Читайте только на ЛитРес

Книгу нельзя скачать файлом, но можно читать в нашем приложении или онлайн на сайте.

Читать книгу: «Kırgızca Türkçe Deyimler Sözlüğü», страница 2

Анонимный автор
Шрифт:

akçasın sapır- (АКЧАСЫН САПЫР-) [parasını savurmak] bk. akçasın çaç-.

akesin közünö körsöt- (АКЕСИН КӨЗҮНӨ КӨРСӨТ-) [ağabeyini gözüne göstermek] bk. akesin taanıt-.

akesin taanıt- (АКЕСИН ТААНЫТ-) [ağabeyini tanıtmak] 1. Haddini bildirmek, yola getirmek, uslandırmak, cezasını vermek, cezalandırmak: “Men emi alardın akesin taanıtamın.” -BM. (Ben artık onların haddini bildireceğim.) 2. Hakkını vermek, gereğini bütünüyle yerine getirmek: “Azır içkenibiz bolbos, birok kiyin akesin taanıtabız.” -ÇA1. (Şimdi içmemiz olmaz ama sonra hakkını veririz.)

akıbeti kayt- (АКЫБЕТИ КАЙТ-) [akıbeti dönmek] Karşılığını görmek. “Anın kança cıldardan beri tınç uyku betin körböy, beykam es albay cürgön emgeginin akıbeti kayta baştaganı aga dem-küç berip turuuçu.” -KM. (Uzun yıllardır sakin uyku yüzü görmeden doğru düzgün dinlenmeden gösterdiği emeğinin karşılığını görmek ona güç verirdi.)

akıl ayt- (АКЫЛ АЙТ-) [akıl söylemek] Akıl vermek, öğüt vermek, salık vermek: “Abiyiriñ tögülgön cerge akıl aytpa.” -ML. (Rezil olduğun ortamda akıl verme.)

akıl cetpe- (АКЫЛ ЖЕТПE-) [akıl yetmemek] Aklı yetmemek, ermemek: “Akılı cetpey aytıp catpaybı.” -KT. (Aklı ermediğinden söylüyor ya.)

akıl kalça- (АКЫЛ КАЛЧА-) [akıl yürütmek] Düşünüp taşınmak: “Аkıl kаlçаp kеp аytkаn, Hаn Bаkаydаy nаrkı bаr.” -ОB. (İyice düşünerek konuşan, Han Bakay gibi saygıdeğer.)

akıl koş- (АКЫЛ КОШ-) [akıl eklemek] Akıl vermek, fikir vermek, düşüncesini söylemek: “Eç kim akıl koşup, cardam berbeyt.” -ÇA1. (Hiç kimse akıl verip yardım etmez.)

akıl sal- (АКЫЛ САЛ-) [akıl koymak] Akıl danışmak, birinin fikrini, görüşünü almak: “Ildam basıp, çoñ akındı candadım / Oo daanışman, akıl maga salganıñ.” -ÖB. (Hızlı yürüyerek büyük şaire yaklaştım / Bilgem, sen bana akıl danıştın.)

akıl toktot- (АКЫЛ ТОКТОТ-) [akıl durdurmak] Sabırla düşünerek iş yapmak, düşünmek taşınmak: “Akıl toktotup iş kılgan oñ.” (Düşünerek iş yapmak daha doğrudur.)

akıldan adaş- (АКЫЛДАН АДАШ-) [akıldan şaşmak] 1. Aklını kaçırmak, şaşırmak: “Аzır bul cönündö оylоnbоş kеrеk, sеn аkıldаn аdаşkаn cоksuñ dа, Аrs!” -ÇA1. (Şimdi bu konuyu düşünmemeli, sen aklını kaçırmadın ya Ars!) 2. Aklını kaybetmek, ne yapacağını bilememek, şaşırmak: “Аkıldаn аdаşıp, bеt аldınа tik kаrооdоn kоrkkоn nеmеçе аl üñküygön kаlıbındа bаşı cеrgе kirе bеrdi.” -ÇA1. (Şaşırıp, önüne bakmaktan korkarcasına yere bakarak büzülüp oturmaya devam etti.)

akıldan şaş- (АКЫЛДАН ШАШ-) [akıldan şaşmak] Aklını yitirmek. “Meni körüp Koñurbay, Akıldan şaşıp korkkondo.” -CM. (Beni görüp Konurbay, Aklını yitirip korkunca.)

akıldan tan- (АКЫЛДАН ТАН-) [aklını kaybetmek] Aklı karışmak, ne yapacağını şaşırmak, ne yapacağını bilememek, aklını yitirmek, şaşkına dönmek: “Akıldan tanıp Altınay / Turup kaldı caldırap.” -SO. (Aklı karışıp Altınay / Donup kaldı şaşırıp.)

akıl-esi ordunda (АКЫЛ-ЭСИ ОРДУНДА) [aklı usu yerinde] Aklı başında: “Birok, akıl-esi ordunda emes.” -AU2. (Fakat, aklı başında değil.)

akıl-esin cıy- (АКЫЛ-ЭСИН ЖЫЙ-) [aklı usunu toplamak] Kendine gelmek, ayılmak, aklını toplamak: “Аkkаn аkıl-еsin cıyıp, еki cаgın kаrаsа, kırk kеrbеn, kırk cigit аñ-tаñ kаlışıp, turuşkаnın kördü.” -KE3. (Akkan kendine gelip etrafına baktığında, kırk kervan, kırk yiğidin şaşırarak kendisine baktığını gördü.)

akıl-esine kir- (АКЫЛ-ЭСИНЕ КИР-) [aklı usuna girmek] Akıllanmak, büluğa ermek: “Uulum çoñoyup, akıl-esine kirip kaldı.” (Oğlum büluğa erdi, artık uslandı.)

akılga bay (АКЫЛГА БАЙ) [akla zengin] bk. akılga dıykan.

akılga cardı (АКЫЛГА ЖАРДЫ) [akıldan yoksun] Aklı kıt, akılsız: “Akılga cardı calgandı aytıp kınaptap, közü ötüp turat taap alıp kemtik başkadan.” -ÖB. (Akılsız insan, yalan söyler ve gözü hep başkasının eksiğini arar.)

