promo_banner

Реклама

Читайте только на ЛитРес

Книгу нельзя скачать файлом, но можно читать в нашем приложении или онлайн на сайте.

Читать книгу: «Gümüş Patenler», страница 2

Шрифт:

III
GÜMÜŞ PATENLER

Madam Brinker sebze yetiştirerek, yün eğirerek, örgü örerek ailesini kıt kanaat geçindiriyordu. Bir zamanlar kanal boyunca sefer yapan yük mavnalarında çalışmış ve zaman zaman da Broek ile Amsterdam arasında mekik dokuyan bir pakschuytin çekme halatına başka kadınlarla birlikte asıldığı bile olmuştu. Ancak Hans büyüyüp, serpilip güçlü kuvvetli bir delikanlı olunca, bu işleri annesinin yerine yapmakta ısrarcı davranmıştı. Ayrıca kocasının da durumu son zamanlarda iyice kötüleşmişti ve devamlı bakıma muhtaç hâle gelmişti. Akli melekeleri küçük bir çocuğunkine yetişemeyecek kadar zayıf olsa bile bedenî gücü öylesine yerinde ve dinçti ki Madam Brinker bazen ona güç yetirmekte zorlanıyordu.

“Ah, çocuklar! Babanız o kadar iyi yürekli, o kadar aklı başında biriydi ki…” derdi zaman zaman.“Bir avukat kadar da bilgili. Belediye başkanı bile onu yoldan çevirip soru sorardı, bir de şimdi bakın! Ne karısını ne de evlatlarını tanıyor. Babanın aklı başındaki zamanlarını anımsıyorsun, değil mi, Hans? Ne yürekli, büyük bir adamdı, değil mi?”

“Evet, pek doğrusun, anne. Bilmediği şey, beceremeyeceği iş yoktu bu gökyüzü altında… Sesi de pek güzeldi! Şarkı söylemesinin yel değirmenlerini dans ettireceğini söylerdin gülerek.”

“Söylerdim ya. Tanrı’m! Nasıl da hatırlıyor evladım! Gretel, kızım, örgü şişini babanın elinden al, çabuk; bakarsın gözüne sokuverir. Pabuçlarını da giydir. Ayakları neredeyse hep buz gibi; ne kadar çabalasam da bir türlü örtülü tutamıyorum.” derdi Madam Brinker yarı sızlanır yarı mırıldanır bir hâlde ve yere oturup alçak tavanlı kulübeyi çıkrığın gıcırtısıyla doldururdu.

Neredeyse tüm dışarı ve ev işlerini Hans ve Gretel görüyordu. Yılın belli zamanlarında günaşırı bataklık kömürü toplamaya giderler ve kışın yakmak için evin yanında tuğla gibi üst üste istiflerlerdi. Diğer vakitlerde de ev işlerinden fırsat buldukça Hans kanallarda atlı arabaların sürücülüğünü yapıp günde birkaç stiver7 kazanırken, Gretel de komşu çiftçilerin kazlarını güderdi.

Hans’ın eli ahşap oymacılığına yatkındı, ayrıca ikisi de bahçe işlerinden iyi anlarlardı. Gretel’in güzel bir sesi, dikiş kabiliyeti vardı ve oldukça yüksek, ev yapımı tahta sırıkların üstünde uzunca bir yolu, yaşıtı diğer kızlara nazaran çok daha hızlı koşabilirdi. Yalnızca beş dakikada bir baladı ezberleyebilir ve eğer mevsimiyse, hangi otu ya da çiçeği deseniz bulabilirdi. Ancak kitaplarla arası pek iyi değildi; hele ki zamanın izlerini taşıyan eski, dökük okulundaki yazı tahtası aklına geldikçe gözyaşlarına hâkim olamazdı. Öte yandan Hans aklıselim ve olgun biriydi. İster okulda ister günlük işlerde olsun, görev ne kadar zorluysa ondan alacağı memnuniyet de o derece fazla olurdu. Okul dışında yamalı kıyafetleri ve kendine küçük gelen, deri pantolonuyla dalga geçen oğlanlar; okul içinde neredeyse bütün derslerde şeref öğrenciliğini ona kaptırıyordu. Çok geçmeden, mektebin, korku salan bir kırbacın asılı olduğu dehşet köşesine bir kez bile adım atmamış tek öğrencisi Hans oldu; kırbacın üzerine şöyle bir deyiş işlenmişti:

