceğiz, hiçbir şey ödemeden ona, anası her geçen gün bizi beklentiye sokarak işkence etmekten vazgeçmediği sürece; her birimiz böyle nadide bir ödül için birbirimizle rekabet ediyoruz. Bunun yanında, vakitlice evlenmek için başka bir kadının peşinden de gidemiyoruz, onun bize davranışları yüzünden.”

Ardından Telemakhos şöyle dedi: “Eurymakhos ve siz diğer talipler, başka bir şey söylemeyeceğim ve rica etmeyeceğim size daha fazla, zira tanrılar ve İthaka halkı artık biliyor hikâyemi. O zaman bana beni oradan oraya götürecek bir gemi ve yirmi adamlık bir tayfa verin, çok uzun zamandır kayıp olan babamı bulmak üzere Sparta ve Pilos’a gideceğim. Belki biri bir şey söyler bana veya Tanrı’dan gelen bir mesaj benim yönümü çizer, ki insanlar çoğu zaman haberleri böyle duyarlar. Eğer babamın sağ ve eve dönüş yolunda olduğunu duyarsam siz taliplerin israflarına on iki ay daha dayanırım. Ama eğer öldüğünü duyarsam hemen eve dönerim, bütün ihtişamıyla cenaze merasimini yaparım, anısına bir mezar dikerim ve anamı tekrar evlendiririm.”

Böyle diyerek yerine oturdu. Odysseus’un dostu olan ve geride kalan her şeyinden sorumlu olarak hizmetkârları tam yetkiyle idare etmek üzere orada kalan Mentor konuşmak için ayağa kalktı. Sade bir dille ve tüm dürüstlüğüyle şöyle dedi:

“Dinleyin beni, İthaka’nın beyleri, bundan sonra nazik ve yardımsever bir kral bulamazsınız dilerim, ne de sizi adaletle yönetecek. Bundan böyle bütün önderleriniz zalim ve adaletsiz olurlar dilerim, zira herkes Odysseus’u unuttu, ki o sizi babanız gibi yönetti. Taliplere çok da kızgın değilim, zira yüreklerindeki edepsizlikle zulüm yapmayı seçtilerse ve Odysseus’un dönmeyeceğine dair başlarını koyarak iddia ediyorlarsa zorbalık yapıp onun varını yoğunu yiyebilirler. Ama sizlere gelince İthaka halkı; böylesine rezil bir şeyi durdurmayı dahi denemeden oturuyorsunuz, ki isterseniz yapabilirsiniz, zira siz çoğunluksunuz, onlar azınlık.”

Euenoridesoğlu Leiokritos cevap verdi ona şöyle diyerek: “Mentor, ne bu çılgınlık, insanları bize karşı kışkırtıyorsun? Bir adamın erzakları için pek çok adamla savaşması zor iş. Odysseus’un kendisi bile bize saldırsa evinde ziyafet çekerken ve bizi zorla çıkarmak için elinden geleni yapsa bundan dönüşüne bu kadar hasret çeken karısını sevindirecek bir netice çıkmaz; kendi kafası bulanır kana, bu kadar kalabalığa karşı savaşırsa. Söylediğin şeyler mantıklı değil. Bu yüzden artık insanları işlerine gönder ve babasının eski arkadaşları, Mentor ve Halitherses bu oğlanı yolculuğuna hazırlasın, eğer ki giderse tabii. Ben gideceğini düşünmüyorum, zira burada kalacak gibi, ta ki birisi gelip ona bir şey söyleyinceye kadar.”

Böyle diyerek toplantıyı bitirdi ve herkes kendi evine gitti, ancak talipler Odysseus’un evine döndüler.

Sonra Telemakhos tek başına deniz kıyısına gitti, gri dalgalarla ellerini yıkadı ve Athena’ya yakardı.

“Dinle beni!” diye inledi. “Dün ziyaret eden ve uzun zamandır kayıp olan babamı aramak için denize açılmamı emreden tanrı. Sana uyacağım ama Akhalar ve özellikle uğursuz talipler yapamayayım bunu diye engellemek istiyorlar beni.”

