Читайте только на ЛитРес

Книгу нельзя скачать файлом, но можно читать в нашем приложении или онлайн на сайте.

Читать книгу: «Kırgızca Türkçe Deyimler Sözlüğü», страница 4

Анонимный автор
Шрифт:

at koy- (АТ КОЙ-) [at koymak] 1. Dizgini salıvermek. 2. Saldırmak.

at kulak (АТ КУЛАК) [at kulak] Çok yıllık bir bitki.

at mayı (АТ МАЙЫ) [at yağı] 1. Bir kişinin atını ödünç alma. 2. Ödünç alınan at için verilen para vb.

at öltürö kel- (АТ ӨЛТҮРӨ КЕЛ-) [at öldürüp gelmek] Canını dişine sıkmak.

at salış- (АТ САЛЫШ-) [at koyuşmak] Rekabet etmek, yarışmak, boy ölçüşmek.

at soorusun sal- (АТ СООРУСУН САЛ-) [at sağrını salmak] Geriye, geldiği yöne doğru kaçmak, geri çekilmek.

at terdetpey (АТ ТЕРДЕТПЕЙ) [at terletmeden] Fazla güç harcamadan, çok yorulmadan, zorlanmadan, çabalamadan.

at teri kaytpa- (АТ ТЕРИ КАЙТПA-) [at teri dönmemek] Emeği boşa gitmek, boşuna uğraşmak, boşuna zahmete girmek.

at teri kıl- (АТ ТЕРИ КЫЛ-) [at teri yapmak] Çilemek, çiselemek, kısa süreli yağmur geçişi olmak.

at tezegin kurgatpa- (АТ ТЕЗЕГИН КУРГАТПА-) [at tezeğini kurutmamak] Aradan fazla vakit geçmeden, sık sık uğramak: “At tezegin kurgatpay kelip turat.” (Sık sık geliyor.)

at tokuur (АТ ТОКУУР) [at eyerleyici] 1. Seyis, at bakıcısı. 2. Erkek çocuk.

at üstündö (АТ ҮСТҮНДӨ) [at üzerinde] Yöneticilik: “Al ömür boyu at üstündö cürdü.” (O hayatı boyunca yöneticilik yaptı.)

at üstünön (АТ ҮСТҮНӨН) [at üzerinden] Üstünkörü, yüzeysel.

at üstünön tap- (АТ ҮСТҮНӨН ТАП-) [at üzerinden bulmak] bk. at calınan tap-.

at üstünön tüşpö- (АТ ҮСТҮНӨН ТҮШПӨ-) [at üzerinden inmemek] Devamlı yöneticilik yapmak.

ata arbagı car bol- (АТА АРБАГЫ ЖАР БОЛ-) [baba ruhu yâr olmak] Allah yardımcısı olmak.

ata bezer (АТА БЕЗЕР) [baba bezen] Asi, baş eğmeyen, dik kafalı.

ata konuş (АТА КОНУШ) [baba yurt] 1. bk. ata-curt 2. Baba ocağı: “Ata konuştarına kayta aylanıp kelişti.” -AU2. (Baba ocağına tekrar dönüp geldiler.)

ata meken (АТА МЕКЕН) [baba mekan] bk. ata-curt.

ata sakal eegine büt- (АТА САКАЛ ЭЭГИНЕ БҮТ-) [baba sakal(ı) çenesine bitmek] 1. Çoluk çocuk sahibi olmak (erkekler için). 2. Yaşını başını almak, yaşlanmak, ihtiyarlamak, kocamak (erkekler için).

ata tayagın karma- (АТА ТАЯГЫН КАРМА-) [baba dayağını tutmak] Atalardan kalan gelenekleri devam ettirmek.

ata-baladay bol- (АТА-БАЛАДАЙ БОЛ-) [baba çocuk gibi olmak] Çok samimi olmak, çok yakın olmak.

ata-cotosuna cet- (АТА-ЖОТОСУНА ЖЕТ-) [baba ceddine yetmek] Birine çok kızmak, ağır sözler söylemek, sövmek, küfretmek, yerin dibine batırmak.

ata-curt (АТА-ЖУРТ) [ata yurt] Babaların mekan, mesken ettiği yer, yurt.

atagı cer car- (АТАГЫ ЖЕР ЖАР-) [şöhreti yer yarmak] Şan şöhret sahibi olmak, ünlenmek, tanınmak.

atagı taş car- (АТАГЫ ТАШ ЖАР-) [şöhreti taş yarmak] bk. atagı cer car-.

atam zaman (АТАМ ЗАМАН) [babam(ın) zaman(ı)] Eski zaman, fi tarihi.

atam zamandan beri (АТАМ ЗАМАНДАН БЕРИ) [babam zaman(ın)dan beri] Ta eski zamanlardan beri, eskiden beri.

ataña naalat (АТАҢА НААЛАТ) [babana lanet] “Lanet olası!” anlamında memnuniyetsizliği bildiren söz.

atañdın başı (АТАҢДЫН БАШЫ) [babanın başı] ‘Yok devenin nalı!’ anlamında söylenen söz.

atañdın etin cegir (АТАҢДЫН ЭТИН ЖЕГИР) [babanın etini yiyesice] bk. atañdın kanın iç.

atañdın kanın iç (АТАҢДЫН КАНЫН ИЧ-) [babanın kanını iç] ‘Babanın kanın içesin’ anlamında tartışma ya da kavgada söylenen kargış söz.

atañdın körü (АТАҢДЫН КӨРҮ) [babanın mezarlığı] 1. Memnun olmama, beğenmeme durumunda kullanılan ünlem. 2. Pişman olunca “Eyvah!” anlamında kullanılır.

atanı arman (АТАНЫ АРМАН) [babanı ukde] Pişmanlığı, sıkıntıyı bildirmede “eyvah, yazık” anlamlarında söylenen söz.

atanı kokuy (АТАНЫ КОКУЙ) [babanı eyvah] Vah eski günler.

atanın arbagına koy- (АТАНЫН АРБАГЫНА КОЙ-) [babanın ruhuna koymak] Allah’a havale etmek.

atanın balası (АТАНЫН БАЛАСЫ) [babanın çocuğu] 1. İnsan evladı. 2. Babasının oğlu, her yönüyle babasına benzeyen erkek çocuğu. 3. Er kişi, sözüne güvenilir.