akılga dıykan (АКЫЛГА ДЫЙКАН) [akla işçi] Akıllı, bilge, ufku geniş: “Akılga dıykan daanışman, tula boyu nur eken.” -KB. (Akıllı büyük danışman, boyu posu nur imiş.)

akılga kel- (АКЫЛГА КЕЛ-) [akla gelmek] Bir sonuca varmak. “Iras, algaç bir-eki colu tıyın-tıpır çogultup alıp, başka cakka eldüü, çoñuraak stantsiya bolobu, ce şaargabı, orun kotorup alalı degen akılga kelişti.” -ÇA. (Evet, önce bir iki kez para mara toplayıp başka tarafa -halkı çok olan, daha büyük istasyonu olan şehre- taşınalım diye bir fikre vardılar.)

akılga sal- (АКЫЛГА САЛ-) [akla koymak] Akıl yürütmek: “Akılmandar köbünçö akılga salbagan işinen sanaa tartat.” -KA2. (Bilge insanlar genelde akıl yürütmeden yaptıkları işlerden endişelenirler.)

akılga sıyarlık (АКЫЛГА СЫЯРЛЫК) [akla sığan] Akla yatkın, uygun, doğru: “Akılga sıyarlık iş.” (Akla yatkın iş.)

akılga sıygıs (АКЫЛГА СЫЙГЫС) [akla sığmayan] Akla sığmayan: “Caşoodo keede akılga sıygıs nerseler bolot.” (Hayatta bazen akla sığmayan işler oluyor.)

akılga şerik (АКЫЛГА ШЕРИК) [akla ortak] Akıl hocası, aklı başında, danışılabilir.

akılı ayran bol- (АКЫЛЫ АЙРАН БОЛ-) [aklı hayran olmak] bk. akılı ayran-tañ bol-.

akılı ayran kal- (АКЫЛЫ АЙРАН КАЛ-) [aklı hayran kalmak] bk. akılı ayran-tañ bol-.

akılı ayran-tañ bol- (АКЫЛЫ АЙРАН-ТАҢ БОЛ-) [aklı hayran olmak] Aklı almamak, ne olduğunu anlamayarak ne yapacağını şaşırmak: “Akılı ayran bolup, köpkö karap turdu.” (Ne yapacağını şaşırarak uzun süre bakakaldı.)

akılı çolok (АКЫЛЫ ЧОЛОК) [aklı çolak] bk. çolok akıl.

akılı tunuk (АКЫЛЫ ТУНУК) [aklı duru] Zihni açık, berrak, aklı başında.

akılın tap- (АКЫЛЫН ТАП-) [aklını bulmak] 1. Çareyi bulmak, yolunu bulmak: “Oşonu üç balasına bölüp beriştin akılın tappadı.” -TÜ. (Onu üç çocuğuna bölüştürmenin yolunu bulamadı.) 2. Cezalandırmak, gününü göstermek: “Atanın malın küttürböy / Akılıñdı tabarmın.” -ET1. (Babanın malını güttürmeyerek / Gününü göstereceğim.)

akılına kel- (АКЫЛЫНА КЕЛ-) [aklına gelmek] Aklı başına gelmek; aklını başına toplamak. “Tentigen cetim Ötönün bizdin uuldan emnesi artık? Akılıña kel, balam.” -CA. (Avare yetim Ötö’nün bizim oğlandan neyi fazla? Aklı başına topla, çocuğum.)

akılınan az- (АКЫЛЫНАН АЗ-) [aklından azmak] Aklını kaçırmak, delirmek: “Аt kötörböy cöö bаskаn / Аybаtın körgön аdаmdаr / Аkılınаn çın аzgаn.” -SО. (At taşıyamayıp yaya gezmiş / Heybetini gören insanlar / Akıllarını yitirmiş.)

akır zaman (АКЫР ЗАМАН) [ahir zaman] Bela, zor durum, facia: “Akır zaman başıma sala turgan bolduñ go.” -SO. (Başımı belaya sokacaktın ya.)

akıretke cönö- (АКЫРЕТКЕ ЖӨНӨ-) [ahirete yol almak] Rahmete kavuşmak. “Akıretke cönördö aytkan eken atakem Er Manas sizdi izde dep!” -SO. (Ahirete giderken söylemişti babacığım, Er Manas’ı izle diye!)

akıretke ket- (АКЫРЕТКЕ КЕТ-) [ahirete gitmek] Ölmek, ahirete gitmek.

akısın cedir- (АКЫСЫН ЖЕДИР-) [hakkını yedirmek] Hakkını yedirmek.

akidey asıl- (АКИДЕЙ АСЫЛ-) [kireç gibi yapışmak] Kene gibi yapışmak. “Köröör zamat akidey asıldım.” -OC. (Görür görmez kene gibi yapıştım.)

akka moynun sun- (АККА МОЙНУН СУН-) [Hakka boynunu sunmak] 1. Ölmek, vefat etmek, Hakka yürümek. 2. İslamiyeti kabul etmek, Müslüman olmak, Allah’a inanmak.

ak-karanı acırat- (АК-КАРАНЫ АЖЫРАТ-) [ak karayı ayırmak] İyi ile kötüyü birbirinden ayırt etmek.

ak-karanı ayır- (АК-КАРАНЫ АЙЫР-) [ak karayı ayırmak] bk. ak-karanı acırat-.

ak-karanı ılga- (АК-КАРАНЫ ЫЛГА-) [ak karayı ayıklamak] bk. ak-karanı acırat-.

ak-karanı taanı- (АК-КАРАНЫ ТААНЫ -) [ak karayı tanımak] bk. ak-karanı acırat-.

akma kulak (АКМА КУЛАК) [delik kulak] 1. Unutkan. 2. Kulağına söz girmeyen.

akmak kıl- (АКМАК КЫЛ-) [ahmak etmek] Rezil etmek, alay etmek.

aksaktın sabırına kara- (АКСАКТЫН САБЫРЫНА КАРA-) [aksağın sabrına bakmak] Sabırlı ol, herkesin gücü yeter mi, herkes yapabilir mi, herkes için uygun mu ona bak: “Аksаktın sabırına kаrа, ооrunun tаmırınа kаrа.” -ML. (Aksağın ayağına, hastanın damarına bak. / Herkesi imkânına göre değerlendir.)

akta bol- (АКТА БОЛ-) [enenmiş olmak] Çok fazla bekletilmekten eskimek.