“Leer, leer! Jouluigaart, of dit endje touwzal je le ren!”8

Gretel ile Hans ancak kış günlerinde mektebe gitme fırsatı bulabiliyorlardı; diğer mevsimlerde ise annelerine yardımcı olmak için evde kalmak zorundaydılar. Raff Brinker daima bakıma muhtaçtı, kara ekmekleri tükenmemeli, ev temiz tutulmalı ve pazar yerinde satmak için çorapla başka başka şeyler daha örülmeliydi.

Bu soğuk aralık gününde kardeşler, annelerine yardım etmekle meşgul olurken, cıvıl cıvıl bir grup kızla oğlan kanaldan bu yana kayarak geliyordu. İçlerinde gayet becerikli patenciler vardı ve üzerinde göz alıcı bir kıyafet seli akıp giderken uzaktan sanki buz bir anda erimiş de su üzerinde rengârenk lale tarhları süzülüyormuş gibi görünüyordu.

Gelenler arasında pahalı kürkü ve bol kesim kadife elbisesiyle varlıklı belediye başkanının kızı Hilda van Gleck ve yanında da kalın kırmızı ceketi ve gri el dokuması uzun çoraplarını gösterecek kısalıkta mavi eteğiyle gösterişli bir kılığa bürünmüş güzel köylü kızı Annie Bouman vardı. Sonra, Amsterdam’ın önde gelen adamlarından Mynheervan Korbes’un kızı, mağrur Rychie Korbes ile onun etrafında dönüp duran Carl Schummel, Peter ile Ludwig9 van Holp, Jacob Poot ve heybetli Voostenwalbert Schimmelpenninck adının keyfini süren oldukça ufak yapılı bir oğlan vardı. Bunlar haricinde neredeyse yirmi çocuk daha şenlik alayını andıran bu grubu oluşturuyordu ve her biri heyecan ve coşkunun esiri olmuş gibi görünüyordu.

Kuvvetlerinin son demine kadar, kanal boyunca bir aşağı bir yukarı yaklaşık yarım mil alanda paten kayıyorlardı. Aralarından en hızlıları, bazen kollarını kavuşturmuş hâlde kanaldan kasabaya sakin sakin kayan mağrur bir avukatın ya da hekimin tam burnunun dibinden süratle geçerken görülüyordu. Zincir oluşturmuş kayan kızlar, altın topuzlu bastonu havada, nefes nefese Amsterdam’a doğru yol alan şişman, ihtiyar belediye başkanı kendilerine doğru yaklaşınca ayrıldılar. Belediye başkanı sağlam kayışlarından, ayağının üst kısmına doğru kıvrılan göz alıcı demirlerine varıncaya dek oturup seyretmeye değer yaldızlı patenleriyle, yoldan geçen genç kızlar ona selam verme şansına nail olursa ancak şişman gözlerini biraz aralar, fakat dengesini kaybedip düşme korkusuyla selamlarına karşılık vermek için eğilmeye cesaret edemezdi.

Sadece eğlence arayanlar ya da yüksek mevkiden varlıklı adamlar yoktu kanalda. Yorgun gözlerle dükkânlarına veya fabrikalara giden emekçi adamlar, mallarını başlarının üzerine yerleştirmiş giden pazarcı kadınlar, yüklerinin ağırlığıyla belleri bükülmüş işportacılar, yolda giderken bir yandan da birbirlerini dürtükleyen saçları tarak görmemiş uykulu suratlarıyla denizciler, belki de son nefesini vermekte olan birinin ölüm döşeğine bir an önce varmak için süratle kayan din adamları ve en nihayetinde de çantaları omuzlarında, uzaktaki mektebe doğru süratle ilerleyen bir grup okul çocuğu da vardı. Perişan görünümlü at arabası kanalın kenarına toslayıp kalmış, kalın kıyafetlere sarıp sarmalanmış bir çiftçi haricinde herkes paten giyiyordu.