atanın uulu (АТАНЫН УУЛУ) [babanın oğlu] bk. atanın balası.

atasın közünö körsöt- (АТАСЫН КӨЗҮНӨ КӨРСӨТ-) [babasını gözüne göstermek] bk. akesin taanıt-.

atasın okut- (АТАСЫН ОКУТ–) [babasını okutmak] bk. akesin taanıt-.

atasın taanıt- (АТАСЫН ТААНЫТ -) [babasını tanıtmak] bk. akesin taanıt-.

atasının akısı kalba- (АТАСЫНЫН АКЫСЫ КАЛБA-) [babasının hakkı kalmamak] 1. Hiçbir isteği, beklentisi kalmamak. 2. Hiç hakkı olmamak.

atasının kunun al- (АТАСЫНЫН КУНУН АЛ-) [babasının kan parasını almak] Fiyatını yükseltmek, astronomik fiyata çıkarmak.

atı cok (АТЫ ЖОК) [adı yok] Yüzük parmağı.

atı ırgayday, özü torgoydoy (АТЫ ЫРГАЙДАЙ, ӨЗҮ ТОРГОЙДОЙ) [atı taşarmudu gibi, kendisi toygar gibi] Çok zayıf, bir deri bir kemik.

atı öç- (АТЫ ӨЧ-) [adı sönmek] Tamamen unutulmak.

atın çıgar- (АТЫН ЧЫГАР-) [adını çıkarmak] Adını duyurmak: “İlim-bilim caatında özdörünün atın çıgarışkandıgı tarıhtan maalım.” -İE. (Bilim alanında kendi adlarını duyurdukları tarihte de görülmektedir.)

atıñ öçkür (АТЫҢ ӨЧКҮР) [adın sönesice] 1. Bir kişinin adını hatırlamaya çalışırken “Adını sen söyle!” anlamında söylenen söz. 2. Nefret edilen, sevilmeyen bir kişiden bahsedilirken “Yok olası!” anlamında söylenen kargış sözü.

atın öçür- (АТЫН ӨЧҮP-) [adını silmek] 1. Adını silmek, tamamen unutulmasını sağlamak. 2. Tamamen yok etmek.

atın sat- (АТЫН САТ-) [adını satmak] Amacına ulaşmak için birinin adını kullanmak, sırtından geçinmek, birisinin adını kullanmak.

atıp çık- (АТЫП ЧЫК-) [fırlayıp çıkmak] bk. atıp tur-.

atıp tur- (АТЫП ТУР-) [fırlayıp kalkmak] Yerinden fırlamak: “Çıdabadı, atıp turdu ordunan.” -AA4. (Dayanamadı, fırladı yerinden.)

atır samın (АТЫР САМЫН) [ıtır sabun] Kokulu sabun: “Atır samınga cuulgan cüzaarçının cıtı bedenin cıtın basıp turdu.” -ÇA1. (Kokulu sabunla yıkanan yüz havlusu, yoncanın kokusunu bastırdı.)

atka ceñil, tayga çak (АТКА ЖЕҢИЛ, ТАЙГА ЧАК) [ata hafif, taya uygun] 1. Atik, çevik, becerikli, tez canlı: “Atka ceñil, tayga çak Erkinbek baatır boldu.” -ÇA1. (Atik, çevik Erkinbek, kahraman oldu.) 2. Hafife alınan, değersiz.

atka kon- (АТКА КОН-) [ada konmak] 1. Ad verilmek, adlandırılmak. 2. Lakap takmak, lakap almak: “A kezde bolso Edigey ali Borondu atka kono elek.” (O zamanlarda ise, Edigey hâlâ Borondu lakabını almamıştı.)

atka miner (АТКА МИНЕР) [ata binici] 1. esk. Zengin. 2. Yönetici. 3. Memur, bürokrat.

atka mingende ele kıyşık otur- (АТКА МИНГЕНДЕ ЭЛЕ КЫЙШЫК ОТУР-) [ata bindiğinde eğri oturmak] İşe başlarken yanlış başlamak, en başında yanlış adım atmak.

atkan oktoy (АТКАН ОКТОЙ) [fırlamış mermi gibi] Çabuk, hızlı, hemen.

attan oop tüş- (АТТАН ООП ТҮШ-) [attan ağıp düşmek] Gönülden istemek, heves etmek.

attanar ayak (АТТАНАР АЯК) [yola çıkacak an] Misafirler yola çıkarken verilen yiyecek, içecek veya içki.

attanganda ele köçügü kıyşık bol- (АТТАНГАНДА ЭЛЕ КӨЧҮГҮ КЫЙШЫК БОЛ-) [tâ ata bindiğinde eğri oturmak] bk. atka mingende ele kıyşık otur-.

attanıp tüş- (АТТАНЫП ТҮШ-) [ata binip düşmek] İşi iyi yapabilmek, elinden gelmek, becermek, ustalıkla yapmak: “Attanıp tüşkön çeberlerdin cekeçe çıgarmaçılık kuduretine tıgız baylanışat.” -AA3. (İşi iyi yapan ustaların kendine özgü sanatçılığı ile yakından ilgilidir.)

attan-töödön tüşköndöy (АТТАН-ТӨӨДӨН ТҮШКӨНДӨЙ) [attan deveden düşmüş gibi] Kaba, kötü, patavatsız, dağdan inmiş gibi.

attap tondop ciber- (АТТАП ТОНДОП ЖИБЕР-) [at kürkle göndermek] bk. attap tondop cönöt-.

attap tondop cönöt- (АТТАП ТОНДОП ЖӨНӨТ-) [at kürkle göndermek] Biri yola çıkarken gerekli eşyalarını hazırlamak, donatmak.

attın kaşkasınday (АТТЫН КАШКАСЫНДАЙ) [atın akıtmalısı gibi] Gün gibi ortada, açık, net.

attın kaşkasınday taanımal (АТТЫН КАШКАСЫНДАЙ ТААНЫМАЛ) [at(ın) akıtması gibi ünlü] Ünlü, meşhur: “Atpay curtka attın kaşkasınday taanımal, aytıluu manasçı Sayakbay Karalayev.” -CAT. (Tüm yurtta tanınan ünlü manasçı Sayakbay Karalayev.)

