Читайте только на ЛитРес

Книгу нельзя скачать файлом, но можно читать в нашем приложении или онлайн на сайте.

Читать книгу: «Türk Medeniyet Tarihi», страница 4

Шрифт:

14. Altay Türklerinin Dinî Sistemi

Sağ Kol: Evvela, Altay Türklerindeki “Sağ Kol”u tetkik edelim. “Radloff”a göre Altay Türkleri dünyanın birçok tabakalardan mürekkep olduğuna inanırlar. Yukarıdaki on yedi semavi tabaka, “cennet” yani “ziya memleketi”ni teşkil eder; aşağıdaki yedi veya dokuz tabaka da “cehennem” yani “zulmet memleketini teşkil eder. Cennet ve cehennem tabakaları arasında insanların ikametgâhı olan “Yeryüzü” bulunur ki bütün sakinleri ile beraber her iki memleketin yani “cennet” ve “cehennem”in tesiri altındadır. Bütün iyi ruhlar, melekler, ilahlar, “ziya hükûmeti”nin en üst katlarında yaşarlar. Bunlar aciz insanları yaratır, himaye eder ve semaya alırlar. Çünkü ziya bütün insanların dostu, tabiatın bütün hayati tezahürlerinin bekçisidir. Zulmetin ait katlarında uğursuz ruhlarla insanlara zarar vermek isteyen, onları mahva çalışan ve nihayet bir çok mücadelelere rağmen onları aşağıya, ebedî zulmete çeken ilahlar bulunur.

Semadaki İlahlar: Semadaki on yedi tabakanın en yükseğinde, yani on yedinci tabakada bütün ilahların babası olan “Tanrı Kara Han”32 sakindir. Oradan cihanın mukadderatını tayin eder.

“Kara Han”dan “tecelli=emanation” sureti ile üç büyük ilah vücuda gelir:

1) “Bay Ülgen” ki, göğün ön altıncı katında “Altun Dağ”da ikamet eder ve “Altun Taht” üzerinde oturur.

2) “Kızagan Tanrı” ki, göğün dokuzuncu katında oturur.

3) “Her şeyi Bilen33 “Mergen Tanrı” ki, göğün yedinci katında oturur. Yedinci katta göğü ve yeri aydınlatan “Gün Ana” adlı güneş mâbudesi oturur. Altıncı katta “Ay Tanrısı” oturur. Buna “Ay Ata” derler. Beşinci katta “en büyük yaradanlar yaradanı” olan “Kuday Yayuçı” oturur. “Yayuçı” “yaradan” manasınadır. Üçüncü katta “Bay Ülgen”in iki oğlu oturur ki, birincisinin Türkçe adı “Yayık”tır. Budistler buna “May Ene” derler. İkincisinin Türkçe adı malum değildir. Budistlerce adı “May Tere”dir. Yine bu katta “Süt Gölü” vardır ki, süt gibi beyaz olan bu göl bütün hayatların menşeidir. Onun yakınında “Yedi Kuday” yani “Yedi İlah”ın yurdu olan “Sürö-Dağı” vardır. “Yedi Kuday” tabileri olan “Yayuçı”larla beraber bu dağda yaşarlar. İnsanların cenneti olan “Ak” yani “Beyaz Ülke” de buradadır.

“Yer Su”lar on yedi handır. Bunlardan her biri büyük dağlardan birinin karlı tepesinde yahut bir ülkeyi sularıyla yeşillendiren bir ırmağın kaynağında oturur.

Bunların en kudretlisi, “Oğan”dır.34 O, yerin göbeğinde, yeryüzündeki ağaçların en yüksekleri biten, tepesi “Bay Ülgen”in yurduna kadar erişen bir çam ağacının bulunduğu, merkezî bir noktada oturur. Bu ağaç, “Ogan” gökteki en büyük tanrılara denk kılmak için bir timsaldir.

2 ve 3 “Oğan”ın iki oğlu vardır ki, birinin adı “So-Han”, ötekinin “Demir Han”dır. Bunlar insanların armağanlarını memnuniyetle kabul ederler.