Bu parlak renkler karmaşası, bitmek bilmeyen hareket ve güneşin ışıklarını yansıtan patenlerin ışıltısı arasında neşeli dostlarımızı unutuyorduk neredeyse. Kasabaya doğru akan insan selinin önünden çekip aldıkları güzel bir kızın etrafını sarıp, kanaldan geçenlerin önünden sıyrılarak bir kenara çekilmeselerdi ve her kafadan ayrı bir ses çıkmaya başlamamış olsaydı bu grupta tanımamız gereken başka biri kalmamıştı.

“Katrinka!” diye seslendiler hep bir ağızdan. “Duydun mu? Evet, müsabakayı? Senin de katılmanı istiyoruz!”

“Ne müsabakası?” diye sordu Katrinka gülerek. “Hepiniz aynı anda konuşmayın lütfen, anlayamıyorum.”

Hepsi bir anda susup sözcüleri addettikleri Rychie Korbes’a çevirdiler bakışlarını.

“Ne müsabakası?” dedi Rychie. “Meurouw10 van Gleck’in yaş gününde, yani ayın yirmisinde büyük bir paten müsabakası düzenlenecekmiş. Hilda’nın işi. En iyi patenciye de şahane bir ödül verilecekmiş.”

“Evet!” diye çınladı yarım düzine ses aynı anda. “Bir çift güzel, gümüş paten… Kesinlikle muhteşem. Hem de… Gümüş zilli, tokalı; çok da güzel kayışları varmış!”

“Zilleri olduğunu kim söyledi?” diye sordu soyadı kendinden büyük ufaklık.

“Ben söyledim, Voost.” diye cevapladı Rychie.

“O zaman zilleri var.” “Hayır, olmadığına eminim.” “Öyle mi, nasıl bu kadar eminsin?” “Üzerinde ok var.” “Ama Mynheer van Korbes anneme öyle söylemiş, zilleri varmış.” diye hep bir ağızdan konuşuyordu heyecanlı güruh. Ancak Mynheer Voostenwalbert Schimmelpenninck, kararlı bir sesle konuyu nihayete erdirdi:

“Hiçbirinizin bir şey bildiği yok; patenlerin üstünde zil emaresi bile yok, aslında…”

“Tabii tabii!” diye karşı çıkan sesler yankılanmaya başladı buz üstünde.

“Kızlar için olanın üstünde zil olabilir.” diye araya girdi Hilda alçak bir sesle. “Fakat oğlanlar için de yanlarına ok işlenmiş bir çift olmalı.”

“İşte! Demedim mi ben?” diye çığlık attı tüm gençler aynı anda.

Katrinka şaşkın gözlerle bakıyordu onlara.

“Kimler yarışacak?” diye sordu.

“Hepimiz.” diye cevapladı Rychie. “Çok eğlenceli olacak! Sen de katılmalısın mutlaka, Katrinka. Ama şimdi okul vakti, öğlen konuşmaya devam ederiz. Ah! Elbette sen de katılacaksın.”

Katrinka hiçbir karşılık vermeden tek ayağı üzerinde zarafetle döndü ve nazlı bir gülüş göndererek “Son zili duymadınız mı? Yetişin bana!” diye mektebe doğru atıldı, göz açıp kapayıncaya kadar kanal üstünde yarım mil gitmişti bile.

Hepsi apar topar peşinden koştu kızın, ancak boşuna emek harcıyorlardı; gözlerinde ışıltılar dolaşan, nazlı gülüşlü sevimli yaratık, güneş altında parlayan altın saçları ardında hülyalı hülyalı dalgalanırken arkasından gelenlere galibiyet yüklü bakışlarıyla bir göz atıp süzülerek uzaklaşmıştı bile.

Güzel Katrinka! Gençlik ve sıhhatle dolup taşan, hayat dolu, neşeli, kıpır kıpır Katrinka! Önceleri şöyle bir uğrayıp geçen hayalinin, o gece, bir oğlanın rüyalarını süslediğine şaşmamak gerek! Yıllar amansızca geçip de bu muhteşem varlığın kendisinden kopup sonsuza dek uzaklaşmasının, bu oğlan için en karanlık vakit olacağını söylemeye ne gerek var!

IV
HANS İLE GRETEL ARKADAŞ EDİNİYOR

Öğlen vakti gelince küçük dostlarımız kanalda bir saatlik bir idman yapabilmek için okuldan dışarı dalga dalga dökülmeye başladı.