attın kaşkasınday taanımal bol- (АТТЫН КАШКАСЫНДАЙ ТААНЫМАЛ БОЛ-) [at(ın) akıtması gibi ünlü olmak] Ünlü olmak.

attın kulagı menen teñ oyno- (АТТЫН КУЛАГЫ МЕНЕН ТЕҢ ОЙНО-) [atın kulağıyla eşit oynamak] Ustaca ata binmek, at koşturmak, at oynatmak.

ay arası (АЙ АРАСЫ) [ay(lar) arası] Yeni aydan önceki zaman, iki ay arası: “Köçüü bеştin ayının ay arası ötköndön kiyin bоlоt.” -CT. (Göç, Mayısta yeni ay doğduktan sonra gerçekleşecek.)

ay aylanıp, cıl tegerenbey (АЙ АЙЛАНЫП, ЖЫЛ ТЕГЕРЕНБЕЙ) [ay dönüp yıl geçmeden] Ay dönüp yıl geçmeden.

ay batkanday bol- (АЙ БАТКАНДАЙ БОЛ-) [ay batmış gibi olmak] 1. Kaygılanmak, tasalanmak, ümitsiz kalmak, dünyası kararmak. 2. Yok olmak, ölmek.

ay batkanday kıl- (АЙ БАТКАНДАЙ КЫЛ-) [ay batmış gibi yapmak] 1. Kötü durumda bırakmak, üzüntü çektirmek. 2. Yok etmek, öldürmek: “Аrstаndаn kаlgаn cаlgızdı / Аy bаtkаndаy kılgаn, bеyim?” -CM. (Aslandan kalan yalnızı / Öldürdü mü, acaba?)

ay camalduu (АЙ ЖАМАЛДУУ) [ay yüzlü] Ay yüzlü: “Kаrıyanın dаgı dа еrkе kızı bаr еkеn / Bоz cigittеr köz sаlgаn аy cаmаlduu аruu еkеn.” -ÇA1. (İhtiyarın başka bir gözde kızı varmış / Delikanlıların göz koyduğu ay yüzlü güzelmiş.)

ay celesi (АЙ ЖЕЛЕСИ) [Ay ağı] gkb. Ayın etrafında oluşan renkli halka.

ay cüzdüü (АЙ ЖҮЗДҮҮ) [ay yüzlü] bk. ay camalduu.

ay çapçı- (АЙ ЧАПЧЫ-) [ay eşelemek] Gücünden yerinde duramamak: “Аzır cаşооñ kеndiriñdi cоk kеskеn / Аy çаpçıgаn tulpаr cоlun оk kеskеn.” -АА. (Şimdi hayatını, umudunu yokluk bitirir / Gücünden yerinde duramayan atın yolunu ok keser.)

ay çırayluu (АЙ ЧЫРАЙЛУУ) [ay çehreli] bk. ay camalduu.

ay dalı (АЙ ДАЛЫ) [Ay kürek kemiği] 1. Kürek kemiğinin üst kısmı. 2. Sırt: “Аtаkеsi Çubаktаn / Аtаyın kаlgаn аsıl mülk / Аsıngаn аy dаlıgа.” -CM. (Babacığı Çubak’tan / Özellikle miras kalan asil mülkü / Asmıştı sırtına.)

ay deer aco, koy deer koco cok (АЙ ДЭЭР АЖО, КОЙ ДЭЭР КОЖО ЖОК) [“Ay” diyecek yönetici, “bırak” diyecek hoca yok] bk. ay degen aco, koy degen koco cok.

ay degen aco, koy degen koco cok (АЙ ДЕГЕН АЖО, КОЙ ДЕГЕН КОЖО ЖОК) [“Ay” diyen yönetici, “bırak” diyen hoca yok] Akıl verip düzene sokan veya göz kulak olan kimsesi yok: “Аzır kоy dеgеn kоcо, аy dеgеn аcо cоktо kаnçаdаn kоzu töldötüp cаtаsız?” -KT. (Şimdi göz kulak olan kimse yokken koyunlar yılda kaç kuzu veriyor.)

ay dese arkı cok, kün dese körkü cok (АЙ ДЕСЕ АРКЫ ЖОК, КҮН ДЕСЕ КӨРКҮ ЖОК) [Ay dersen hoşluğu yok, Güneş dersen güzelliği yok] Çok güzel, güzeller güzeli: “Аl bir künü cаtıp tüş köröt, tüşündö аy dеsе аrkı cоk, kün dеsе körkü cоk bir kız körüp, аgа аşık bоlоt.” -BF. (O, bir gün düş görür, düşünde güzeller güzeli bir kız görür ve ona âşık olur.)

ay dese arksız kün dese körksüz (АЙ ДЕСЕ АРКСЫЗ КҮН ДЕСЕ КӨРКСҮЗ) [Ay dersen hoş olmayan, Güneş dersen güzel olmayan] bk. ay dese arkı cok, kün dese körkü cok.

ay moyunda- (АЙ МОЮНДА-) [ay boyunlamak] Yaklaşmak.

ay talaa (АЙ ТАЛАА) [ay tarla] Issız yer: “Аy tаlааdаn kеzigip / Külаyım kızın аlıpmın / Küyütkö mıktаp kаlıpmın.” -TЕ. (Issız yerde karşılaşıp / Külayım kızını almışım / Derde iyice düşmüşüm.)

ay tuyak (АЙ ТУЯК) [ay toynak] 1. At: “Cеr cüzündö аy tuyak / Аkkulаgа tеñеlbеyt.” -SK1. (Yeryüzündeki atlar / Akkula’ya denk değil.) 2. Kurbanlık veya adaklık at: “Аy tuyakkа bее аlıp / Аsаbа cеlеk tuu аlıp…” -S-C. (Kurbanlık kısrak alıp / Sancak bayrak alıp…)

ay tuyak çal- (АЙ ТУЯК ЧАЛ-) [Ay toynak çalmak] Kurban veya adak kesmek: “Dеp, оşоntüp Kаrаçа / Mеñsiz аk bоz bее аldı, -dеyt / Аy tuyakkа çаldı, -dеyt.” -SK1. (Böylece Karaca / Lekesiz ak kısrak aldı, der / Onu kurban kesti, der.)

ayagı asmanga çık- (АЯГЫ АСМАНГА ЧЫК-) [ayağı gökyüzüne çıkmak] Yaptıkları ortaya çıkarak rezil olmak.