Böyle yakarırken, Athena görünüşü ve sesiyle Mentor’a benzeyerek ona yaklaştı. “Telemakhos!” dedi. “Eğer babanla aynı maddeden yapıldıysan bundan böyle ne aptal ne de korkak olacaksın, zira Odysseus hiçbir zaman sözünden dönmedi ve işini yarım bırakmadı. Eğer ona benziyorsan yolculuğun sonuçsuz olmayacak, damarlarında Odysseus ve Penelope’nin kanları yoksa o zaman başarılı olman için ihtimal görmüyorum. Oğullar nadiren babaları kadar iyi adam olurlar, genellikle daha kötüdürler, daha iyi değil. Yine de bundan böyle aptal ve korkak, babanın aklından da tamamen yoksun olmayacağına göre, bu teşebbüsüne umutla bakıyorum. Ama bak, bu taliplerin hiçbiriyle beraber iş yapma, zira ne sağduyuları ne de erdemleri var ve yakında her birinin üzerine çökecek olan ölüm ve felaketi düşünmezler, aynı gün yok olacaklar hepsi. Yolculuğuna gelince; daha fazla gecikmeyecek. Baban o kadar eski bir arkadaşım ki o yüzden sana bir gemi bulup kendim de geleceğim seninle. Ama şimdi eve dön ve taliplere görün, yolculuğun için erzakları hazır etmeye başla, her şeyi iyice istif et, şarapları küplere ve hayatın kaynağı arpa ununu tulumlara; bu sırada ben de şehri dolaşıp hemen gönüllüleri toplarım. İthaka’da çok gemi var, hem eskisi hem de yenisi, senin için bakacağım onlara ve en iyisini seçeceğim, onu hazırlayıp gecikmeden indiririz denize.”

İşte böyle konuştu Zeus’un kızı Athena ve Telemakhos da tanrıçanın ona söylediklerini yapmak için zaman kaybetmedi. Yüreği kaygı içinde eve gitti ve talipleri dış avluda keçilerin derisini yüzerken ve domuzları ütülerken buldu. Antinoos geldi yanına hemen ve elini aldı eline, şöyle söyledi: “Telemakhos, kavgacı dostum, söz ve hareketlerindeki şu kızgınlığı bırak artık, her zamanki gibi bizimle ye, iç. Akhalar her şeyi bulur sana, bir gemi ve yanında seçkin bir tayfa; böylece Pilos’a yelken açabilirsin hemen ve soylu babandan haber alabilirsin.”

“Antinoos!” diye karşılık verdi Telemakhos. “Sizin gibi adamlar yanında ne huzur içinde yiyebilirim ne de herhangi bir keyif alabilirim. Küçük bir çocukken pek güzel malımı tükettiğiniz yetmedi mi? Şimdi büyüdüm ve neyin ne olduğunu biliyorum artık, hem daha güçlüyüm, burada insanlar arasında veya Pilos’a giderek elimden gelen kötülüğü yapacağım size. Gideceğim ve gidişim boşuna değil; ancak taliplerin yüzünden ne gemim ne de tayfam var, kaptan olarak değil yolcu olarak gideceğim.”

Konuştuğu sırada elini Antinoos’un elinden kurtardı. Bu arada, diğerleri binaların arasında akşam yemeğini hazırlamaya devam ediyorlardı, bir yandan da onu alaya alıyorlardı.

“Telemakhos bizi öldürmeyi istiyor.” dedi bir delikanlı. “Sanırım Pilos’tan ona yardım edecek dostlar getirmeyi düşünüyor, belki de Sparta’ya sefere çıkmak arzusu ile içi içine sığmıyor. Yoksa Ephyre’ye de mi gidecek, şarabımıza koyup bizi öldürecek zehir almak için?”

Başka biri şöyle söyledi: “Belki de Telemakhos gemiyle giderse babası gibi olur ve dostlarından uzakta kaybolup gider. Bu durumda, yapacak çok iş var, zira varını yoğunu aramızda bölüşürüz. Eve gelince; anasına ve evleneceği adama veririz onu da.”

İşte böyle konuştular. Ancak Telemakhos yüksek tavanlı ve geniş ambara indi, burada babasının altın ve tunç hazineleri yerde öbek öbek duruyordu ve meşe sandıklarda ketenler ile yedek elbiseler saklanıyordu. Kokulu zeytinyağları depolanmıştı burada, yıllanmış, katıksız ve bir tanrıya yaraşır şaraplarla dolu küpler dayalıydı duvarlara dizi dizi, Odysseus sonunda eve gelirse diye. Oda sağlam kapılarla kapanıyordu, ortasından açılan. Üstelik Peisenoroğlu Ops’un kızı, sadık yaşlı kâhya Eurykleia gece gündüz her şeyinden sorumluydu. Telemakhos onu ambara çağırdı ve şöyle dedi:

“Dadı, buradaki en iyi şaraplardan doldur bana, babamın -zavallı adam eğer ölümden kaçıp sonunda evini tekrar bulabilirse diye- içmesi için sakladığından. On iki küp olsun ve hepsinin de kapakları; bir de arpa unu doldur iyi dikilmiş tulumlara, yirmi ölçü kadar olsun hepsi. Bütün bunları hemen hazırla ve hiç kimseye bir şey söyleme. Anam uyumak için üst kata çıkar çıkmaz alacağım hepsini bu akşam. Sparta ve Pilos’a gidiyorum, sevgili babamın dönüşü hakkında bir şeyler duyabilir miyim diye.”