4 “Talay Han” ki, deniz prensi ve ölenlerin hamisi olan bu mâbuda” “Yayık Han” yani “coşarak bayılmış su prensi” derler. “Talay Han”ın yurdu on yedi denizin dökülüp kavuştukları yerde olup yeryüzündeki bütün suların baş hükümdarıdır.

5 “Adam Han”dır.

6 “Mordo Han” yahut “Abakan Han” ki; Abakan Irmağı’nın kaynağında olup orada yağmur veren prens olarak kutlulanır.

7 Altay kavminin esirgeyicisi olan “Altay Han”dır ki; yurdu “Katunya” ve göklere yaklaşan “Beluha” kaynaklarındadır.

8 “Kemçik”in Yenisey kaynaklarının zengin sahibi olan “Kırgız Han”dır.

9 “Yabaş Han”dır.

10 “Eder Han”dır.

Diğer yedi “Yer Su” muhtelif illerde muhtelif tarzlarda adlanırlar. Şimali Altay’daki adlar, şu tarzdadır: “Yabır Han, Kara Han, Puysan Han, Perbi Han, Mansar Han, Pırçu Han, Oktu Han”dır.35

Yeraltı dünyası: Yeraltındaki mâbuda Gök Türkler, “Yağız Yer”, Oğuzlar “Kara Yer” derler.

15. Yukarıdaki ve Aşağıdaki Tabakalar

İçtimai Tabakalar: Şimdiye kadar gördüğümüz totemler zümrelerin timsalleri oldukları gibi, sağ ve sol kollara ait tanrılarla yer sular da cemiyetin sağ ve solundaki “zümrelerin timsallerinden ibaretti. Aynı zamanda bu sağ ve sol totemlerle sağ ve sol mâbudlar birbirine müsavi idiler. Demek ki ilahlar aleminde demokratlık yani müsavat nehci caridir.

Fakat, vakta ki, cemiyet içinde, birbirine müsavi olmayan zümreler ve fertler vücuda gelmeye başladı; o zaman, totemler ve mâbudlar da zümrelerin timsalleri olmaktan çıktılar; fertlerin ve sülalelerin timsalleri oldular. Bu suretle, totemlerle mâbudlar da maşerî mahiyetlerini kaybederek ferdîleştiler ve sülalevi oldular. O hâlde, iptida, cemiyette husule gelen müsavatsızlığın, aristokratlığın, emperyalizmin ve feodalizmin menşeini arayalım.

Potlaç: “Potlaç”, iptidaî kavimlere mahsus gayet ehemmiyetli bir âdettir. Bu kaide, bilhassa, Şimalî Amerika’nın garp tarafında yaşayan “Tlingit, Haida, Kwakiutl” kavimlerinde kemaliyle caridir. Bu kaidenin esası, gayet müsrifâne, muhteşem bir ziyafettir. Bu ziyafette, misafirlerin yiyebileceklerinden çok fazla gıdalar, giyebileceklerinden çok fazla elbiseler ve bilhassa tepeler teşkil edecek kadar bakır kaplarla yorganlık pöstekiler vesaire yığılır. Davet sahibi, bütün bu şeylerin davetliler tarafından kaldırılıp götürülmesini teklif eder. Götürürler. Davetliler götüremedikleri takdirde bu yığılan eşya, sahibi tarafından tahrip olunur ve denize atılır. Mamafih, bu ziyafet, ilk nazarda görüldüğü gibi hasbi değildir. Bu ziyafet, davetlilere yapılan bir nevi meydan okumadır. Çünkü, âdet mûcibince, davetliler bu ziyafete çok faik bir ziyafetle mukabele etmeye mecburdurlar. Eğer davetliler, daha müsrifâne ve muhteşem bir ziyafetle mukabele edip evvelki ziyafete tefavvuk edemezlerse bütün haysiyet ve şereflerini kaybederler. O zaman ilk ziyafet sahibi, onlara ait maşerî totemi, kendi namına yahut sülalesi namı hesabına gasbeder. Bu suretle davet sahibi, davetine mukabele edemeyen zümreyi kendi hâkimiyeti altına alır.