ayagı cerge tiybe- (АЯГЫ ЖЕРГЕ ТИЙБE-) [ayağı yere değmemek] 1. Durup dinlenmeden koşturmak: “Urunup kerinip keçke çeyin ayagı cerge tiygen cok.” -AU2. (Akşama kadar durup dinlenmeden koşturdu.) 2. Hiç oturmadan hareket etmek.

ayagı kesil- (АЯГЫ КЕСИЛ-) [ayağı kesilmek] bk. ayagı tıyıl-.

ayagı menen tik tur- (АЯГЫ МЕНЕН ТИК ТУР-) [ayağıyla dik durmak] Bir kişiye fedakârca hizmet etmek.

ayagı oordo- (АЯГЫ ООРДО-) [ayağı ağırlaşmak] Güçlükle yürümek, yürümekte zorlanmak.

ayagı say tappa- (АЯГЫ САЙ ТАППA-) [ayağı say bulmamak (say, nehir yatağı)] 1. Dönüp dolaşmak, oradan oraya dolaşıp durmak: “Izgıgan boydon ayagı say tappay ketet.” -ÇA1. (Durup dinlenmeksizin dönüp dolaşır.) 2. Bir yerde yaşayamamak, devamlı yer değiştirmek. 3. Devamlı değişken, kararsız olmak. 4. Davranışları ağırbaşlı olmamak.

ayagı suyuk (АЯГЫ СУЮК) [ayağı sıvı] Oynak, hoppa, hafif (kadın veya erkek.)

ayagı suyul- (АЯГЫ СУЮЛ-) [ayağı seyrelmek] Azalmak, seyrekleşmek: “Tört tarapka ötkön eldin ayagı suyulbayt.” -CAT. (Dört bir yana dağılan halk azalmaz.)

ayagı tıyıl- (АЯГЫ ТЫЙЫЛ-) [ayağı yasaklanmak] Ayağı kesilmek, gelmemek, uğramamak: “Kudasöök, dos-tamırlardın ayagı tıyılbadı.” -UA (Hısım akrabanın, eşin dostun ayağı kesilmedi.)

ayagı üzül- (АЯГЫ ҮЗҮЛ-) [ayağı kesilmek] bk. ayagı tıyıl-.

ayagıbız ceñil bolsun (АЯГЫБЫЗ ЖЕҢИЛ БОЛСУН) [ayağımız hafif olsun] Hastayı ziyaret edince söylenen geçmiş olsun, Allah şifa versinanlamında dilek sözü.

ayagına cıgıl- (АЯГЫНА ЖЫГЫЛ-) [ayağına yıkılmak] bk. butuna cıgıl-.

ayagına çık- (АЯГЫНА ЧЫК-) [ayağına çıkmak] 1. Sonuna gelmek, bitirmek, tüketmek: “Arstanbek sözünün ayagına çıkpay toktop kaldı.” -GE. (Arstanbek, sözünü bitirmeden sustu.) 2. Bitirmek, yerine getirmek, sonuçlandırmak: “Keçeeten ayagına çıkpagan işim turat.” -CO. (Dünden kalan bitmemiş bir işim var.)

ayagınan çañ çıkkan (АЯГЫНАН ЧАҢ ЧЫККАН) [ayağından toz çıkan] Çevik, gözü pek, becerikli, elinden her şey gelen.

ayak alıp içer uluu (АЯК АЛЫП ИЧЕР УЛУУ) [kâse alıp içen büyüğü] Yaşça biraz büyük.

ayak astı kıl- (АЯК АСТЫ КЫЛ-) [ayak altı yapmak] Ayaklar altına almak, haysiyetine dokunmak.

ayak astınan (АЯК АСТЫНАН) [ayak altından] Gizlice, bildirmeden, el altından.

ayak bas- (АЯК БАС-) [ayak basmak] 1. Ayak atmak, girmek. 2. Ayak atmak, ilk kez gitmek. 3. Kadem basmak, belli bir yaşa gelmek.

ayak boşotor (АЯК БОШОТОР) [kase boşaltıcı] 1. Tembel, hazırcı. 2. Ele bakan, başkasına muhtaç.

ayak ıloo (АЯК ЫЛОО) [ayak bineği] Bir şekilde ya da güçlükle tedarik edilen binek: “At tabılgıça biz ayak ıloo bolo turabız.” -AU2. (At bulununcaya kadar, biz bir şekilde binek tedarik edelim.)

ayak öödö (АЯК ӨӨДӨ) [ayak yukarı] Aşağıdan yukarıya doğru.

ayak serppe- (АЯК СЕРППE-) [ayak serpmemek] Hareketsiz, donakalmаk: “Ayak serppey otura ketti.” -AU2. (Hareketsizce oturakaldı.)

ayak-başın cıyna- (АЯК-БАШЫН ЖЫЙНA-) [ayak başını toplamak] Sağını solunu toparlamak: “Ayak-başın çogultup, baarın cıynap alıptır.” -SO. (Sağını solunu toplayıp hepsini düzenlemiş.)

ayak-başın tappa- (АЯК-БАШЫН ТАППA-) [ayak başını bul(a)mamak] Başını sonunu bilememek, kestirememek.

ayal canduu (АЯЛ ЖАНДУУ) [kadın canlı] Çapkın, hovarda.

ayaldıkka al- (АЯЛДЫККА АЛ-) [kadınlığa almak] Kadını eş olarak almak, evlenmek: “Nike kıyıp, ayaldıkka alat.” -BF. (Nikâh kıyarak, onunla evlenir.)

ayan ber- (АЯН БЕР-) [alamet vermek] Önceden belirtisi hissedilmek, olacak iş, olayın alametlerini almak.

ayaz ata (АЯЗ АТА) [ayaz baba] Noel baba: “Ayaz ata cakşı ırdagandarga, biylegenderge belek taratat.” -CO. (Noel baba, güzel şarkı söyleyenlere ve dans edenlere hediye dağıtır.)

aybat kıl- (АЙБАТ КЫЛ-) [heybet yapmak] Cesaret göstermek: “Aybat kılıp tura albay / Katarlaşıp kaçkanı.” -CM. (Cesaret gösteremeyip / Katar katar kaçtılar.)

