Читать книгу: «Kelt Mitolojisi»
Birinci Bölüm
Tanrıların Mücadelesi
İrlanda’ya gelen insan grupları hakkında, kimisi tamamen yok olmak kimisi sömürgecilik üzerine olan tarihi anlatılar birbirini takip eder. Bu, bilim dışı tarihçinin kendi zamanında yaşayan veya geleneğin bahsettiği farklı ırkları açıklama girişimini temsil eder. O da İncil hikâyesini göz önünde bulundurarak yazmıştır ve peygamberlerin soyundan gelenleri İrlanda halkıyla ilişkilendirmiştir. Nuh’un soyundan üç farklı grup art arda dalgalar halinde geldi. Bu üç gruptan, Nuh’un torunu Cessair tarafından yönetilen ilki yok olmuş, yalnızca Cessair’in kocası kalmıştır. Sonra Ham’ın soyundan Fomorlar gelmiştir ve nihayet yine Nuh’un soyundan olan Nemedler gelmiştir. Bir geleneğe göre onlar da Cessair’in halkı ve Nuh ile bağlantısı olmayan kabileler gibi yok oldular ve geride yalnızca bir kişi kaldı. Ancak başka bir efsane, İspanya’ya geri döndüklerini anlatır. Tarihi hikâyelerde sıklıkla rastlanan İspanya ile İrlanda arasında yakın bir bağlantı olduğu kabul edilir. Bu, tarih öncesi günlerde iki ülke arasındaki ticaret yolunun eseri olabilir. Bununla ilgili bazı arkeolojik veriler mevcuttur. İlk Kelt sömürgeciler, İrlanda’ya Galya ve İngiltere’den ziyade muhtemelen doğrudan İspanya üzerinden ulaştı. Yine başka bir gelenek, hayatta kalan Nemedlere dünyayı gezdirir; onların soyundan gelenlerin bir kısmı Britanyalı olurken, diğerleri yeni bir sömürgeci grup olarak İrlanda’ya geri döner (Firbolglar, Fir-Domnann ve Galioin). Onların soyundan büyü yapmayı öğrenmiş üçüncü bir grup İrlanda’ya gelmiştir: Tuatha Dé Danann. Son olarak, İrlandalıların ataları olan Miletliler geldi ve Tuatha Dé Danann’ı yendi.
Anlatıların çok azı gerçek tarih olsa da ne kadarının uydurma ve ne kadarının geçmişten gelen efsanevi geleneklere dayandığı belirsizdir. Kesin olan şudur ki tarihçiler, kısmen mitlerin gerçek olaylar üzerine kurulmasının sonucu olarak kısmen yanlış anlama yoluyla, tanrı gruplarını kabileler veya insan ırklarıyla karıştırıp onları bir anlamda insan olarak gördüler. Bu gelenekler, daha önceki bir tek çatışma hikâyesinden genişletilmiş iki Mag-Tured savaşının hikâyesine giriş niteliğindedir. İrlanda’nın aynı adı taşıyan farklı yerinde (biri Mayo diğeri Sligo’da) yapılan iki muharebe arasında yirmi yedi yıl vardır. İlk savaş Firbolglara karşı, ikincisiyse Tuatha Dé Danann tarafından Fomorlara karşı verilmiştir.