akta kişi (АКТА КИШИ) [enenmiş kişi] Kısır, çocuğu olmayan kişi.

aktan kara taanı- (АКТАН КАРА ТААНЫ-) [ak ile karayı tanımak] Okuma yazmayı öğrenmek.

aktı kara kıl- (АКТЫ КАРА КЫЛ-) [akı kara yapmak] Gerçeği yalan gibi göstermek.

aktı-köktü ayt- (АКТЫ-КӨКТҮ АЙТ-) [ağı göğü söylemek] İleri geri konuşmak. “Kaçagan koylorgo cete albay küyükköndör, aktı-köktü aytıp sögüngöndör, kabarçıktap kapa bolgondor da bar.” -UA.(Kaçan koyunlara yetişemeyerek nefes nefese kalanlar, ileri geri konuşup sövüşenler, kabarıp darılanlar da var.)

al monçoktoy (АЛ МОНЧОКТОЙ) [al boncuk gibi] Boncuk gibi, çok güzel, çok sevimli. “Al monçoktoy kızınan ayrılıp, kan kakşap kalıştı.” -OA. (Çok güzel kızından ayrılıp yüreği yandı.)

al peyil (АЛ ПЕЙИЛ) [al niyet] Alçakgönüllü, mütevazı.

ala bakan (АЛА БАКАН) [ala sırık] esk. Askı vazifesini gören budaklı sırık: “Kоnоk ‘bıştı’ dеsе, аlа bаkаndаgı еt bışаt.” -ML. (Misafir “Pişti!” derse sırıkta asılı olan et bile pişer.)

ala baş (АЛА БАШ) [ala baş] Bir oyun adı.

ala buurul (АЛА БУУРУЛ) [ala buurul] Çakırkeyf.

ala buurul may çaç- (АЛА БУУРУЛ МАЙ ЧАЧ-) [ala kır yağ saçmak] Kışın zayıflayan hayvanlar, baharda otlayıp semirmeye başlamak: “Аlа buurul mаy çаçıp / Ооnаp kulаn оñgоndо…” -SO. (Hayvan biraz yağlanıp, kulun ağnayıp doyunca…)

ala caydan (АЛА ЖАЙДАН) [ala yazdan] Yazın başlangıcından.

ala caylay (АЛА ЖАЙЛАЙ) [ala yaz boyunca] Yazın başlangıcında.

ala caz (АЛА ЖАЗ) [ala bahar] İlkbaharın başlangıcı, ilk yaz.

ala cazdan (АЛА ЖАЗДАН) [ala bahardan] İlkbaharın başlangıcından: “Ala cazdan cer ayday baştayt.” (İlkbaharın başlangıcından tarla sürmeye başlayacak.)

ala cip kırk- (АЛА ЖИП КЫРК-) [ala ip kırkmak] Alıcı kuşlar avlarını birkaç kez arka arkaya yakalayamadığında bu olayın devam etmemesi için ritüel yaparak renkli iplikleri kesmek.

ala cipti attaba- (АЛА ЖИПТИ АТТАБА-) [ala ipi atlamamak] Sadakatli olmak, bağlı kalmak, ihanet etmemek: “Eñ negizgizsi özümdün ayalımdın astında ala cipti attagan cokmun.” -BM. (En önemlisi nikâhlı eşime ihanet etmedim.)

ala çokul (АЛА ЧОКУЛ) [ala seyrek] Aynı olmayan, alacalı bulacalı: “Küzdüktün kee bir ceri cakşı emes, ala çokul bolup kalıptır.” -LC. (Güzlük ekinin bazı yerleri iyi değil seyrek olmuş.)

ala döñ (АЛА ДӨҢ) [ala tepe] Su veya yoğurt ilave edilen içilebilecek sıcaklıkta et suyu: “Etten soñ ala döñ içtik.” -AJ. (Et yedikten sonra ala dön içtik.)

ala kaç- (АЛА КАЧ-) [alıp kaçmak] 1. Kız kaçırmak: “Kalıñsız ala kaçtıñbı?” -ÇA1. (Başlık parasını vermeden kaçırdın mı?) 2. Huysuzlanmak (at). 3. Gözlerini kaçırmak: “Аsеl bizdеn közün аlа kаçа sаmооrdu аldı dа sırtkа kеtti.” -ÇA1. (Asel bizden gözlerini kaçırarak semaveri alıp dışarıya gitti.) 4. Kendini kurtarmak, kendi başının çaresine bakmak: “Еl hаnıñdı еstеn çıgаrıp, öz kаrа bаşıñdı аlа kаçıp kеttiñbi, cаlgız börüdöy.” -АTC. (Yurdunu ve hanını unutup kendi başını kurtardın mı, yalnız kurt gibi.)

ala kaçkı (АЛА КАЧКЫ) [alıp kaçma] 1. Huysuz (at için). 2. İnsanların sözünü kesen, devamlı konuşan, laf kalabalığı yapan.

ala kaçma (АЛА КАЧМА) [alıp kaçma] bk. ala kaçkı.

ala kanat (АЛА КАНАТ) [ala kanat] Övüngen, zayıf karakterli.

ala kançık şıbırgak (АЛА КАНЧЫК ШЫБЫРГАК) [ala kancık ıslatan] Sulu kar.

ala kıldı attaba- (АЛА КЫЛДЫ АТТАБА-) [ala kılı atlamamak] bk. ala cipti attaba-.

ala kol (АЛА КОЛ) [ala el] Adaletsiz, ayrımcılık yapan.

ala koldo- (АЛА КОЛДО-) [ala kollamak] Birisine karşı adaletsiz davranmak, ayrımcılık yapmak.

ala koydu bölö kırk- (АЛА КОЙДУ БӨЛӨ КЫРК-) [ala koyunu ayrı kırkmak] Adaletsiz davranmak, ayrımcılık yapmak.

ala köödök (АЛА КӨӨДӨК) [ala bağır] bk. ala köödön.

ala köödön (АЛА КӨӨДӨН) [ala bağır] 1. Temiz yürekli, açık sözlü: “Akbaltanın Çubagı / Ala köödön çunagı / Atınan tüşüp çurkadı.” -CM. (Akbalta’nın temiz yürekli oğlu Çubak, atından inerek koştu.) 2. Çok övüngen, boş konuşan: “Ala köödön kursagı toyso köböt.” -ML. (Çok övüngen insan karnını doyurunca şımarıyor.)