aybat körsöt- (АЙБАТ КӨРСӨТ-) [heybet göstermek] Karşılık vermek: “Oroz kolundagı tayaktı cañsap aybat körsöttü ele öcörlöngön it bolor emes.” -KS2. (Oroz elindeki dayağı sallayıp karşılık vermesine rağmen inatlaşan köpek duracak gibi değildi.)

ayça bel (АЙЧА БЕЛ) [Ay kadar bel] İnce bel: “Kırmızı köynök, ayça bel / Kızın tartuu bersin de!” -SK1. (Kırmızı elbiseli, ince belli / Kızını armağan etsin de!)

aydan açık (АЙДАН АЧЫК) [Ay’dan açık] Apaçık, besbelli, aydan arı, günden duru: “Bul ayırmaçılıktın kokustuk emes ekeni aydan açık.” -LG. (Bu özelliğin tesadüf olmadığı apaçık.)

aydan ak (АЙДАН АК) [Ay’dan ak] bk. aydan açık.

aydap otko sal- (АЙДАП ОТКО САЛ-) [sürerek ateşe atmak] Alelacele yok etmek, çabucak tüketivermek.

aydap otko sal- (АЙДАП ОТКО САЛ-) [sürerek ateşe atmak] Ortadan kaldırmak, yok etmek, öldürmek, külünü göğe savurmak: “Anday adamdardı Abılay baştagan beş kaman elge camanattı kılıp, bat ele aydap otko salışçu.” -BE. (O tür insanları Abılay’ın önderliğindeki beş domuz, halka kötüleyip hemen yok ederlerdi.)

aydarın tik- (АЙДАРЫН ТИК-) [örülmüş saçını dikmek] 1. Kötülük etmek, kötü davranmak, zarar vermek. 2. Kötü kötü bakmak, diş bilemek: “Adegende birin-biri añdıy, kabaktarın salañdata buta atımçalık celdire kelişti eki top, anan aydarın tigip, mañday-teskey ün alıştı.” -E5 (İki taraf, önce birbirine kaşlarını çatıp belli bir mesafe atlarını koşturup geldiler ve birbirlerine kötü kötü bakarak konuştular. ) 3. bk. kastarın tik-.

ayday kel (АЙДАЙ КЕЛ) [sürerek gel] İstenen işi yapan, istenmeyene dokunmayan tembel: “Akılıñ bolso azamat, aştık aydap bakkın mal, «ayday kelge» işenbey, bastırıp barıp közüñ sal.” -ML. (Aklın varsa delikanlı, ekin ekip hayvan güt, tembele güvenme gidip kendin bak.)

ayday talaa (АЙДАЙ ТАЛАА) [Ay gibi tarla] Issız: “Ayday talaada bir da bak colukpadı çıga kaçkanga.” -IK. (Issız yerde bir tane bile ağaç yoktu kaçarken çıkmak için.)

aydın on beşi kara, on beşi ak (АЙДЫН ОН БЕШИ КАРА, ОН БЕШИ АК) [ayın on beşi kara, on beşi ak] Hayat inişli çıkışlı, bazen iyi, bazen kötü, bir gün öyle bir gün böyle: “Aydın on beşi kara, on beşi ak.” -OA (Hayat inişli çıkışlıdır.)

ayga kolu cetkendey (АЙГА КОЛУ ЖЕТКЕНДЕЙ) [Ay’a eli yetmiş gibi] Dört dörtlükmüş gibi: “Alar anda ayga kolu cetkendey, özdörün baktıluu sezişçü.” -O-A. (Onlar, o zaman her şey dört dörtlükmüş gibi kendilerini mutlu hissederlerdi.)

aygır cıgar (АЙГЫР ЖЫГАР) [aygır yıkan] Buğdaygillerden çok yıllık bir bitki türü.

ayı oñunan tuu- (АЙЫ ОҢУНАН ТУУ-) [Ay’ı doğrusundan doğmak] İşler yolunda gitmek.

ayıp etpe (АЙЫП ЭТПE) [ayıp etme] Kusura bakmamak, hoş görmek, ayıplamamak: “Ee baybiçe küldü dep ayıp etpe, izdegenim uşul üydön tabıldı.” -BF. (Ee, hanım, güldüğüm için kusura bakma, aradığım bu evde bulundu.)

ayıp körbö- (АЙЫП КӨРБӨӨ) [ayıp görmemek] bk. ayıp etpe-.

ay-kününö cet- (АЙ-КҮНҮНӨ ЖЕТ-) [ay gününe yetmek] Doğum zamanı gelmek veya doğumu yaklaşmak: “Tоlkundun içindеgi bаlа, аy kününö cеtip, bügün еrtеñ törölöt dеp, kütüp kаlgаn çаgıbız еlе.” -ЕB. (Tolkun’un karnındaki çocuğun doğumu yaklaşıp bugün yarın doğacak, diye beklediğimiz zamandı.)

ayla barbı (АЙЛА БАРБЫ) [çare mi var] Çare yok, çaresiz. “Tagdırdın buyruguna ayla barbı? Mümkün, tuz-nasip buyurup, körüşüp da kalaarbız.” -AA2. (Kaderin emrine çare yok, belki nasip olur görüşürüz.)

ayla cok (АЙЛА ЖОК) [çare yok] 1. Çaresiz: “Bul çeçim Kasımdın köñülünö töp kelbese da ayla cok calgız uulunun aytkanı menen boldu.” -CAT. (Bu karar, Kasım’ın içini rahatlatmasa da çaresiz oğlunun dediğine uydu.) 2. Çare yok: “Ayla cok… Fabrikalar toktop turat.”-BR. (Çare yok… Fabrikalar çalışmıyor.)

ayla kança (АЙЛА КАНЧА) [çare kaç] bk. ayla barbı.

aylan köçök at- (АЙЛАН КӨЧӨК АТ-) [alt üst atmak] bk. aylan köçök bol-.

aylan köçök bol- (АЙЛАН КӨЧӨК БОЛ-) [alt üst olmak] Başı dönmek.

aylan köçök bol- (АЙЛАН КӨЧӨК БОЛ-) [dönüp dolaşmak] bk. cer aylanköçök bol-.

aylanıp ket- (АЙЛАНЫП КЕТ-) [dönüşüvermek] Kurban olmak: “Aylanıp keteyin uulum, kaydasıñ?” (Kurban olayım oğlum, neredesin.?)