İrlanda’ya ulaşan Tuatha Dé Danann, Connaught’taki Mag-Rein’e yerleşti. Firbolglar, onlarla görüşmesi için büyük savaşçı Sreng’i gönderdi ve Tuatha Dé Danannlardan Elatha’nın oğlu Bres ona yaklaştı. İki savaşçı uzun uzun birbirlerine baktılar. Sonra karşılıklı olarak silahlarını takdir edip değiş tokuş ettiler; Bres, Firbolg’un ağır, geniş uçlu mızraklarını ve Sreng ise Bres’in hafif, keskin uçlu mızraklarını aldı. İşgalcilerin talebi İrlanda’nın yarısının teslim edilmesiydi, ancak Firbolglar bunu kabul etmeyecekti. Bu arada, ağır Firbolg mızraklarından korkan Tuatha Dé Danann, Mag-Tured’e çekildi. Badb, Morrigan ve Macha, Firbolglara karşı kurbağalar, ateş yağmurları ve kan selleri gönderdiler. Karşılıklı anlaşma için bir ateşkes düzenlendi. Her iki taraftan insanlar bir fırlatma müsabakasına bile katıldı. O zamanın taktikleri böyleydi! Her iki taraf da yaralılar için şifalı otların yerleştirildiği bir şifa kuyusu hazırladı. Tuatha Dé Danann’ın yenildiği ilk gün kuvvetleri Dagda yönetti. Ancak Ogma Midir, Bodb Dearg, Diancecht, Norveçli Aengaba, Badb, Macha, Morrigan ve Danann komutasında ikinci gün başarılı oldular. Üçüncü gün Dagda tekrar önderlik etti, “zira benim içimde mükemmel bir tanrınız var”; dördüncü gün badba, bledlochtana ve amaite aidgill (“öfkeliler”, “canavarlar”, “kıyamet cadıları”) bağırdılar ve sesleri kayalarda, şelalelerde ve yeryüzünün oyuklarında yankılandı. Sreng, Tuatha Dé Danann kralı Nuada’nın kolunu kesti. Bres, susuzluğa yenik düşüp İrlanda’da su arayan Eochaid tarafından öldürüldü ama Tuatha Dé Danann’ın büyücüleri tüm dereleri Eochaid’den sakladılar ve Eochaid öldürüldü. Sayıca üç yüz kişi kalan Firbolglar yine de savaşmaya hazırdı. Ancak Tuatha Dé Danann onlara barış ve Connaught eyaletini teklif edince bu teklif kabul edildi.
Göreceğimiz üzere, Tuatha Dé Danann tanrı sınıfıydı ve Kelt olmayan Firbolglarla çekişmeleri muhtemelen, işgalci Keltler ile yerliler arasındaki bir savaş geleneğine dayanıyor. Bu arada Tuatha Dé Danann, Famorlarla ittifak yaptı. Balor’un kızı Ethne, Diancecht oğlu Cian ile evlendi. Nuada’nın kötürüm olması, onun kral olarak kalmasını engelledi, çünkü sakat biri hüküm süremezdi. Kadınlar, Fomor kralı Elatha’nın oğlu olduğu için, evlatlıkları Bres’in tahtı alması konusunda ısrar ettiler. Elatha’nın kız kardeşi Eri, Tuatha Dé Danann olarak kabul edildi; bu, belki de anneleri de onlardan olduğu için, kadın soyundan bir haleflik örneğidir. Bu durum, Bres’in kral olmasını açıklar, ancak bu soy kütükleri hiç şüphesiz tarih yazarlarının uydurmasıdır. Bres, Elatha ve Eri’nin oğluydu. Bu tür erkek ve kız kardeşler (veya üvey kız kardeşler) mitolojide yaygındır ve kraliyet hanelerinde bilinir (örneğin hanedanı saf tutmanın bir yolu olarak Mısır ve Peru’da). Bir gün Eri, gümüş bir teknenin yaklaştığını gördü. Altın bukleli asil bir savaşçı kıyıya çıktı. İşlemeli bir manto giyiyordu ve boynunda mücevherli altın bir broş ve beş altın gerdanlık vardı. Bronz saplı iki gümüşi sivri uçlu mızrak ve gümüş işlemeli altın kabzalı bir kılıç taşıyordu. Eri, onun görünüşünden o kadar etkilenmişti ki kolayca teslim oldu. Ayrılmak üzere ayağa kalktığında acı acı ağladı. Sonra savaşçı parmağından altın bir yüzük çıkardı ve ona, parmağına uyacak biri dışında bu yüzüğü kimseye vermemesini söyledi. Adı Elatha’ydı ve Eri, Eochaid Bres yani “Güzel” isminde bir oğlan doğuracaktı. Bres yedi yaşındayken on dört yaşında bir çocuk gibiydi.