“Totem”, maşerî vicdanın timsali olduğu gibi onun haiz olduğu velâyet-i âmmenin de timsalidir. Bir zümreye ait totemin bir ferd tarafından gasbedilmesi, o zümreye ait velâyet-i âmmenin kendi namına gasbedilmesi demektir. İptidaî cemiyetlerde “hâkimiyet” Totem’e sahip olanındı. Bu sahip, eğer bizzat cemiyetse, hükûmet, cumhurî ve demokrattı; eğer bir zümre ise hükûmet feodal ve aristokrattı, eğer bir ferd ise hükûmet otokrat ve emperyalist idi.

Umumiyetle, Totemizm’in ilk devrinde, semiyyeler, demokrat ve cumhurî idiler; hâkimiyet ferdî değil, maşerî idi. Demek ki; bütün cemiyetlerde, âmmeniruyelâyeti, ferdin velayetinden daha evvel teşekkül etmiştir. Çünkü bütün kavimler “İlk Totemizm” devrinden geçmişlerdir. Bunlar, cumhurî ve demokrat hâllerini Totemizmin ikinci devrinde kaybederler. Çünkü bu devrede “Potlaç” adlı yeni bir müessese zuhur ederek Totemlerin fertler tarafından, zümrelerden, kendi namlarına veyahut sülaleleri namına gasp edilmelerini intaç etti. Bu suretle cemiyetler, cumhurî ve demokrat hâlinden, feodal ve aristokrat şekline geçti. İleride göreceğiz ki; bu içtimai inkılâb, ilahlar ve ervah aleminde de yukarıki ve aşağıki tabakaları vücuda getirdi.

Potlaç ve Mukavele: Potlaç “mukavele”nin de menşeidir. Totemizm’in ilk devirlerinde, “mukavele” müessesesi de yoktu. Zümreler, kendilerine lazım olan eşyayı başkasından çalmakla yahut hibe tarikiyle malik olabilirlerdi. Potlaçta, bir tarafın kendi emvalinden hibe ettiği eşyaya mukabil, diğer taraf da kendisinin imal ve istihsal ettiği maddelerle mukabele etmek mecburiyetinde idi. Bu mukabeleyi yapamayan, derhâl maşerî prestijini, içtimai velayetini, umum arasındaki haysiyetini ve şerefini kaybederdi. Binaenaleyh, behemahal, mukabeleye mecburdu. “Sözünde durmak”, “ahde vefa” gibi şeyler bu suretle maşerî bir müeyyideye malik olmuşlardı.

Bugünkü Kürtlerde Potlaç: Potlaç’ın bir izine bugünkü Kürt aşiretlerinde tesadüf edilir: Bu iz “Kuryelik” müessesesidir. Bir baba oğullarını sünnet ettireceği zaman, evvela her çocuğuna bir “kirve” bulur.

“Kirve”nin iki vazifesi vardır:

Birincisi, çocuk sünnet olurken onu bir yastık üzerinde oturttuktan sonra çocuğu onun dizleri arasına verirler. “Kirve”, çocuk çırpınmasın diye kollarını elleriyle ve bacaklarını da bacaklarıyla muhkemce zapt eder. Bu sayede sünnetçi, işini büyük bir emniyet ile yapmaya imkân bulur.

“Kirve”nin ikinci vazifesi sünnet düğününün bütün masraflarını kesesinden harcaması ve sünnet yapan ailenin fertleriyle bütün davetlilere, hatta bütün köylülere, oba halkına ayrı ayrı hediyeler ve hilatlar vermesidir.

Fakat “kirve” bu masrafları büsbütün hasbi olarak yapmaz. Çocuğun babası “kirve”ye bu masraflarından daha kıymetli olmak üzere büyük hediyeler takdimine mecburdur.