aylası altı ket- (АЙЛАСЫ АЛТЫ КЕТ-) [çaresi altı gitmek] bk. aylası ket-.

aylası ket- (АЙЛАСЫ КЕТ-) [çaresi gitmek] Çaresiz kalmak, ne yapacağını bilememek: “Ismayıl künökör kişidey ün cok, söz cok, içinen sızıp, aylası ketip oturup kaldı.” -BM. (İsmail, suçluymuş gibi sessiz sedasız içi sızlayarak ne yapacağını bilemeden oturup kaldı.)

aylası kuru- (АЙЛАСЫ КУР-) [çaresi boşalmak] bk. aylası ket-.

aylası tügön- (АЙЛАСЫ ТҮГӨН-) [çaresi tükenmek] bk. aylası ket-.

aylasın altı ketir- (АЙЛАСЫН АЛТЫ КЕТИР-) [çaresini altı çevirmek] bk. aylasın ketir-.

aylasın ketir- (АЙЛАСЫН КЕТИР-) [çaresinin gitmesini sağlamak] Perişan etmek, çaresiz duruma düşürmek: “Oñ, sol kanattan sokku urgan türk futbolçuları Germaniyanın korgooçularının aylasın ketirdi.” -KT. (Sağ ve sol yandan saldırıya geçen Türk futbolcuları Almanya’nın savunma oyuncularını perişan ettiler.)

aylasın kurut- (АЙЛАСЫ КУРУТ-) [çaresini tüketmek] bk. aylasın ketir-.

aylasın tügöt- (АЙЛАСЫН ТҮГӨT-) [çaresini tüketmek] bk. aylasın ketir-.

aylasız baatır kamanga çabat (АЙЛАСЫЗ БААТЫР КАМАНГА ЧАБАТ) [çaresiz kalan kahraman domuza saldırır] Aklını kullanmayan zararını kendi görür.

ayran bol- (АЙРАН БОЛ-) [hayran olmak] Şaşırmak: “Bul corugun körgöndö / Coodar ayran boldu ele.” -CB2. (Bu yaptığını görünce / Coodar şaşırmıştı.)

ayran kal- (АЙРАН КАЛ-) [hayran kalmak] Şaşırmak: “Oşondo Coodar kıraanıñ / Ayran kalıp özünö / Alp Kara kuş sözünö.” -CB2. (O zaman Coodar yiğidin / Şaşırıp kendisine / Alp Kara Kuş’un sözüne.)

ayran tañ kal- (АЙРАН ТАҢ КАЛ-) [hayran şaşkın kalmak] Çok şaşırmak: “Oşentip ayran tañ kalışat.” -AU2. (Böylece çok şaşırırlar.)

ayran-azır kal- (АЙРАН-АЗЫР КАЛ-) [hayran hazır kalmak] Şaşırmak: “Aytkanın ugup er Manas / Ayran-azır kalganı.” -SO. (Söylediğini duyup Er Manas / Şaşırıp kaldı.)

ayran-azır tañ bol- (АЙРАН-АЗЫР ТАҢ БОЛ-) [hayran hazır şaşkın olmak] Çok şaşırmak: “Ayran-azır tañ bolup / Akunbeşim eline.” -SO. (Çok şaşırıp / Akunbeşim halkına.)

ayrı kuyruk (АЙРЫ КУЙРУК) [ayrı kuyruk] Çaylak: “Ayrı kuyruk caşayt eki cüz cıl / A çabalakey – bir gana cıl.” -İE. (Çaylak yaşar iki yüz yıl / Kırlangıç ise sadece bir yıl.)

ayrı töş (АЙРЫ ТӨШ) [ayrı döş] İnsanoğlu, iki bacaklı: “Baykasam, Baymat camansıñ / Ayrı töştö naadansıñ.” -CM. (Fark ettim ki Baymat kötüsün / İnsanoğlundan nadansın.)

ayrıp algıs (АЙРЫП АЛГЫС) [ayrılamayan] Çok benzer, benzeyen: “Koyondun böcögündöy okşoş ayrıp algıs egiz eldi tabuu kıyın.” -ÇA1. (Tavşan yavruları gibi birbirine çok benzeyen iki halkı bulmak zordur.)

aysal-baysal kılbastan (АЙСАЛ-БАЙСАЛ КЫЛБАСТАН) [rahat rahat etmeden] Hemen, çabucak, bir çırpıda.

ayt degençe (АЙТ ДЕГЕНЧЕ) [söyle diyene kadar] Hemen, aniden.

ayt degende, kıyt de- (АЙТ ДЕГЕНДЕ, КЫЙТ ДЕ-) [söyle dendiğinde kıyt de] Söyleneni hemen yerine getirmek: “Ayt degende kıyt degen / Esenkandın eli emes.” -SO. (Söyleneni hemen yerine getiren / Esankan’ın halkı değil.)

ayta-buyta degiçe (АЙТА-БУЙТА ДЕГИЧЕ) [söyleyip söylemeden] Kaşla göz arasında, şöyle böyle deyinceye kadar: “Ayta-buyta degiçe / Açıp közdü cumgança / Alıp cetip barayın.” -ET2. (Şöyle böyle deyinceye kadar / Açıp gözü yumuncaya kadar / Alıp götüreyim.)

aytıp bolgus (АЙТЫП БОЛГУС) [söyleyip anlatılmayacak] Duyulmamış, şaşırtıcı: “Azuuluunun bu çöldö / Aytıp bolgus keni bar.” -CM. (Bu vahşi hayvanlar çölünde / Duyulmamış hazineler var.)

aytıp oozun cıygıça (АЙТЫП ООЗУН ЖЫЙГЫЧА) [söyleyip ağzını toparlayana kadar] Sözünü bitirinceye kadar, hemen, o sırada. “Añ-tañ kalıp kalayık / Aytıp oozun cıygıça / Colborsuna colborsu / Bet alışa kalganı.” -ET2. (Şaşırıp kalabalık / Sözünü bitirinceye kadar / Kaplanıyla kaplanı / Kapışıp kaldılar.)

aytıp tügötküs (АЙТЫП ТҮГӨТКҮС) [söyleyip tüketemeyecek] bk. aytıp bolgus.