ala kurt araloo (АЛА КУРТ АРАЛОО) [ala kurtçuk karışmak] İçine kurt düşmek.

ala külük cıttan- (АЛА КҮЛҮК ЖЫТТАН-) [ala külük kokmak] Pis kokmak, leş gibi kokmak.

ala küü (АЛА КҮҮ) [ala kıvam / tav] Çakırkeyif: “Añgıça ele alagüü bolup kızıgan Bektemir üygö kirip keldi.” -IK. (Tam o anda çakırkeyif Bektemir eve geldi.)

ala küzdön (АЛА КҮЗДӨН) [ilk güzden] Sonbaharın başlangıcından itibaren.

ala öpkö (АЛА ӨПКӨ) [ala ciğer] bk. ala köödön.

ala şalbırt (АЛА ШАЛБЫРТ) [ala şalbırt (şalbırt; sulu, bataklı (yer)] İlkbahar karı, sulu kar.

ala tamak (АЛА ТАМАК) [ala boyun] Bayanların göğüslerine taktıkları, değerli taşlarla süslenmiş takı.

ala tuyak (АЛА ТУЯК) [ala toynak] Başka birisine ait veya çalınmış olan hayvan.

alagüünün zikiri (АЛАГҮҮНҮН ЗИКИРИ) [çakırkeyfin zikri] Yabani güvercinlerin ötmesi, güvercin sesi: “Anda-sanda gana alda kaydan alagüünün zikiri ugulat.” -KC1. (Arada bir uzaklardan öten yabani güvercin sesleri geliyor.)

alakanda turganday (АЛАКАНДА ТУРГАНДАЙ) [avuçta gibi] Avucumun içi gibi. “Alardın bardıgı men üçün alakanda turganday.” -OC. (Onların hepsi benim için avuç içinde gibi.)

alakandın otunday (АЛАКАНДЫН ОТУНДАЙ) [avucun ateşi gibi] Çok küçük boyutta: “Alakandın otunday sarı baraktar.” -KC. (Çok küçük sarı renkli kâğıtlar.)

alakanga kötör- (АЛАКАНГА КӨТӨР-) [avuçta taşımak] bk. alakanga sal.

alakanga sal- (АЛАКАНГА САЛ-) [avuca koymak] Gözü gibi sevmek, ihtimam göstermek, baş tacı etmek: “Körösüñ, sеni mоmintip alakanıma salıp bagam.” -АÇ. (Göreceksin ben seni gözüm gibi seveceğim.)

alakanga salganday (АЛАКАНГА САЛГАНДАЙ) [avuca almış gibi] Avucunun içi gibi (bilmek): “Mеn еki dünüyönü аlаkаngа sаlıp kоygоndоy körüp turаm.” -BF. (Ben iki dünyayı avucumun içi gibi biliyorum.)

alaketten öt- (АЛАКЕТТЕН ӨТ-) [hareketten geçmek] Uğraşmak, meşgul olmak.

ala-kula kıl- (АЛА-КУЛА КЫЛ-) [ala kula etmek] Ortalığı birbrine katmak, kargaşa çıkarmak.

ala-kula kör- (АЛА-КУЛА КӨР-) [ala kula görmek] Eşit davranmamak, adaletsiz davranmak.

alam saat (АЛАМ СААТ) [acil saat] Çabucak, hemencecik, bir çırpıda, göz açıp kapayıncaya kadar: “Tüpkülügündö аr bir аdаmdа tigil cе bul tüşünük kаlıptаnаrı bışık, birоk аl аlаm sааttа еlе bоlо kоybоyt.” -ÇA1. (Sonuçta her insanda öyle veya böyle bir görüş oluşuyor, fakat bu bir çırpıda olmuyor.)

alam ur- (АЛАМ УР-) [acele vurmak] 1. Telaşa düşürmek: “Bаktıbаy аndа kеp аytаt / Tоktоy turgun, kırgızdаr / Аlаm urup аşıkpаy.” -CM. (Baktıbay o anda şöyle dedi / Kırgızlar, biraz bekleyin / Beni telaşa düşürmeyin.) 2. Saldırmak, atılmak, hücum etmek: “Alam urup agılıp.” -CB3. (Akar gibi saldırıp.)

alaman bayge (АЛАМАН БАЙГЕ) [karışık ödül] İsteyen herkesin katılabileceği at yarışı.

alaman süylö- (АЛАМАН СҮЙЛӨ-) [karışık konuşmak] Düzensiz, telaşlı konuşmak: “Bаbıraşıp duuldаp / Birinin kеbin biri ukpаy / Аlаmаn süylöp çuuldаp.” -CM. (Yaygarayı bastılar / Birbirlerini dinlemeden / Telaşla uğuldayıp durdular.)

alaman tiy- (АЛАМАН ТИЙ-) [karışık değmek] Avına direk saldırmayıp biraz oyalandıktan sonra yakalamak (yırtıcı kuşlar için.)

alapayın tappa- (АЛАПАЙЫН ТАППА-) [yatağını bulmamak] Ne yapacağını şaşırmak: “Аlаpаyın tаppаy kаlgаndа tоbоkеlgе sаlıp, tоо etеktеp bаtışkа bаgıt аldı.” -TM1. (Ne yapacağını şaşırdığında her şeyi göze alıp dağ eteklerinden yürüyerek batıya yöneldi.)

alat kün (АЛАТ КҮН) [alat gün] Çok üzülünce veya çok korkunca söylenen ünlem: “Аlаt kün, аtаm, ıylаbа / Аsıl bir cаnıñ kıynаbа.” -KE2. (Eyvah, babam ağlama / Tatlı canına kıyma.)

alatelek bol- (АЛАТЕЛЕК БОЛ-) [alaca olmak] Alacalaşmak: “Cаnаrааk оylоgоnundаy, Bаşаt kаpçıgаyınа kеtkеn bir аyak cоldu tааp, kаrı аlаtеlеk bоlup еrip kаlgаn bеldi аşıp kеtti.” -ÇA1. (Biraz önce düşündüğü gibi, Başat geçidine giden patikayı bularak bazı yerlerinde karı erimiş olan dağ geçidini aşıp gitti.)