Bres cimriydi ve Tuatha Dé Danannlar arasında memnuniyetsizlik yarattı. “Bıçaklarını yağlamıyordu ve onu ne kadar sık ziyaret etseler de nefesleri bira kokmuyordu.” Evinde hiçbir şair, ozan ya da müzisyen ve yiğitliğini kanıtlamış hiçbir kahraman yoktu. Bir tek Ogma vardı. Ogma’nın bir yığın yakıt taşımak gibi bir görevi vardı. Deniz, bu yakıtın üçte ikisini alıp götürüyordu çünkü o, açlıktan dolayı çok zayıftı. Bres, tüm kahverengi tüysüz ineklerin sütünü talep etti ve bunların sayısının az olduğu ortaya çıkınca, tüysüz ve kahverengi olsunlar diye Münster soyunu bir ateşten geçirdi. Bu hikâye muhtemelen sığırların Beltane’de (Mayıs günü) yangınlardan geçme ayiniyle bağlantılıdır. Ancak hikâyenin başka bir yorumu, durumu Bres için daha tatsız bir hale getiriyor. Bres, İrlanda’daki her evden boynuzsuz bir boz ineğin ya da başka bir renk ineğin sütünden yüz erkeklik içki talep etti. Ama Lug ve Findgoll’un tavsiyesi üzerine Munster kralı Nechtan, inekleri eğreltiotu ateşinde yaktı ve onları bir keten tohumu lapasına bulaştırdı. Meme yerine koyu kahverengi kovaları olan üç yüz tahta inek yapıldı ve kovalar siyah bataklığa batırıldı. Bres onları incelediğinde bataklık süt gibi sıkılmıştı; ama sağılan her şeyi içmek için geis yani tabu altında olduğu için, bu kadar çok bataklığı yutmasının sonucu, İrlanda’yı bir tedavi aramak için dolaşırken yavaş bir ölüm oldu. Stokes, Bres’in karısının kısırlığını ortadan kaldırmak için tek renkli ineklerin sütüne ihtiyaç duyduğunu tahmin ediyor.
Bres’in ölümü hakkında bir başka hikâye, şair Corpre’nin evine nasıl geldiğini anlatır. Evi dar, karanlık ve ateşsizdi ve misafire yemesi için sadece üç küçük yağsız kek verildi. Ertesi sabah, bir şairin küçümsemesiyle dolu bir hiciv söyledi:
“Yiyecek bir tabak yemek olmadan,
Bir buzağıyı büyüten inek sütü olmadan,
Gecenin karanlığında bir ev olmadan,
Bir hikâye anlatıcısı grubuna ödeme yapmadan,
Bres’in durumu böyle olsun.”
Bu, İrlanda’da yazılan ilk hicivdi; ancak daha sonraki inancın hicivle ilişkilendirdiği tüm etkiye sahipti ve Bres bunun üzerine tahttan indi. Egemenliğini teslim etti ve annesine giderek kökenini sordu. Annesi, yüzüğü onun parmağında deneyince yüzüğün uyduğunu gördü. Bres ve annesi, daha sonra Fomorların ülkesine gittiler. Burada babası yüzüğü tanıdı ve Bres’i krallığı terk ettiği için azarladı. Bres, yönetiminin adaletsizliğini kabul etti ancak babasının yardımını istedi. Bunun üzerine Elatha onu, Fomor savaş tanrısı Net’in torunu Balor’a ve Tuatha Dé Danann’a kendi egemenliklerini dayatmak için güç toplayan Indech’e gönderdi.
Burada bazı ilginç olaylardan söz edilebilir. Bres hüküm sürerken Fomor kralları (Indech, Elatha ve Tethra) İrlanda’yı haraca bağladı ve Tuatha Dé Danann’ın bir kısmını hizmetkâr konumuna indirdi. Fomorlar daha önce Nemedlerden haraç alırlardı. Haraç onların kadınlarından biri tarafından demir bir kapta toplanırdı (elli çuval mısır ve süt, tereyağı ve un). Bunun adak sunma örneği olduğunu söyleyebiliriz. Ogma yakıtı taşımak zorundaydı ve Dagda bile rath yani kaleler inşa etmek zorunda kaldı. Yaşadığı evde Cridenbel adında bir hicivci vardı. Cridenbel ondan payının en iyi üç parçasını istedi. Böylece Dagda’nın sağlığı bozuldu; ama Dagda’nın oğlu Oengus bunu duyunca, Cridenbel’in payına koyması için ona üç altın verdi. Bunlar ölümüne neden oldu ve Bres’e Dagda’nın onu zehirlediğini söylendi. Dagda, hikâyeyi hicivcinin midesinin açılmasına neden olacak Bres’e anlatmalıdır. Orada altın bulunmazsa Dagda ölmek zorunda kalacaktı. Devamında Oengus, Dagda’ya kale inşası için ödül olarak yalnızca siyah yeleli bir düve istemesini tavsiye etti. Bu Bres’e zayıflık gibi görünse de ikinci muharebeden sonra düvelerin böğürmesi, Fomorlar tarafından zorla alınan sığırları Dagda’ya getirince Oengus’un kurnazlığı ortaya çıktı.