Eğer çocuğun babası, “kirve”ye onun masraflarına faik hediyelerle mukabele etmezse halk arasında bütün şeref ve haysiyetini kaybeder. Binaenaleyh “kirve”nin büyük masrafları bir nevi ikraz mukavelesidir ki efkâr-ı âmmenin takbihi gibi, münteşir fakat çok kuvvetli bir müeyyideye malikdir. Bu müeyyide sayesindedir ki manen ikraz etmiş olduğu meblağları mürekkep faiziyle beraber almış olur.

Bundan başka “kirvelik” iki aile arasında akrabalıktan daha kuvvetli bir tesanüt ve teavün husule getirir, hatta, kadınlarla erkekler arasındaki kaçgöçü bile kaldırır.

Bu kaide, Cenubi Türkmenlerde de mevcuttur. Bunun Kürtlere, Cenubi Türkmenlerden geçmiş olması ve “sağdıç”lığın da bunun bir şekli olduğu, bazı emmârelerden anlaşılmaktadır.

Eski Türklerde Potlaç: Eski Türklerde potlaça benzer gayet müsrifâne, muhteşem bir ziyafet vardı ki adı “Toy”du:

“Dirse Han dişi ehlinin sözüyle ‘Ulu Toy’ eyledi, hacet diledi. Attan aygır, deveden buğra, koyundan koç kırdırdı, İç Oğuz, Dış Oğuz beylerini üstüne yığınak etti.

Aç görse doyurdu. Çıplak görse donattı. Borçluyu borcundan kurtardı. Tepe gibi et yığdı. Göl gibi kımız sağdırdı.36

Eski Oğuzların Hanlar hanı ve beylerbeyi ile beraber yirmi dört Oğuz beyini cami olan resmî toylarına “şölen” adı verilirdi. “Şölen” ziyafetlerinde de aynı masraflar ve israflar yapılırdı.

Eski Oğuzlarda mutlaka her gün, obaların birinde “şölen” vardı. Bütün beyler, bu “şölen”de toplanarak müzakereye ve ziyafete iştirak ederlerdi. Bu yerlerin halkı da resmî divanlara iştirak etmemekle beraber, ziyafete iştirak ederlerdi. Yerler, içerler, giyinir kuşanırlar, borçları verilirdi.

Mamafih bu ziyafetlerden hiçbiri “potlaç” mahiyetinde değildi. Eski Oğuzlarda “potlaç” müessesesini, tam olarak yalnız “Salur Kazan”ın evini yağmalatmasında görürüz.

“Salur Kazan”, “Korkut Ata” zamanında Oğuzların beylerbeyi idi. Hâkimiyet ismen “Bayındır Han”da olmakla beraber, fiilen “Salur Kazan”da idi. Bunun sebebi, “Salur Kazan”ın evini yağmalatması yani “potlaç” yapması idi:

“Üç Ok, Boz Ok yığınak olsa Kazan evini yağmalatırdı. Kazan bir gün yine evini yağmalattı. Ama Dış Oğuz beraber bulunmadı. Yalnızca İç Oğuz yağmaladı.”

“Ne zaman, Kazan evini yağmalatsa helalinin elini alır, dışarı çıkardı. Ondan sonra hazır bulunanlar yağma ederlerdi.”37