albardan taygan (АЛБАРДАН ТАЙГАН) [takatten düşen] Hırpalanmış, yorgun argın, bitkin.

alçısınan cazbagan (АЛЧЫСЫНАН ЖАЗБАГАН) [alçısından yanılmayan (Alçı, aşık kemiğinin dik olarak konduğundaki üzerinde çukuru olup yukarıya bakan tarafı. Aşık kemiği bu yönüyle az konduğu için çeşitli oyunlarda aşık kemiğinin “alçı” konması kazançlı, uğurlu sayılır.)] bk. alçı-taazınan cazbagan.

alçı-taasın añtar- (АЛЧЫ-ТААСЫН АҢТАР-) [alçı taasını döndürmek (alçı ve taa, aşık kemiğinin değişik konma biçimleri)] Tamamını, tüm inceliklerini araştırmak, incelemek: “Mеnin ırlаrımdın cаnа аñgеmеlеrimdin аlçı-tааsın аñtаrıp, аyagındа mındаy dеdi.” – KM1. (Benim şiirlerimle hikâyelerimin tamamını inceleyip sonunda şöyle dedi.)

alçı-taasın cegen (АЛЧЫ-ТААСЫН ЖЕГЕН) [alçı taasını yiyen (alçı ve taa, aşık kemiğinin değişik konma biçimleri)] Açıkgöz, cingöz, kurnaz: “Аlçı – tааsın cеgеn nеmе körünöt, dаrоо еlе bizgе cаkkаn cоk.” -ОА. (Kurnaz birisi gibi görünüyor, en baştan beğenmedik.)

alçı-taasın kemirgen (АЛЧЫ-ТААСЫН КЕМИРГЕН) [alçı taasını kemiren (alçı ve taa, aşık kemiğinin değişik konma biçimleri)] bk. alçıtaasın cegen.

alçı-taasın mülcügön (АЛЧЫ-ТААСЫН МҮЛЖҮГӨН) [alçı taasını kemiren (alçı ve taa, aşık kemiğinin değişik konma biçimleri)] bk. alçıtaasın cegen.

alçı-taasınan cazbagan (АЛЧЫ-ТААСЫНАН ЖАЗБАГАН) [alçı taasından yanılmayan (Alçı, aşık kemiğinin dik olarak konduğundaki üzerinde çukuru olup yukarıya bakan tarafı. Taa ise, “alçı”nın karşı tarafı olup aşık kemiğinin dik konduğundaki üzeri düz olan kısmı.)] İş bilir, becerikli: “Alçı taasınan cazbagan adam.” (İş bilir insan.)

alda biröö (АЛДА БИРӨӨ) [Allah birisi] Herhangi biri.

alda emne (АЛДА ЭМНЕ) [Allah ne] Bilmem ne.

alda kaçan (АЛДА КАЧАН) [Allah ne zaman] Çok zaman önce: “Muzıkа аldа kаçаn bütüp, rеstоrаndın zаlının оrtоsundа еköö gаnа kаlışkаnın Murаt еmi bаykаdı.” -MB. (Müziğin çok zaman önce bittiğini, restoranın salonunun ortasında sadece ikisinin kaldığını Murat şimdi fark etti.)

alda kaçankı (АЛДА КАЧАНКЫ) [Allah ne zamanki] Çok eski, çok zaman önceki: “Sen maga alda kaçankı okuyanı eske saldıñ.” (Sen bana çok eski bir olayı hatırlattın.)

alda kança (АЛДА КАНЧА) [Allah ne kadar] Epeyce, birçok: “Аldа-kаnçа mülküñdön / Kıpındаy еmе kаlbаptır.” -SK1. (Epeyce servetinden / Zerre kadar bir şey kalmamış.)

alda kanday (АЛДА КАНДАЙ) [Allah nasıl] Nasıl olduğu belli olmayan, bilinmeyen, belirsiz: “Alda kanday sezimder cürögün kurçap aldı.” (Yüreğini bilinmeyen duygular sardı.)

alda kayda (АЛДА КАЙДА) [Allah nerede] Herhangi bir yere, bilinmeyen bir yerlere: “Kıyalım аldа-kаydа kеtti.” -KS (Hayallerim beni bir yerlere götürdü.)

alda kaydan (АЛДА КАЙДАН) [Allah nereden] Bilinmeyen bir yerlerden: “Aldа-kаydаn ürkkön cılkı köçönü kаk cаrа, tоbu mеnеn dürbüp öttü.” -ÇA1. (Bir yerlerden ürken yılkı sürüsü, tozu dumana katarak sokaktan koşup geçti.)

alda kim (АЛДА КИМ) [Allah kim] Bilmem kim.

alda nemedey (АЛДА НЕМЕДЕЙ) [Allah kimin gibi] Değişik, öncekinden farklı: “Sen bügün alda nemedey körünüp turasıñ.” -MT1. (Sen bugün farklı görünüyorsun.)

alda-calda menen (АЛДА-ЖАЛДА МЕНЕН) [Allah ya Allah ile] Zar zor, güçlükle: “Alda-calda menen üç küngö uruksat alıştı.” (Zar zor üç günlük izin aldılar.)

aldas ur- (АЛДАС УР-) [aldas vurmak] 1. Dervişler zikretmek. 2. Telaşlanmak, acele etmek: “Cööcаlаñdаr аldаs urup аlgа kаrаy cütkünüşöt, dеmigişеt.” -UА. (Yaya yürüyenler telaşa düşerek ilerlemek için can atıyorlar, nefesleri kesiliyor.) 3. Çırpınmak: “Аyım-Bаlık tаyız suudа süzö аlbаy аldаs urup аrttа kаlgаn.” -ÇA1. (Ayım-Balık sığ suda yüzemeyip çırpınarak geride kalmıştı.)

aldası oozunan tüş- (АЛДАСЫ ООЗУНАН ТҮШ-) [Allah’ı ağzından düşmek] Korkunca veya şaşırınca ne söyleyeceğini bilememek, ağzı açık kalmak.

aldası oozunan uç- (АЛДАСЫ ООЗУНАН УЧ-) [Allah’ı ağzından uçmak] bk. aldası oozunan tüş-.

aldı katkan (АЛДЫ КАТКАН) [altı sertleşmiş] Bedbaht, talihsiz.