Bres’in egemenliğine ve ilahi varlıkların köleliğine ilişkin bu mitolojik hikâye, tanrıların geçici düşüşüne ilişkin diğer mitlerle (Babil’in yüce tanrılarının Tiamat’tan ve onun soyundan korktukları ya da tufandan önce korku içinde sindikleri zamanki gibi) muhtemelen paraleldir. Aynı zamanda eski bir doğa ikiliğini de temsil edebilir (kışın soğuğunda güneş ışığı ve bereket tanrılarının apaçık felci). Kelt istilacılarının, tanrılarının bile paylaştığı anlaşılan bir tür geçici yenilgisine işaret ediyor olabilir. Fomorlar ne olursa olsunlar, nihai yenilgileri yakındı.
Bres tahtan çekilince eli iyileştiği için Nuada tekrar kral yapıldı. Diancencht (bir şifa ilahı), demircilik tanrısı Creidne’nin yardımıyla onun için gümüş bir el yaptı. Ancak Diancecht’in oğlu Miach, bundan pek de memnun kalmayarak sakat eli aldı ve birçok ırkta yaygın olan bir büyüyle (eklemden ekleme, sinirden sinire) onu kütüğe yerleştirdi, derinin büyümesini sağladı ve eli onardı. Hikâyenin başka bir versiyonuna göre domuz çobanının kol kemiğiyle yeni bir kol yapmıştır. Diancecht kıskançlıktan Miach’a dört defa vurdu, bunlardan üçü Miach’ı iyileştirdi ancak dördüncüsü ölümcül oldu. Babası onu gömdüğünde mezarından eklemleri ve sinirleri kadar bitki fışkırdı. Kız kardeşi Airmed bunları özelliklerine göre ayırdı. Ancak Diancecht kimse doğru değerlerini bilmesin diye onları karıştırdı. Bu olaylar, sihirli ve tıbbi beceriler hakkındaki inançları yansıtır. Sonuncusuysa insanın bilgi edinmeye dair ilahi kıskançlığı hakkındaki efsane olabilir. Nuada tanrılar için bir şölen verir. Onlar ziyafet çekerken bir savaşçı kapıya gelip muhafızlara kendisinin Cian ve Balor kızı Ethne ile Diancecht’in oğlu Lug olduğunu bildirmelerini söyledi. O, samilddnach (sanatların üstadı) olarak da biliniyordu ve ona ne yaptığı sorulduğunda, marangoz olduğunu söyledi; ancak muhafız, “Zaten bir marangozumuz var,” diye cevap verdi. Kendini sırayla demirci, şövalye, arpçı, kahraman, şair, sihirbaz, hekim, kupa taşıyıcısı ve pirinç işçisi ilan etti, ancak Tuatha Dé Danann bunların her birine sahipti. Bunun üzerine Lug, tüm bu sanatları bildiği için giriş hakkı kazandı ve diğer becerilerin yanı sıra İrlanda metinlerinde çok sık atıfta bulunulan üç sihirli arp nağmesini çaldı: uyku nağmesi, ağıt nağmesi ve gülme nağmesi ki bunlar sırasıyla uykuya, yasa ve neşeye sebep oldu.