“Kazan”, bu suretle evini yağmalatmak sayesindedir ki; hem “İç Oğuz” hem de “Dış Oğuz” üzerinde bir prestij ve velayet sahibi olmuştu. Bu sebepledir ki, bu kere “Dış Oğuz”u yağma toyunda bulundurmamakla, onun üzerindeki velayetini derhâl kaybetti; “Dış Oğuz” beyleri bu haberi işitir işitmez, derhâl, “Kazan”a gelmeyi terk ettiler: “Dış Oğuz beylerinden Uruz, Emen ve kalan beyler bunu işittiler. Dediler ki: Bak bak! Şimdiye değin Kazan’ın evini beraber yağma ederdik. Şimdi neden beraber olmadık? İttifakla cemi Dış Oğuz beyleri Kazan’a gelmediler, adavet eylediler.”38 Dış Oğuz beyleri, bununla da kalmayarak isyan hazırlıkları görmeye başladılar: “Uruz, gayet soht oldu. Dış Oğuz beylerine adam saldı: ‘Emen gelsin, Alp Rustem gelsin, Dönebilmez Dölek Evren gelsin, geri kalan beyler hep gelsin.’ dedi Dış Oğuz beyleri hep yığınak oldu.”39 Uruz da “Dış Oğuz” üzerindeki velayetini kuvvetlendirmek için “potlaç”a benzer bazı şeyler yaptı: “Uruz ala bargâh otağlarını düze dikti. Attan aygır, deveden buğra, koyundun koç kırdırdı. Dış Oğuz beylerine ağırlık edip onları topladı.”40 “Uruz, cümle beyleri hılatledi.”41 Fakat Uruz evini yağmalatmadığı için, tam bir “potlaç” yapmış olmadı. İşte, görülüyor ki; eski Oğuzlarda hakiki bir “potlaç” vardı. “Kazan” iptida kendi boyuna evini yağmalatarak onları, yani “Salur” boyunu hâkimiyeti altına aldı. Ondan sonra kendi “kol”u olan “Üç Oklar”a yani “İç Oğuz”a evini yağmalatarak onların hepsini hâkimiyeti altına aldı. Daha sonra “Buz Oklar”ı yani Dış Oğuz’u da yağma toyuna idhâl ederek onları da hâkimiyeti altına aldı. Eski Oğuzların, iptida cumhurî ve demokratik iken sonradan aristokratik ve feodal olması, bu “potlaç”ların bir neticesidir.

Oğuzların umumi totemi “ok”tu : “Oğuz = Ok + Öz” tahlili de gösteriyor ki “Oğuz”, “Ok Aşireti” demekti. “Boz Ok” ve “Üç Ok” kollarının totemleri de isimlerinin müsemmalarıydı. Boyların totemleri de ongunları, sünükleri damgalarıydı. “Kazan” zümrelerin hâkimiyetini gasp için sırasıyla bu totemleri de gasbetmişti.

İkili Tasnif: Çinlilerde yalnız bir türlü “ikili tasnif” vardır. Bütün eşya, “Yang” ve “Yen” sınıflarına idhâ edilmiştir. Çinlilere göre “Yang” uğurlu, “Yen” uğursuzdur: Erkek ile kadın bu tasnife idhâl edilmiş erkek “Yang”, kadın “Yen” itibar olunmuştur. Bunun neticesi olarak Çinlilerde erkek “uğurlu”, kadın “uğursuz” addedilmiştir. “Sağ” ve “Sol” mefhumları da bu tasnife idhâl edilmiş: Sağ “Yang” sınıfına, Sol “Yen” sınıfına nispet olunmuştur. Bu suretle “Sağ” uğurlu, “Sol” uğursuz olmuştur.

Sonradan bu telakkilerin birçok içtimai neticeleri doğmuştur. Kadının hukukça dûn olması, erkekten kaçması gibi hâller “Yen” sınıfına mensup olmasındandır. Sol kolun sağ kola müsavi olmamasından da feodalizm ve emperyalizm doğmuştur.

Eski Türklerde ise iki türlü ikili tasnif vardı: Birisi, tamamıyla Çin tasnifinin aynı idi. Eski Türklerde “Ak” kelimesi “Yang”ın mukabilidir. “Kara” kelimesi de “Yen”in karşılığıdır. Çinlilerde olduğu gibi “Ak” uğurlu, “Kara” uğursuzdur.

İkinci ikili tasnif de “Sağ” ve “Sol” tasnifidir. Bu tasnifin iki tarafı da uğurludur, yani “Ak”tır.

Birinci tasnifte, iki taraf birbirine karşı “tabu”dur; yani birbirine karşı “tekin” değildir, çarpar.