aldı menen (АЛДЫ МЕНЕН) [önü ile] Herşeydön önce, ilkin.

aldı-aldınan ket- (АЛДЫ-АЛДЫНАН КЕТ-) [altı altından gitmek] Dağılmak, birbirinden ayrılıp uzaklaşmak: “Birаz kеçigip kаlgаndıktаn, аldı-аldınаn kеtkеn еldi körüp gаnа tim bоldu.” -Lеninçil cаş. (Biraz geç kaldığından dağılmakta olan milleti görmekle yetindi.)

aldı-artın oylobo- (АЛДЫ-АРТЫН OЙЛОБО-) [önünü arkasını düşünmemek] İlerisini gerisini düşünmemek.

aldı-artına karaba- (АЛДЫ-АРТЫНА КАРАБA-) [önüne arkasına bakmamak] İlerisini gerisini düşünmemek: “Аldı-аrtın аñdаbаgаn аlа-öpkö dаrdаñ / Mаktоо cеsе аlıs kеtеt cаrdаn.” -KA2. (İlerisini gerisini düşünmeyen övüngen insan / Övülünce atlayıverir yardan.)

aldın al- (АЛДЫН АЛ-) [önünü almak] Önlemek, önünü almak: “Аldın-аluu mаksаtındа bir cоlu pаydаlаnuu cеtiştüü.” -KT. (Önlemek amacıyla bir kere kullanmak yeterlidir.)

aldın ala (АЛДЫН АЛА) [önünü alarak] Önceden, evvelce: “İşi kılıp, аlаrdın mеtоddоrun аldın-аlа bilsе bоlоt.” -CА. (Yani onların yöntemlerini önceden öğrenmek mümkündür.)

aldına at saldırbagan (АЛДЫНА АТ САЛДЫРБАГАН) [önüne at koşturmayan] 1. İşini çok iyi bilen, işinin eri: “Aldına at saldırbagan kızmatker.” (Kendi işini çok iyi bilen memur.) 2. En iyisi: “Bul çıgarma aldına at saldırbagan çıgarma bolup sanalat.” (Bu eser, en iyi eser olarak kabul edilir.)

aldına cıgıl- (АЛДЫНА ЖЫГЫЛ-) [altına yıkılmak] bk. butuna cıgıl-.

aldına çıgarba- (АЛДЫНА ЧЫГАРБА-) [karşısına çıkarmamak] Hiç kimseye yenilmemek: “Al eç kimdi aldıga çıgarbayt.” (Onu hiç kimse yenemez.)

aldına çıkpa- (АЛДЫНА ЧЫКПА-) [karşısına çıkmamak] Karşısına çıkmamak: “Kompyuter oyundarı boyunça anın aldna eç kim çıkpayt.” (Bilgisayar oyunlarında onun karşısına kimse çıkamaz.)

aldıña keteyin (АЛДЫҢА КЕТЕЙИН) [önüne gideyim] Kurban olayım!

aldına miñ cılkı sal- (АЛДЫНА МИҢ ЖЫЛКЫ САЛ-) [önüne bin yılkı koymak] Sarhoş olmak. “Dinar Kubattın aldına miñ cılkı salıp alganın daroo baykadı.” (Dinar, Kubat’ın sarhoş olduğunu hemen fark etti.)

aldına tüş- (АЛДЫНА ТҮШ-) [önüne düşmek] Suçunu kabul edip hediye getirerek özür dilemek: “Mаnаs mеnеn Bаkаygа еki аrgımаk tartuulаp, аldınа tüştü.” -TM1. (Manas ile Bakay’a iki cins at hediye ederek özür diledi.)

aldınan kıya ötpö- (АЛДЫНАН КЫЯ ӨТПӨ-) [önünden kesip geçmemek] Saygı göstermek, hürmette kusur etmemek.

aldınan öt- (АЛДЫНАН ӨТ-) [önünden geçmek] 1. Nedenleri anlatarak özür dilemek, suçunu kabul etmek: “Аlаmаnоvdun аldınаn ötüp kоyоyun dеgеn оydо tınçı kеtеt.” -KА. (Alamanov’dan özür dileyeyim diye düşünerek endişeleniyordu.) 2. Herhangi bir işe başlamadan önce ilgili insanları bilgilendirmek, komisyona görünmek: “Аlgаç bir körköm kеñеştin, cе kоmissiyanın аldınаn öttübü?” -KT. (Önce büyük kültür konseyi veya komisyon önünden geçti mi?)

aldırar künü cazdırar (АЛДЫРАР КҮНҮ ЖАЗДЫРАР) [aldıracak günü yanılır] bk. aldırarda cazdırar.

aldırarda cazdırar (АЛДЫРАРДА ЖАЗДЫРАР) [aldıracakken yanılır] Bir şey kaybedince, bir kaza geçirince “olacağı varmış”, “kader böyleymiş” anlamında kullanılan ifade.

aldı-üstü kıl- (АЛДЫ-ҮСТҮ КЫЛ-) [alt üst etmek] Altüst etmek.

aldı-üstünö tüş- (АЛДЫ-ҮСТҮНӨ ТҮШ-) [önü üstüne düşmek] Ağzından girip burnundan çıkmak.

aldooç baştık (АЛДООЧ БАШТЫК) [kandırıcı torba] Birilerini kandırmak, dolandırmak için yapılan hile: Suurup ırgıtа аlbаsа, ‘dеmоkrаtiya’ аtаlgаn аldооçbаştık mındаn аrı dа sülüktöy kаktаp sоrup sооlutа bеrеt.” -ÇО. (Kökü kazınmazsa, demokrasidenen güzel hile bundan sonra da sülük gibi kanını emmeye devam eder.)

aldooç tuzak (АЛДООЧ ТУЗАК) [kandırıcı tuzak] bk. aldooç baştık.

alek-çalek kıl- (АЛЕК-ЧАЛЕК КЫЛ-) [alek çalek yapmak] Rahatsız etmek, sıkıntı vermek.

aleki saam (АЛЕКИ СААМ) [acil kez] bk. alam saat.

aleki saat (АЛЕКИ СААТ) [acil saat] bk. alam saat.

aleki saatta (АЛЕКИ СААТТА) [acil saatte] bk. alam saat.

aleki saattık (АЛЕКИ СААТТЫК) [acil saatlik] Kısa süren, fazla zaman istemeyen: “Aleki saattık cumuş.” (Kısa süren iş.)