aytkanday ele (АЙТКАНДАЙ ЭЛЕ) [söylendiği gibi] Bir şeyin birdenbire hatırlandığını veya kavrandığını anlatan söz, ha: “Aytkanday ele, Nurbek emneni gana kolgo albasın, baarın casap, orduna cetkiret.” -ÇA1. (Ha, Nurbek neye el atarsa atsın her şeyi yaparak yerine getirir.)

aytkanı aytkan (АЙТКАНЫ АЙТКАН) [söylediği söyledik] Dediği dedik: “Kocoyundun aytkanı aytkan, anı mıyzamday atkaruu kerek.” -SR. (Efendinin dediği dedik, onu yasaymış gibi yerine getirmek gerekir.)

aytkanı aytkan, degeni degen (АЙТКАНЫ АЙТКАН ДЕГЕНИ ДЕГЕН) [söylediği söyledik, dediği dedik] bk. aytkanı aytkan.

aytkanı eki bolbo- (АЙТКАНЫ ЭКИ БОЛБО-) [söylediği iki olmamak] Bir dediği iki olmamak: “Padışanın aytkanı eki bolçubu, tınç catkan bukaralar çoguluşup cönöp kalıştı.” -CO. (Padişahın bir dediği iki olur muydu, sakin hayat sürdüren fukaralar toplanarak yola koyuldular.)

aytkanın eki debe- (АЙТКАНЫН ЭКИ ДЕБЕ-) [dediğini iki etmemek] Bir dediğini iki etmemek: “Biz da apamdın aytkanın eki deçü emespiz.” -KS2. (Biz annemin bir dediğini iki etmezdik.)

aytkanın eki kılba- (АЙТКАНЫН ЭКИ КЫЛБА-) [söylediğini iki yapmamak] bk. aytkanın eki debe-.

aytkanıñ kelsin (АЙТКАНЫҢ КЕЛСИН) [söylediğin gelsin] “Kabul olsun”, “öyle olsun” anlamında söylenen söz: “Balanın ata-enesi da ‘aytkanıñ kelsin’ dep coop aytat.” -CB2. (Çocuğun anne babası da “Kabul olsun!” diye cevap verir.)

aytkanınan canba- (АЙТКАНЫНАН ЖАНБА-) [söylediğinden dönmemek] bk. aytkanınan kaytpa-.

aytkanınan çıkpa- (АЙТКАНЫНАН ЧЫКПА-) [söylediğinden çıkmamak] Sözünden çıkmamak: “Az bolgondo miñ kişi / Aytkanınan çıkpagan / Alıp kalat Semetey.” -CM. (En az bin kişiyi / Sözünden çıkmayan / Alıp kalır Semetey.)

aytkanınan kaytpa- (АЙТКАНЫНАН КАЙТПА-) [söylediğinden dönmemek] Dediğinden dönmemek: “Ata uulu aytkanınan kaytpayt, coomart bergenin aytpayt.” CK. (Baba oğlu dediğinden dönmez, cömert verdiğini söylemez.)

aytkanınan tanba- (АЙТКАНЫНАН ТАНБА-) [söylediğinden vazgeçmemek] bk. aytkanınan kaytpa-.

aytkıs bol- (АЙТКЫС БОЛ-) [söylemeyecek olmak] Bir daha ağzını açmaz olmak, konuşmaz, söylemez olmak: “Çal uşunçalık caaldanıp kıykırgandıktan, Hayrie hanım korktu, ekinçi kızın aytkıs boldu.” -RG. (İhtiyarın çok kızmasından dolayı Hayriye hanım korktu, bir daha kızı hakkında ağzını açmaz oldu.)

aytkıs kıl- (АЙТКЫС КЫЛ-) [söylemeyecek yapmak] Birini bir daha söylemez hâle getirmek.

aytpagandı ayt- (АЙТПАГАНДЫ АЙТ-) [söylemeyeni söylemek] Ağza alınmayacak şeyler söylemek, sövmek, demediğini bırakmamak: “Aradan on kün ötköndön kiyin Gulya kezdeşti ele Salıy aytpagandı aytıp koyoberdi.” -KS2. (Aradan on gün geçtikten sonra Gulya’ya rastlayan Salıy ağza alınmayacak şeyler söyleyiverdi.)

aytsa-aytpasa calganbı (АЙТСА-АЙТПАСА ЖАЛГАНБЫ) [söylese söylemese yalan mı] bk. aytsa-aytpasa tögünbü.

aytsa-aytpasa tögünbü (АЙТСА-АЙТПАСА ТӨГҮНБҮ) [söylese söylemese sahte mı] Doğru, gerçek: “Aytsa-aytpasa tögünbü, kördük go murdagı cılı kar oor tüşköndö malınan kol cuup kalgandardı.” -CT. (Doğru, gördük ya evvelki yıl kar çok yağınca hayvanları ölenleri.)

ayttı-aytpadı dersiñ (АЙТТЫ-АЙТПАДЫ ДЕРСИҢ) [söyledi söylemedi diyeceksindir] Mutlaka, olacağı kesin olan, benden söylemesi.

ayuu otu (АЮУ ОТУ) [ayı otu] Ayı otu.

az cerden (АЗ ЖЕРДЕН) [az yerden] Neredeyse: “Az cеrdеn tukum kurut bоlup kаlа cаzdаgаndа bizdi kırgız еli, kırgız cеri sаktаp kаlbаdı bеlе.” -BM. (Neredeyse soyumuz tükenecekken bizi Kırgız halkı, Kırgız yurdu kurtarmıştı ya.)

aza boyu (АЗА БОЮ) [bütün vücudu kadar] Tüm vücudu, bedeni: “Bаsıgın cаylаtıp, аzа bоyu muzdаk dürküröp, cürögü türsül kаktı.” -ÇA1. (Yürüyüşünü yavaşlatıp tüm bedenini soğuk ter basıp titreyerek yüreği hızlıca çarptı.)

aza boyu dürkürö- (АЗА БОЮ ДҮРКҮРӨ-) [bütün vücudu titremek] bk. azat boyu dürkürö-.

aza küt- (АЗА КҮТ-) [yas gütmek] Yas tutmak, yasa bürünmek: “Аzа kütüp cаnıbаr / Közünün cаşı burçаktаp…” -CM. (Yas tutup hayvancağız / Gözünün yaşı dökülüp…)

aza tut- (АЗА ТУТ-) [yas tutmak] bk. aza küt-.