İkinci tasnifde ise iki taraf birbirinin lazım ve mütemmimidir ve iki taraf birbirine müsavidir. Eski Türkler, erkeği “Sağ” sınıfına, kadını “Sol” sınıfına idhâl etmekle, kadın ile erkek birbirine karşı “tabu” olmak şöyle dursun, birbirinin lazım ve mütemmimi olmuştur. Binaenaleyh, gerek siyasi, gerek iktisadi ve bediî işlerde daima beraber çalışmaları icap ederdi.

Potlaçtan Sonra İçtimai Sınıflar: Eski Türkler, bidâyette, cumhurî ve demokrat idiler. O zaman, tabii “Ak” ve “Kara” tasnifine lüzum yoktu. Fakat “potlaç” müessesesi tabu edildikten sonra “Türk İli” içinde de “hâkim” ve “mahkûm” sınıflar husule geldi. Bilhassa, alınan esirler “mahkûm” sınıfını vücuda getiriyorlardı.

Bu iki sınıf husule gelince, “hâkim”lere “Ak Süyek = Ak Kemik”, “mahkûm”lara da “Kara Süyek = Kara Kemik” adları verildi.

Bu iki sınıf, içtimai tabakaların birinci derecesi idi: “Kara Kemik” (Demokratlar), “Ak Kemik” (Aristokratlar).

“İlhanlık” sülaleleri teşekkül edince, bu iki tabakanın fevkinde, üçüncü bir tabaka daha vücuda geldi: Bu da sülaleye mensup olan “Altun Süyekler = Altun Kemikler”di.

Türkistan ve Tibet’te sosyolojik bir seyahat yapan “Grenard” diyor ki: “Kaşgar dağlarında üç muhtelif renge malik çadırlar görülür: Kara Kırgızlar kara çadırlarda(…) ak çadırlarda, Çingiz sülalesinden olan Moğollar kızıl çadırlarda otururlar.”Kızıl çadır, “alturt atak”ları yerine kaim olmuştur.

Çadırların bu üç rengine, başka yerde de tesadüf olunur:

“Hanlar hanı Han Bayındır, yılda bir kere, toy edip Oğuz beylerini konuklardı. Yine toy edip attan aygır, deveden buğra, koyundan koç kırdırmıştı. Bir yere ak otağ, bir yere kızıl otağ, bir yere kara otağ kurdurmuştu: Kimin ki oğlu kızı yok, kara otağa kondurun; kara keçeyi altına döşeyin, kara koyun yahnisinden önüne getirin. Yerse yesin, yemezse kalksın, gitsin demişti. Oğlu olanı ak otağa, kızı olanı kızıl otağa kondurun. Oğlu, kızı olmayanı, Tanrı kargamıştır (telin etmiştir) biz de kargarız. Belli bilsin” demişti.

Bu tabirler, coğrafya ıstılahı olarak da kullanılır: “Ak Kum, Kara Kum, Kızıl Kum”

İçtimai Tabakaların İlahlara Tesiri: “Potlaç”tan evvel, eski Türklerde, ilahlar arasında tabakalar yoktu. Tanrılarla “Yer Su”lar birbirine müsavi idiler. Fakat “Potlaç” neticesi olarak cemiyet içinde gayri müsavi tabakalar husule gelince, ilahlar arasında da gayri müsavi tabakalar vücuda geldi: Yer altındaki “Siyah Sema”da yaşayan ilahlar “Kara” tabakasını teşkil ettiler. “Yer Su”lar, kısmen “Ak” ve kısmen “Kara” sınıflarına mensup oldular. “Yukarıki Sema”ya mensup ilahlar da “Al-tun” sınıfına nispet edildiler.

Eski Türklerde “Lâhût”: Eski Türklerde “Lâhût” üç âlemden mürekkeptir: “Yukarıki Sema”, “Orta Dünya” “Aşağıki Sema” “Yukarıki Sema”da tanrılar, “Orta Dünya”da yersular, “Aşağıki Sema”da cehennem ve zulmet ilahları yaşarlar. Şimdiye kadar, yalnız “Yukarıki Sema” ile “Orta Dünya”dan bahsettik. Şimdi de “Aşağıki Sema”ya mensup ilahlar ve cinlerden bahsedeceğiz.