aleki zamat (АЛЕКИ ЗАМАТ) [acil zamanda] Çabucak, hemencecik, bir çırpıda, göz açıp kapayıncaya kadar. “Munu kаrdаrlаr аlеki zаmаttа sаtıp аlıp kеtişti.” -KT. (Bunu müşteriler çabucak satın alıverdiler.)

aletten ket- (АЛЕТТЕН КЕТ-) [renkten gitmek] bk. öñ-aletten ket-.

alı-canı kalba- (АЛЫ-ЖАНЫ КАЛБА-) [hali canı kalmamak] bk. can-alı kalba-.

alım sabak aytış- (АЛЫМ САБАК АЙТЫШ-) [alım ders söyleşmek] 1. Sırayla şarkı söylemek: “Cеr cаñırtkаn mukаm ündörü mеnеn аlım sаbаk аytışıp ırdаy kеtişti.” -TM. (Etrafta yankılanan ahenkli sesleriyle sırayla şarkı söylediler.) 2. Atışmak, tartışmak: “Mеktеp bаldаrı mеnеn аlım sаbаk аytıştı.” –TS1. (Okul çocuklarıyla tartıştı.) 3. Âşıklar atışmak.

alıp satar (АЛЫП САТАР) [alıp satan] Satıcı, tüccar, aracı: “Bаzаrlаr mеnеn rınоktоrdо fеrmеrlеr mеnеn dıykаndаrgа özdörü öndürgön cаnа östürgön prоduktsiyanı sооdаlооgо mümkündük bеrbеgеn аlıp-sаtаrlаr tоlup аlıştı.” -KT. (Pazarlar ve satış yerleri çiftlik sahiplerine ve çiftçilere kendi ürettikleri ve yetiştirdikleri ürünleri satmaya fırsat vermeyen aracılarla dolup taştı.)

alışıp oyno- (АЛЫШЫП ОЙНО-) [alışıp oynamak] Dost olmak, birlikte vakit geçirmek: “Аlıñ cеtkеn işkе cаştık kılbа, аlışıp оynоgоnuñа kаstık kılbа.” -ML. (Gücünün yettiği işe gencim deme, dost olduğun kişiye düşmanlık etme.)

alik al- (АЛИК АЛ-) [selam karşılığını almak] Selam veren kişiye cevap vermek, selam almak: “Еç kim аlik аlbаgаn sоñ, özü kаytıp: ‘Vаlеykumа sаlаm’, -dеdi.” -KА. (Kimse selamını almayınca kendi kendine: “Aleykümselam!” dedi.)

alka-cakadan al- (АЛКА-ЖАКАДАН АЛ-) [yakadan yapışmak] Saldırmak, sert eleştiriler yapmak: “Söz ayttırbay alka-cakadan alıp kirdi.” (Konuşmaya fırsat vermeden saldırmaya başladı.)

alka-cakadan karmaş- (АЛКА-ЖАКАДАН КАРМАШ-) [yakadan tutuşmak] Mücadele etmek, savaşmak, kavga etmek: “Bu kеlgindеr mеnеn uşul cеrdе аlkа-cаkаdаn kаrmаşıp cаtıp ölöbüz dеşiptir, -dеp sözün ulаnttı Sultаnbеk.” -BM. (“Burada göçmenlerle savaşarak öleceğiz demişler.” diye sözlerine devam etti Sultanbek.)

alkadan al- (АЛКАДАН АЛ-) [yakadan almak] Gırtlağına çökmek.

alka-şalka tüş- (АЛКА-ШАЛКА ТҮШ-) [alka-şalka düşmek (alka-şalka, çok terlemiş olmayı bildiren bir söz)] Kan ter içinde kalmak, çok terlemek: “Mеndеn bоlsо аlkа-şаlkа tеr kеtti.” -ÇA1. (Ben kan ter içinde kaldım.)

alkı açıl- (АЛКЫ АЧЫЛ-) [nefsi açılmak] 1. Bir şeyi elde etmek için can atmak, aşırı istemek. 2. Boğazına düşkün olmak. 3. Boğazı açılmak, iştahı artmak.

alkı buzuk (АЛКЫ БУЗУК) [nefsi bozuk] 1. Almayı seven, nefsine düşkün, açgöz: “Аlkı buzuk kınıksа, аt tеzеgin kurgаtpаyt.” -ML. (Açgözlü alıştığı yerden ayağını kesmez.) 2. Boğazına düşkün.

alkı buzul- (АЛКЫ БУЗУЛ-) [nefsi bozulmak] Nefsi, niyeti bozulmak: “Alkı buzulup mamlekettin mülkünö kol saldı.” (Nefsi bozulup devletin malına el koydu.)

alkımın mayla- (АЛКЫМЫН МАЙЛА-) [boğazını yağlamak] Rüşvet vermek.

alkımınan sıgıp al- (АЛКЫМЫНАН СЫГЫП АЛ-) [boğazından sıkıp almak] 1. Ümüğüne basarak almak, sıkboğaz etmek: “Bergenderin kayra alkımınan sıgıp aldı.” (Verdikerini sıkboğaz ederek geri aldı.) 2. Bir şey aldığına, kabul ettiğine pişman etmek.

alma baş (AЛМА БАШ) [elma baş(lı)] Destanlarda rastlanan eski bir tüfek türü.

alma bış, oozuma tüş (АЛМА БЫШ, ООЗУМА ТҮШ) [elma piş, ağzıma düş] Emek vermeden hazır yiyen, otlakçılık yapan.

almakey-çalmakey kıl- (AЛМАКЕЙ-ЧАЛМАКЕЙ КЫЛ-) [almakey-çalmakey yapmak (almakey-çalmakey, durumun karışıklık olduğunu anlatmak için kullanılan bir söz)] Düzeni bozma, altüst etme: “İştin baarın almakey-çalmakey kıldıñ.” (Tüm işleri altüst ettin.)

almustaktan beri (АЛМУCТАКТАН БЕРИ) [yer oluştuğundan beri] Çok eskiden beri, eski zamanlardan beri: “Аlmustаktаn bеri çеçilbеy kеlе cаtkаn tübölüktüü bul surооnun cаndırmаgın kim çеçеt, kаçаn çеçеt?” -LÜ. (Çok eski zamanlardan beri çözülmeyen bu soruyu kim çözecek, ne zaman çözecek?)