Kaymaya başlayalı henüz birkaç dakika olmuştu ki Carl Schummel dalgacı bir ifadeyle Hilda’ya döndü:

“Buz üstündeki şu hoş çifte bak! Küçük paçavralılar! Patenleri de pek güzelmiş; eminim kraldan hediyedir.”

“Azimli yaratıklar.” dedi Hilda nazik bir sesle. “Öyle tuhaf şeyler üzerinde paten kaymayı öğrenmek pek zahmetli olmuştur. Yoksul köylüler olduklarını sen de biliyorsun. Muhtemelen patenleri oğlan kendi yapmıştır.”

Carl biraz da olsa mahcup olmuştu.

“Azimli olabilirler, ama paten kayarken oldukça güzel başlayıp ani bir savrulmayla bitiriyorlar. Kanımca, senin yeni staccato11 patenlerin gibi patenlerle daha iyi kayabilirler.”

Hilda memnun bir gülüşle yanından ayrıldı. Küçük bir yarışçı güruhuna karışıp her birinin yanından süzülerek geçti ve hevesli bakışlarla paten kayanları izleyen Gretel’in yanında durdu.

“Adın nedir, küçük kız?”

“Gretel, efendim.” diye cevapladı çocuk, neredeyse yaşıt olmalarına rağmen, Hilda’nın ait olduğu mevkiden kaynaklanan saygıyla karışık bir korku içine düşmüştü sanki. “Ağabeyimin adı da Hans.”

“Hans kuvvetli biri gibi duruyor.” dedi Hilda mutlu bir şekilde.“Sanki içinde bir yerde bir ocak yanıyor, fakat sen üşümüş görünüyorsun. Üzerini birkaç kat giymelisin, küçüğüm.”

Üzerindekilerden başka giyecek tek bir şeyi bile olmayan Gretel cevap verirken gülümsemeye çabaladı:

“O kadar da küçük değilim. On iki yaşımı geçtim.”

“Ah, affına sığınırım. Ben on dört yaşındayım, yaşıma göre oldukça gelişkin olduğumdan diğer kızlar bana küçük görünüyor, fakat hiç önemli değil. Belki de ileride beni geçersin; tabii bunun için daha kalın giyinmen lazım çünkü titreyen kızlar asla büyüyemez.”

Küçük kardeşinin yaşlarla dolan gözlerini gören Hans kızların yanına uçar gibi geldi.

“Kardeşim soğuktan o kadar da şikâyetçi değil, fakat havalar da sert tabii.” deyip hüzünle Gretel’e baktı.

“Bir şeyim yok.” dedi Gretel. “Ben pek üşümem; hele ki kayarken hiç üşümem. Ancak endişeniz için teşekkür ederim, jufvrouw.”12

“Hayır, hayır.” diye karşılık verdi Hilda, kendisine pek kızmıştı. “Patavatsızın, acımasızın tekiyim, fakat kötü bir niyetim yoktu. Sadece sormak istemiştim… Şey… Acaba…” Tam da burada sadede gelecekken, Hilda yardım etmek arzusunda olduğu yoksul kılıklı ancak asil duruşlu çocukların önünde bocaladı ve lafını söyleyemedi.

“Söylemek istediğiniz nedir, jufvrouw?” diye hevesle konuştu Hans. “Size hizmet edebileceğim herhangi bir konu var mı? Ne olursa…”

“Ah! Hayır, hayır.” diye güldü Hilda, mahcup mahcup başını sallayarak. “Sadece büyük müsabakayla ilgili sizle konuşmak istemiştim. Siz de katılsanıza! İkiniz de gayet iyi kayıyorsunuz ve katılım da ücretsiz. Ödül için kim olsa katılabilir.”

Parmakları arasında kasketini çekiştiren Hans’a bakarken Gretel’in içi eziliyordu, yine de saygılı bir ses tonuyla karşılık verdi:

“Ah, jufvrouw, müsabakaya katılsak bile diğer yarışmacıların yanında ancak birkaç adım gidebiliriz. Bizim patenlerimiz sert odundan, görüyorsunuz.” ayağının tabanını tutup gösterdi. “Yine de hemen ıslanıp parçalanıyor ve bizi tökezletiyor.”