16. Aşağıki Sema

Oğuzlarda ve Gök Türklerde Aşağıki Sema: Oğuzlarda “Aşağıki Sema”ya ve orada hâkim olan ilaha “Kara Yer”, Gök Türklerde ise “Yağız + Yer” derlerdi.

Yakut Türklerinde “Aşağıki Sema: Radloff’a göre, Altay Türklerinde yukarıdaki on yedi tabaka “cennet” ve “ziya” memleketini teşkil eder. Altaylılara göre aşağıdaki yedi veya dokuz tabaka da “cehennem” yani “zulmet” memleketini teşkil eder. “Cennet” ve “cehennem” tabakaları arasında “Orta Dünya” bulunur ki; yeryüzünden ibarettir. Yakutların yeraltı hakkında fikirleri müphemdir. Onlara göre yeraltı bizim dünyamızın aynıdır. Burada karanlık bizden ziyadedir. Hava boz renktedir. Burada yaşayan muzır ruhların sayısı ve adları malum değildir. Çünkü gerek Şamanlar, gerek Cismânîler, bunların adlarını söylemekten korkarlar. Bununla beraber Seroşevskiy bazılarının adlarını öğrenebilmiştir.

1) “Kazr-Kağatan” (Kadir Kağan) Buray Toyon kudretli bir ruhtur. Yalnız “Ulu Toyon”a gücü yetmez. Göğün cenubi kısmında bulunur. Bu cihette ona beyaz alınlı boz bir at kurban edilir.

2) “Caday Bluh” ki insanların gözüne zarar verir. Buna kan kırmızısı bir kula inek takdim edilir. Bu inek kesilmez. Serbest olarak kıra bırakılır.

3) Garptaki ulusların kadını “Meleşin Ayıt” ile “Simigen Udagan” ki bir çıngırakla tahtadan bir kap taşır. “Udagan” “kadın Şaman” demektir. Bunların her ikisine, arkadan dizlerinin iç tarafı beyaz bir kula kısrak takdim edilir.

4) En kudretli kadın ruh “Düşün Dubah”. Buna da beyaz başlı bir altun kula kısrak nezir edilir.

5) “Kıvata Kız Hatun”. Buna da, maî ve beyaz benekli bir boz kısrak takdim edilir.

6) “Keleti Uyuhu Giyün Kır”. “Keleti”, Şamanlar tarafından çok hırpalanan ruhlardan biri. Gene kızlara ıstırap çektirir. Kanlarını bozar, onlara delilik getirir. Bunu teskin için, Şaman, yere bir tabi koyarak, kaymak üzerine erimiş tereyağı döker. Hatta para sikkeleri bile saçar.

Bu ruhların hepsi “Yenemi Yaya” adlı dev kadının hemşirelerdir. Bunlardan çok uzak olmayan bir yerde, gökte, kış güneşinin doğduğu yerde, “Daliyer Cunuk” adlı kadın ruh oturur. Göğün cenubunda oturan bütün ruhlar, çok kudretlidirler. Ekseriya insanlara zarar verirler. Onları en çok mahzur eden kurban, ağzının yarısı beyaz, burnu kül renginde, gözleri beyaz olan açık kula atlardır. Göğün garp tarafında, “Şamanlar Prensi” oturur. Bu, “Ulu Toyon” ailesinden bir “Şaman”dır. Buna kurban olarak çelik renginde beyaz lekeli gözleriyle burnu arasında başı beyaz bir av köpeği takdim edilir. Bu, evvelce “Nam” ulusundan bir “Şaman”dı. İnsanlara büyük felaketler gönderebilen korkunç bir ruhtur.