Eurykleia bunu duyunca ağlamaya başladı ve onunla şefkatli sözlerle konuşmaya başladı, şöyle diyerek: “Sevgili oğlum, böyle bir fikri kim koydu kafana? Nerelere gitmek istersin, sensin bu evin umudu? Zavallı baban öldü gitti bir yaban elde, kimse bilmez nerede ve sen arkanı döner dönmez buradaki kötü insanlar seni yok etmek için entrikalar çevirecekler ve mallarını aralarında paylaşacaklar. Burada kendi insanlarının arasında kal, uzaklaşma ve uçsuz bucaksız okyanusta çile çekme.”

“Korkma dadı.” diye karşılık verdi Telemakhos. “Benim planım Tanrı’nın izni dışında değil. Ama söz ver anama bir şey demeyeceksin bütün bunlar hakkında, on veya on iki gün geçene kadar, o benim gittiğimi duyup sana sormadıkça; zira güzelliğini bozmasını istemiyorum ağlaya ağlaya.”

Yaşlı kadın söylemeyeceğine dair en kutsal yemini etti ve andını bitirir bitirmez, şarabı küplere ve arpa ununu tulumlara doldurmaya başladı, bu sırada Telamakhos taliplerin yanına geri gitti.

Bu arada Athena başka bir iş ile meşguldü. Mentor gibi görünerek, şehrin etrafında dolaşıp tayfalardan her birine güneş batınca gemiye gitmelerini söyledi. Phroniusoğlu Noemon’a da gitti ve ona bir gemi vermesini söyledi, o da hemen vermeye hazırdı. Güneş batınca ve karanlık yeryüzüne çökünce gemiyi denize indirdi, gereken bütün araçlarla donattı ve limanın en sonuna götürdü. Ardından tayfa geldi ve tanrıça her birine konuşarak güç verdi.

Sonra da Odysseus’un evine gitti ve taliplere derin bir uyku verdi. İçkilerinin onları sersemletmelerini sağladı ve kupalarını ellerinden düşürttü. Böylece şarapla oyalanacakları yere, şehre uyumaya gittiler, gözleri ağırlaşmış ve sersem bir hâlde. Ardından tanrıça, Mentor’un kılığına ve sesine büründü ve Telemakhos’a dışarı gelmesini söyledi.

“Telemakhos!” dedi. “Adamlar gemide ve küreklere sarılmış hâlde, emir vermeni bekliyor, haydi çabuk ol da gidelim.”

Böylece yolu gösterdi, Telemakhos da onu takip etti. Gemiye vardıklarında tayfanın deniz tarafında beklediğini gördüler ve Telemakhos şöyle dedi: “Haydi adamlarım, erzağı gemiye taşımaya yardım edin, hepsi bir arada kemer altında duruyor ve anam hiçbir şey bilmiyor, hizmetçiler de bir tanesi dışında.”

Bu sözlerle yol gösterdi ve diğerleri de onu takip etti. Söylediği şeyleri getirdiklerinde Telemakhos gemiye bindi, Athena onun önünden gidip geminin arkasında yerini aldı, Telemakhos da yanına oturdu. Sonra adamlar halatları gevşetti ve sıralarında oturdular. Athena onlara batıdan güzel bir yel gönderdi, derin mavi dalgalarda uğuldayan. Bunun üzerine Telemakhos halatları yakalamalarını ve yelken açmalarını söyledi ve onlar da dediklerini yaptı. Direği tahta çarmıktaki oyuk yuvasına diktiler, kaldırdılar ve kayışlarla bağladılar. Sonra bükülmüş öküz derisinden halatlarla yukarıya çektiler ak yelkenleri. Yelkenler rüzgârla şişince gemi derin mavi suda ilerledi. Köpükler pruvaya vurdu, gemi hızla ilerledikçe. Sonra tekne boyunca halatları bağladılar, karma kaplarını ağzına kadar doldurdular ve hep var olan ölümsüz tanrılara içecek sundular, ama en çok da Zeus’un gri gözlü kızına.

Ardından gemi hızlandı yolunda gece boyunca, karanlıktan şafak vaktine kadar.

16
  Aigyptios, Antiphos’un sonunu elbette bilemezdi, zira henüz Odysseus’la ilgili veya ondan alınan bir haber yoktu (ç.n.)


[Закрыть]
17
  Furi: Yeraltı cehenneminin korkunç devleri. (e.n.)


[Закрыть]
92,20 ₽
Жанры и теги
Возрастное ограничение:
0+
Дата выхода на Литрес:
09 августа 2023
Объем:
16 стр. 27 иллюстраций
ISBN:
978-625-6865-64-8
Издатель:
Правообладатель:
Elips Kitap

С этой книгой читают