Hans’ın sabahki yuvarlanışı aklına gelince Gretel’in gözleri gülüşle ışıldadı, fakat utancından bocalarken yüzü kıpkırmızı kesilmişti:

“Ah, hayır, katılamayız; ancak, büyük günde biz de izlemeye gelebilir miyiz, efendim?”

“Elbette.” diye karşılık verdi Hilda, karşısındaki ağırbaşlı yüzlere kibarlıkla bakarken, bir yandan da aylık harçlığının büyük çoğunluğunu kurdele ve süslü elbiselere harcamış olmasına yürekten üzülüyordu. Elinde sadece sekiz kwartje13 kalmıştı ve bununla en fazla bir çift paten alınabilirdi.

İç çekerek farklı boyutlardaki iki çift ayağa baktı ve sordu:

“Hanginiz daha iyi kayıyorsunuz?”

“Gretel.” diye cevapladı hemen Hans.

“Hans.” diye atıldı Gretel, ağabeyiyle aynı anda.

Hilda gülümsedi.

“İkinize de birer çift paten alamam, hatta iyisinden bir çift bile alamam. Fakat işte sekiz kwartjem var. Aranızda hanginizin müsabakayı kazanma ihtimalinin daha fazla olduğuna karar verin ve ona bir çift paten alın. Keşke iyisinden alabilecek kadar param olsaydı. Hoşça kalın!” diyerek gülümsemeyle başını eğerek veda etti onlara-Hilda ve parayı, irkilmiş hâldeki Hans’ın ellerine tutuşturarak arkadaşlarına katılmak için yanlarından kayarak ayrıldı.

“Jufvrouw! Jufvrouw von Gleck!” diye yüksek sesle arkasından seslendi Hans, paten bağlarından biri çözülmüş olduğu için imkân olduğu hızda arkasından seğirtiyordu.

Bir elini güneşe siper eden Hilda arkasına döndü, yakınlaştıkça havada süzülüyormuş gibi görünüyordu Hans’a.

“Bu parayı alamayız.” dedi Hans nefes nefese. “Ancak içinizdeki iyi niyetin farkındayız.”

“Neden alamazmışsınız?” diye sordu Hilda yanakları al al olurken.

“Çünkü…” diye cevap verdi Hans, kraliçe duruşlu kızın önünde, bir prens nazarıyla bakarken bir soytarı gibi eğilerek. “Bunu biz kazanmadık.”

Hilda kıvrak zekâlıydı. Gretel’in boynunda güzel bir ahşap zincir olduğunu fark etmişti.

“Bana da bir zincir yapar mısın, Hans, kardeşinin taktığı gibi?”

“Yaparım, efendim, hem de seve seve. Evde beyaz ahşabımız var, fildişi kadar güzel. Yarın elinizde olur.” diyerek aceleyle parayı geri vermeye çabaladı Hans.

“Hayır, hayır.” dedi Hilda kararlı bir ifadeyle. “Bu para yapacağın zincir için az bile kalır.” dedi ve paten kayanların arasından süzülerek uzaklaştı.

Hans, kızın arkasından afallamış hâlde uzun uzun baktı ve daha fazla itiraz etmenin faydasız olduğuna kanaat getirdi.

“Doğru.” diye mırıldandı yarı kendine yarı da sadık gölgesi Gretel’e. “Tek bir dakikayı boş geçirmemeli, annem mum yakmama izin verirse bütün geceyi ayakta geçirmeliyim, fakat zinciri tamamlayacağım. Para bizde kalabilir, Gretel.”

“Küçük Hanım ne kadar da iyi yürekli!” diye haykırdı Gretel ellerini neşeyle çırparak.“Ah! Hans, gördün mü geçen yaz leylek boşuna konmamış çatımıza! Annemin, leyleğin bize şans getireceğini söylediğini ve Janzoon Kolp onu vurduğunda ne kadar ağladığını hatırlıyor musun? Ona bela getireceğini söylemişti. Sonunda şans bizim de yüzümüze güldü! Hans, annem yarın kasabaya pazara yollarsa patenleri oradan alırsın.”