Şimale doğru ve yeraltında, “Yeraltındaki İhtiyar” (Allara Uguynur) oturur. Şimdi, buna, “Satana” adı veriliyor. Yakutlar, Hristiyanlığı kabul ettikten sonra “Art Toyon – Tangara”yı Hristiyan telakkisine göre “Allah” telâtakki ettikleri gibi, “Yeraltındaki İhtiyar” da, “Şeytan” sayıldılar. Buna, beyaz alınlı beyaz gözlü ve kırmızı çizgili, altıf, yaşında bir dana takdim edilir. “İhtiyar”la beraber, “Siyah Karga Çang” oturur. Bu “Karga”, zenginlerin evlerini ziyaret ederek “tabi” çalar ve bu suretle hizmetçileri hasta eder.

Şarka doğru, “Beyaz Tatlı Hanım” (Dopolo Bağlaç Hotun) oturur. “Baygantay” ulusundan olan bu kadın, baş ağrıları, mide hastalıkları, kemik içinde sancılar husule getirir. Buna da beyaz bir tay takdim edilir.

Altay Türklerinde Yeraltı Seması: Altaylılarda yeraltındaki “zulmet” memleketi dokuz tabakadır. Bu tabakaların kâffesinde cehenneme mahsus güneşin korkunç nuru münteşirdir. Bütün fena ruhlar, yani insanların peşine takılıp onlara daima fenalık etmeye çalışan ruhlar bulunur. Altaylılar, bu düşman kuvvetlerini, “Tün Seritüs” yani “Cehennem” adıyla anarlar ki; bu kelime, Türkçede “cehennem”, manasına olan “tamu” kelimesiyle alakalıdır. Bu ruhların muhtelif nevileri vardır: Cinler, Aynatar, Körmösler, Ötkerler, Yaman Üzütler. Cehennemin bütün bu sakinleri üzerinde hükümdar, göğün de hâkimi bulunan “Kara Han”dır. “Kara Han”dan sonra cehennemin hâkimi “Erlik Han”dır ki yeraltının beşinci yahut dokuzuncu tabakasında siyah bir taht üzerinde oturur. “Erlik”, “Yerlik” kelimesinin hafifi olabilir. “Yerlik” “yerli” demektir. O hâlde “Erlik Han” ile “Yağız Yer = Kara Yer” aynı şahsiyettir. “Erlik Han” gök altında kendi tabileri ve yukarıda adları geçen zararlı ruhlarla doludur. “Erlik Han”dan daha derinde “Kazırgan” vardır ki; orada dünyada günah işleyenler cürümlerinin adilane cezalarını görürler. “Erlik Han” hepimizin ona ait olmaklığımız ve en sonra onun tarafından mahvedileceğimiz için, “Erlik Baba” unvanını almasına rağmen insanların en korkunç düşmanıdır. İnsanlar, korkmakla beraber ona hürmet ederler ve ibadette bulunurlar.

32.Bu isim, W. Radloff’un dilimize çevrilmiş bulunan (Sibiryadan, çev. Dr. Ahmet Temir, MEB, Ankara, 1954-1957) eserinde “Kayra” (C. II, kısım, I, s. 6-8) olarak geçmektedir.
33.Metinde bu kelimenin Almancası, “Allwissende”, kullanılmıştır ki Türkçesi: “Her şeyi bilen” demektir. Bk. Radloff, adı-geçen eser, C. II, kısım, I, s. 8.
34.Bu kelime Radloff da “Yö Kan” şeklinde geçmektedir. Bk. Adı geçen eser, C. II, kısım, I, s. 9.
35.Bütün bu tanrı isimlerinin okunuşu için Radloff’un adı geçen eserine bakınız.
36.Dede Korkut kitabı, s. 5.
37.Dede Korkut Kitabı, s. 116.
38.Dede Korkut Kitabı, s. 116.
39.Dede Korkut Kitabı, s. 117.
40.Dede Korkut Kitabı, s. 117.
41.Dede Korkut Kitabı, s. 117.
347,92 ₽
Возрастное ограничение:
0+
Дата выхода на Литрес:
09 августа 2023
Объем:
19 стр. 33 иллюстрации
ISBN:
978-605-121-897-7
Издатель:
Правообладатель:
Elips Kitap

С этой книгой читают

Новинка
Черновик
4,9
114