azabı öt- (АЗАБЫ ӨТ-) [azabı geçmek] Gına gelmek, canını sıkmak, azap vermek: “Azabı öttü uşul öñdüü katındın.” -SK2. (Gına geldi bunun gibi kadından.)

azabın ber- (АЗАБЫН БЕР-) [azabını vermek] Cezalandırmak, gününü göstermek: “Kırgız, kıpçаk, kаzаgıñ / Kıcıldаgаn kıtаydın / Аbıdаn bеrip аzаbın.” -SO. (Kırgız, Kıpçak, Kazak / Kaynayan Çinliye / İyice gününü gösterdi.)

azabın kolgo ber- (АЗАБЫН КОЛГО БЕР-) [azabının eline vermek] bk. azabın ber-.

azabın sal- (АЗАБЫН САЛ-) [azabını koymak] Azap çektirmek, sıkıntı vermek: “Аybаltа ilip bеlinе / Аrаlаp kıtаy еlinе / Аzаbın sаlıp kеlüügö…” -SO. (Ay balta asıp beline / Gidip Çin halkına / Azap çektirip gelmeye…)

azabın tart- (АЗАБЫН ТАРТ-) [azabını çekmek] 1. Azap, eziyet çekmek: “Аtаmdın аzаbın tаrtkаndаn uşu bаykuş аpаm tаrttı.” -АB. (Babamın eziyetini en çok şu zavallı annem çekti.) 2. Derdini çekmek, üzüntüsüne katlanmak: “Ооru аzаbın tаrtıp, аyıkkаndаrdın öz ооzdоru mеnеn bоlgоnu bоlgоndоy аytıldı.” -АS. (Hastalık derdini çekerek iyileşenler tarafından her şey olduğu gibi anlatıldı.)

azan çakır- (АЗАН ЧАКЫР-) [ezan çağırmak] Ezan okumak.“Аzаn çаkırtıp bаlаgа Tаbıldı dеp аt kоyоt.” -IK. (Ezan okutup çocuğa Tabıldı ismini koydular.)

azap ce- (АЗАП ЖЕ-) [azap yemek] Azap, eziyet çekmek: “Tızıldаp ооrugаn kulаgının аzаbın köp еlе cеdi.” -CО. (Sızlayıp ağrıyan kulağının azabını çok çekti.)

azap çek- (АЗАП ЧЕК-) [azap çekmek] Azap, eziyet çekmek: “Аytıp kоygоn sözümön аzаp çеgеm / Аytpаy kаlgаn sözümön cırgаp kеlеm.” -İE. (Söylediğim sözün azabını çekerim / Söylemediğim sözün sefasını sürerim.)

azap kör- (АЗАП КӨР-) [azap görmek] Derdini çekmek, üzüntüsüne katlanmak: “Cеti cıl bоldu, nаk bıyıl / Cеr аzаbın körgönmün / Cеr üstünön tüşköndö / Оşоndо mеn ölgömün.” -TЕ. (Yedi yıl oldu tam bu yıl / Yurt derdini çekerim / Yeryüzünden inince / O zaman ben ölmüştüm.)

azap tart- (АЗАП ТАРТ-) [azap çekmek] bk. azap ce-.

azar bolso (АЗАР БОЛСО) [çok fazla olsa] En fazla, en çok: “Azar bolso canakı Kalduubet kızıtalaktın aytkanın omoylop berip, curt bolorbuz” -E-A. (En fazla deminki Kalduubet kahrolasıcanın dediklerine uyarak halk oluruz.)

azar tümön (АЗАР ТҮМӨН) [azar tümön (azar, Farsçada “bin” (hazaar); tümön, Kırgızcada “çok fazla sayı, on binler(ce)” anlamına gelen kelimelerdir)] Sayısız, pek çok: “Аlıskа sаpаr cоl tаrtıp / Аzаr tümön kоl tаrtıp / Аbаkеñ kеtmеk cоl bаsıp.” -СО. (Uzağa sefere çıkıp / Sayısız ordu yönetip / Ağabeyciğin gidecek yolları aşıp.)

azar-bezer bol- (АЗАР-БЕЗЕР БОЛ-) [azgın bezgin olmak] bk. azarmandan bezerman bol-.

azarmandan bezerman bol- (АЗАРМАНДАН БЕЗЕРМАН БОЛ-) [azgından bezgin olmak] 1. Çok dil dökmek: “Men azarmandan bezerman bolup öpkömdü çaap, carım saatça calıngandan kiyin gana coboloñduu ceñen kolundagı bıçagın oozgu üygö ırgıtkanday boldu.” -TO. (Çok dil dökerek yana yakıla yarım saat kadar yalvardıktan sonra elindeki bıçağı girişteki odaya atar gibi oldu.) 2. Yanına yaklaştırmamak, yanaştırmadan kaçmak.

azat ber- (АЗАТ БЕР-) [azat vermek] Azat etmek, özgürlüğünü geri vermek: “Аzаt bеrip аl еlgе / Аnаn Töştük kаyrаnıñ / Аlp kаrа kuş miniptir.” -CB2. (Azat edip o halkı / Sonra Töştük yiğidin / Alp Kara Kuş’a binmiş.)

azat bol- (АЗАТ БОЛ-) [azat olmak] Azat olmak, özgür kalmak, kurtulmak: “Аzаptuu şоrdоn bаşım kаçаn аzаt bоlоt?” -KS1. (Azaplı dertten başım ne zaman kurtulacak?)

azat boyu (АЗАТ БОЮ) [bütün vücudu kadar] Tüm bedeni, vücudu: “Аlmаmbеt kеlеt mındа – dеp / Аzаt bоyuñ çıñdа -dеp…” -SO. (Almanbet buraya gelir, diye / Tüm vücudunu hazırla, diye…)

azat boyu dürkürö- (АЗАТ БОЮ ДҮРКҮРӨ-) [bütün vücudu titremek] bk. azat boyu tik tur-.

176,20 ₽
Жанры и теги
Возрастное ограничение:
0+
Дата выхода на Литрес:
01 августа 2023
ISBN:
978-625-6981-35-5
Издатель:
Правообладатель:
Elips Kitap

С этой книгой читают

Новинка
Черновик
4,9
177