Hans başını hayır dercesine salladı. “Küçük Hanım parayı bize paten alalım diye verdi, fakat bu parayı kazanırsam, Gretel, yün almak için harcayacağız. Sıcak tutacak bir cekete ihtiyacın var senin.”

“Hayır!” diye haykırdı Gretel safi bir dehşet içinde. “Paten almayacak mıyız? Ama ben pek üşümem ki! Annem hep demez mi kan yoksul çocukların damarlarında ‘Bu çocuğu sıcak tutmalıyım, bu çocuğu sıcak tutmalıyım!’ diye diye dolaşır.”

“Ah, Hans!” diye devam etti kız ağlamaklı bir sesle. “Paten almayacağını söyleme bana, ağlayacağım galiba. Hem ben serin kalmak istiyorum, hatta çok sıcaklanmış hâldeyim şu an!”

Hans aceleyle bakışlarını göğe kaldırdı. Bedeninin her zerresiyle tam bir Hollandalı olarak gözyaşına ya da herhangi bir tür duyguya karşı, oldukça büyük bir korkuya sahipti ve kardeşinin masmavi gözlerinin yaşlarla dolup taştığını görmekten ödü kopuyordu.

“Bak bana!” diye haykırdı Gretel, durumun ve üstünlüğünün farkına vararak. “Eğer paten almaktan cayarsan perişan olurum. Paten falan istemiyorum ben. O kadar da bencil değilim, ama senin patenlerin olsun istiyorum, hem büyüdüğümde bana da olurlar. Ah, paraları saysana Hans. Hiç bu kadar çok para gördün mü?”

Hans düşünceli bir şekilde elindeki parayı avcunun içinde döndürdü durdu. Bir çift paten sahibi olmayı ömrü boyunca hiç bu kadar arzulamamıştı, öyle ki bir müsabaka olacağını öğrendiğinde ve diğer çocuklarla boy ölçüşme şansı bulacağına dair yüreğinin derinliklerinde erkek çocuklarına özgü ince bir sızı hissettiğinde bile. İyi bir çift çelik patenle kanaldaki çocukların çoğuna kolayca fark atabileceği konusunda kendine güvendiğini fark etti. O zaman da Gretel’in savı ona oldukça makul göründü. Diğer yandan Gretel’in güçlü ve kıvrak minyon yapısıyla Rychie Korbes’tan hatta Katrinka Flack’ten bile daha iyi kayar duruma gelmek için en fazla bir haftalık bir alıştırma yapmasının yeteceğini biliyordu. Bu son düşünce aklında şimşek gibi çaktığı anda kararını vermişti. Gretel’e sıcak tutacak bir ceket alamıyorsa, o zaman patenleri ona alacaktı.

“Hayır, Gretel.” diye karşılık verebildi sonunda. “Ben bekleyebilirim. Bir gün ben de iyi bir çift alabilecek kadar para biriktirmiş olurum. Bunu sen almalısın.”

Gretel’in gözleri parladı, ancak hemen daha cılız bir sesle o da ısrar etmeye devam etti:

“Küçük Hanım bu parayı sana verdi, Hans. Alırsam vicdanım hiç rahat etmez.”

Hans kararını vermişçesine başını sallayarak ağır adımlarla yürümeye başladı, Gretel de yarı sekerek yarı yürüyerek ağabeyine yetişmek için gayret ediyordu. Bu sırada çoktan tahta “ayaklarını” çıkarmış, annelerine iyi haberi vermek için aceleyle evin yolunu tutmuşlardı.

“Ah! Buldum!” diye haykırdı Gretel hayat dolu bir sesle. “Şöyle yapabiliriz. Sana göre küçük bana göre büyük bir çift alalım ve sırayla giyelim. Olmaz mı?” dedi Gretel tekrar el çırparak.

Zavallı Hans! Oldukça cezbedici bir teklifti bu ancak elinin tersiyle itiverdi; pek engin gönüllü bir çocuktu.

“Beyhude yere konuşma, Gretel. Ayağına büyük gelen bir patenle asla kayamazsın. Ben bunların arkalarını daraltmadan önce kör tavuk gibi yalpalıyordun üstlerinde. Olmaz, ayağına tam uyan bir çift alacağız ve ayın yirmisi gelene kadar bulabildiğin her fırsatta idman yapacaksın. Benim minik Gretel’im gümüş patenleri kazanacak.”