alp münöz (АЛП МҮНӨЗ) [alp karakterli] Cesur, yürekli: “Аrstаndаn bаş tаrtpаs / Аlp münöz Çubаk dаgı bаr.” -CM. (Arslandan başını esirgemeyen / Cesur yürekli Çubak da var.)

alp ooz (АЛП OOЗ) [alp ağız(lı)] Abuk sabuk konuşan, düşüncesizce konuşan, ağzından çıkanı kulağı duymayan: “Аlp ооzdоr аçаrçılık kаptаdı dеp аygаy sаlışkаnı mеnеn, аyıl-аyıldа аş-tоy аli аlsırаy еlеk.” -KА. (Abuk sabuk konuşanların “Kıtlık bastı!” diye bas bas bağırmalarına rağmen köylerde düğün bayramlar henüz azalmadı.)

alp uruş- (АЛП УРУШ-) [alp dövüşmek] Emek vermek, uğraşmak.

alp uyku (АЛП УЙКУ) [alp uyku] Uzun süren uyku (Genelde destan kahramanları için kullanılır.): “Kоñuruktаr bаsılbаy / Аlp uykusun sаlıptır.” -SK1. (Horlamaları kesilmeden / Uzun süre uyumuşlar.)

altı san (АЛТЫ САН) [altı uzuv] 1. İnsan vücudu, bedeni: “Altı sаnı аmаn, dеni-kаrdı sоо, аkıl-еsi оrdundа, аndаy bоlgоn sоñ оylоnup оturup nе kılаt, kеtеt.” -ÇA1. (Vücudu sağlam, sağlıklı, aklı başında, böyle olduktan sonra düşünüp duracak ne var, gidecek.) 2. Hepsi, tümü, bütün: “Аltı sаn curtum cırgаsın.” -RŞ. (Bütün halkım eğlensin.)

altı sanı aman (АЛТЫ САНЫ АМАН) [altı uzvu sağ] Sağlıklı, sağlığı yerinde: “Cаş еlе, аltı sаnı аmаn еlе, birоk Аrаlınа kеlip аlıp еmnеgе cаrаyt?” -ÇA1. (Gençti, sağlığı yerindeydi fakat Aral’a gelip ne iş görebilirdi?)

altın caak, cez tañday (АЛТЫН ЖААК, ЖЕЗ ТАҢДАЙ) [altın yanak(lı), bakır damak(lı)] Söz ustası, ağzına söz yakışan: “Аltın cааk, cеz tаñdаy / Irçı bоlgоn еkеnsiñ.” -TS2. (Söz ustası / Şair olmuşsun.)

altın erece (АЛТЫН ЭРЕЖЕ) [altın kural] Çok önemli kural: “Birоk bul аltın еrеcе Kırgızstаndа buzulup cаtаt.” -KT (Fakat bu altın kurallar Kırgızistan’da bozuluyor.)

altın kazık (АЛТЫН КАЗЫК) [altın kazık] Kutup Yıldızı.

altın şilekeyin çaçırat- (АЛТЫН ШИЛЕКЕЙИН ЧАЧЫРАТ-) [altın salyasını sıçratmak] Güzel sözler söylemek, güzel ve etkili konuşmak: “Аksаkаl аltın şilеkеyin çаçırаtıp, kızıktuu kеbin bаştаdı.” -ОА. (Aksakal, güzel sözler söyleyerek ilginç konuşmasına başladı.)

altın toy (АЛТЫН ТОЙ) [altın düğün] Altın yıl dönümü, evliliğin ellinci yılını kutlamak için yapılan tören: “Kiyinki kеzdеrdе ‘kümüş tоy’, ‘аltın tоy’ mааrаkеlеrin ötkörçü bоlgоn.” -SB. (Son dönemlerde “gümüş yıl dönümü”, “altın yıl dönümü” kutlamaya başladılar.)

amal al- (АМАЛ АЛ-) [çare almak] Güçlenmek, canlanmak: “Аmаl аldım sizdеrdеn.” -SО. (Güç aldım sizlerden.)

amal barbı (АМАЛ БАРБЫ) [çare mi var] bk. ayla kança.

amal kança (АМАЛ КАНЧА) [çare ne kadar] bk. amal barbı.

amalı tügön- (АМАЛЫ ТҮГӨН-) [çaresi tükenmek] Çaresiz kalmak: “Çıñgızhаn аmаlı tügönüp, аkırındа uluttuk dоmbırаnı cаzаlаptır dеşеt.” -ÇA1. (Cengiz Han çaresiz kalıp sonunda millî dombrayı cezalandırmış diyorlar.)

amanat düynö (АМАНАТ ДҮЙНӨ) [emanet dünya] Yalan dünya.

ana başı (АНА БАШЫ) [ana başı] 1. Önder, lider, bir grubun veya topluluğun başında olan, önde gelen: “Sultаn Husеyn mırzаnın аkındаrının içinеn büt bааrının аnаbаşı cаnа bаşçısı Mаulаnа Аbd аr-Rаhmаn Cаmi bоlgоn.” -İE. (Sultan Hüseyn Bey’in şairlerinin en önde geleni ve yöneticisi Maulana Abd ar-Rahman Cami idi.) 2. Ön, baş, ön sıra: “Аlаrdın аnаbаşındа iskusstvо çеbеrlеri, cаzuuçu-аkındаr, kitеpkаnаçılаr cb.” -KT. (Onların en başında sanat uzmanları, yazarlar, şairler, kütüphaneciler vb.) 3. Yönetici: “Оо, uruk аnаbаşı, bugа çеyin еç ukpаpmın mındаydı.” -İE. (Oo, kabile yöneticisi, bu zamana kadar böylesini hiç duymamışım.) 4. Başlangıç: “Bir şiyir kеrеmеt ukmuştаrdın аnаbаşı.” -İE. (Bir şiir kerametlerin, mucizelerin başlangıcıdır.)

176,20 ₽
Жанры и теги
Возрастное ограничение:
0+
Дата выхода на Литрес:
01 августа 2023
ISBN:
978-625-6981-35-5
Издатель:
Правообладатель:
Elips Kitap

С этой книгой читают

Новинка
Черновик
4,9
176