Bu fikir, elinde olmaksızın zevkle güldürdü Gretel’i.

“Hans! Gretel!” diye çağırdı aşina bir ses.

“Geliyoruz, anne!” diye kulübeye doğru ilerlediler, Hans, paraları elinde hâlen sallıyordu.

Ertesi gün, gün batımında kanala üşüşmüş onca patencinin arasında maharetli dönüşlerle bir ileri bir geri süzülüp duran kız kardeşini izlerken, Hans Brinker tüm Hollanda’daki en gururlu ve en mesut çocuktu. Yüce gönüllü Hilda, kız kardeşine sıcak tutacak bir ceket vermişti ve dikişleri patlamış pabuçlar da Madam Brinker tarafından pençe vurulup giyilebilir hâle getirilmişti. Minik yaratık ileri geri atılırken yüzü keyiften kıpkırmızı kesilmiş, üzerine kitlenmiş meraklı bakışların ayrımında bile değildi. Ayaklarının altında parıldayan patenler, dünyasını bir peri diyarına çevirmişti sanki ve minnettar gönlünde “Hans, sevgili, iyi yürekli Hans.” sözcükleri dalga dalga yankılanıyordu.

“By den donder!”14 diye Carl Schummel’e şaşkınlıkla bağırdı Peter van Holp. “Şu kırmızı ceketli, yamalı iç eteklikli küçük kız çok iyi kayıyor. Gunst!15 Sanki topuklarında parmak, kafasının gerisinde de gözleri var! Şuna bak. Müsabakaya katılır da Katrinka Flack’i yenerse ne komik olur.”

“Şişt! Sesini alçalt!” diye döndü Carl küçümser bir ifadeyle. “Paçavralar içindeki o küçük hanım Hilda van Gleck’in evcil hayvanı. O gördüğün ışıltılı patenler de onun hediyesi yanılmıyorsam.”

“Demek öyle!” diye sesini yükseltti yine Peter, Hilda en yakın arkadaşı olduğundan yüzünde pırıl pırıl bir gülümseme vardı. “Demek burada da iyilik yapacak bir fırsat bulmuş!” Mynheer van Holp buz üzerinde bir çift sekiz çizip üstüne de kocaman bir “P” meydana getirdikten sonra zıpladı ve bir “H” çizdikten sonra Hilda’nın yanına varana kadar ileri doğru süzüldü.

El ele paten kaymaya başladılar; başta gülüşüyorlardı ancak sonra düşük bir sesle ciddi ciddi konuşmaya daldılar.

Ne tuhaftır ki Peter van Holp birdenbire kendi kız kardeşine de Hilda’nınki gibi bir ahşap zincirin yaraşacağı fikrine vardı.

İki gün sonra Aziz Nicholas Günü16 arifesinde, Hans üç mumu yakıp bitirmiş ve parmağını da bu uğurda yaralamış bir vaziyette Amsterdam’daki pazar yerine varmış, bir çift daha paten alıyor olacaktı.

7.Yaklaşık iki kuruş.
8.“Öğren! Öğren! Seni haylaz, yoksa bu kırbacın şaklaması sana öğretir.”
9.Ludwig, Gretel ve Carl isimleri Alman isimleridir. Felemenkçedeki karşılıkları Lodewyk, Grietje ve Karel’dir.
10.Felemenkçede “Bayan”.
11.Aslen bir müzik terimi olup “kısa ve keskin” anlamında kullanılmıştır.
12.Felemenkçede “Küçük Hanım”.
13.Bir çeyreklik.
14.Gök gürültüsü gibi!
15.En iyisi!
16.Çocukların koruyucusu Aziz Nicholas’ı anma günü. 6 Aralık’ta kutlanır. Aşina olduğumuz “Noel Baba” figürünün Avrupa’daki karşılığıdır.
97,55 ₽
Возрастное ограничение:
0+
Дата выхода на Литрес:
09 августа 2023
ISBN:
978-625-6485-45-7
Издатель:
Правообладатель:
Elips Kitap

С этой книгой читают

Антидемон. Книга 15
Эксклюзив
Черновик
4,4
113