Lug’un gelişiyle ilgili, Tuirenn’in Çocukları’ndan alınan başka bir yoruma göre o, yaklaşırken “yüzünün ihtişamı batan güneş gibiydi” ve kimse ona bakamıyordu. Ordusu, Vaatler Diyarı’dan gelen peri süvarileriydi. Beraberinde Manannan’ın oğulları olan üvey kardeşleri de vardı. Lug, Manannan’ın atı Enbarr’a biniyordu. Bu at bahar rüzgârı gibi gidiyordu ve sırtındayken hiçbir binici öldürülemezdi. Lug, Manannan’ın zırhını giyiyordu ki bu zırh onu tüm yaralardan koruyordu. Göğüslüğünü hiçbir silah delemezdi ve kılıcıyla açtığı yaradan kimse kurtulamazdı. Ayrıca bu kılıçla karşılaşan kimse gücünü koruyamazdı. Fomorlar haraç almaya geldiklerinde, Lug birçoğunu öldürdü. Karısı Céthlionn, Balor’a, Lug’un onların torunu olduğu ve o geldiğinde Fomorların gücünün yok olacağına dair kehanette bulundu. Lug Fomorları karşılamaya gittiğinde Bres, güneşin batıdan doğuyor gibi görünmesine şaşırdı. Ancak Druidleri bunun haraç olarak alınan sığırlara büyü yapan Lug’un yüzündeki ışıltı olduğunu söylediler. Bunun üzerine Tuatha Dé Danann’a geri döndüler. Peri süvari alayı geldiğinde Bres, Fomorları getirmesi şartıyla canı için yalvarırken, bir daha savaşmayacağına dair güvence olarak güneşi, ayı, denizi ve toprağı teklif etti ve Lug bunu kabul etti. Bu güvence, animist bir doğa görüşüne işaret eder; zira bu, Bres’in sadakatsiz davranması durumunda güneş ve diğerlerinin onu cezalandıracağı anlamına gelir.
Diğer anlatıya dönecek olursak Nuada, tahtını Lug’a verdi ve tanrılar bir yıl boyunca konseyde kaldı; büyücülere, hekimlere ve demircilere danıştılar. Büyücü Mathgen, dağların onlara yardım edeceğini ve onları Fomorlar üzerine atacağını duyurdu; kupa taşıyıcı, gücü sayesinde Fomorların gölde veya nehirde su bulamayacaklarını söyledi. Druid Figol, düşmanın üzerine ateş yağmuru yağdıracağına ve güçlerinin üçte ikisini onlardan alacağına söz verdi. Yedi yıl savaşsa yorulmayacak olan Tuatha Dé Danannların ise gücü artacaktı. Dagda, diğerlerinin birlikte yaptığından daha fazlasını yapacağını söyledi. Yedi yıl boyunca Lug’un sorumluluğunda silahlar hazırlandı.
Sonraki bölüm Dagda’nın, bir ayağı kuzeyde Ecumech’te, diğeri güneyde Loscuinn’de olmak üzere nehirde yıkanan savaş tanrıçası Morrígan ile görevlendirilmesi hakkındadı. Bu muazzam boyut, Kelt mitlerinde tanrısallığın bir simgesidir ve Dagda ile Morrígan’ın buluştuğu yer artık “çiftin yatağı” olarak biliniyordu. Morrígan, ona bilgeleri çağırmasını emretti ve onlara onu mahrum bıraktığı Indech’in kalbinin kanından iki avuç verdi. Bu adamlar şimdi Fomorlara karşı büyüler söylüyorlardı (Keltler arasında savaştan önce daima yapılan bir uygulama).
Başka bir olay, Keltlerin de diğer ırklar gibi tanrıları hakkında saygısız hikâyeler anlatabildiklerini gösterir. Dagda, Fomorların kampını gözetlemek ve ateşkes istemek için gönderilmişti. Onun için bir sürü yulaf lapası yapıldı. Lapa keçi, koyun ve domuzla kaynatıldı. Ardından, karışım yerdeki bir deliğe dökülüp ölüm tehdidiyle yemesi emredildi. Dagda, bir kadınla bir erkeğin yatabileceği büyüklükte bir kepçe alarak yemeğine başlayıp hepsini bitirdi. Nihayetinde uyku bastırdığında Fomorlar şişmiş göbeğiyle alay ettiler. Uyandığında tedirgin hareket ediyordu ama o devasa çatalını veya sopasını cesurca taşıdı; izi bir sınır hendeği gibi olana kadar sürükledi. Bu yüzden insanlar buna “Dagda’nın sopasının izi” diyorlardı. Bunu, babasının ordusuna karşı sihir yapmayı kabul eden Indech’in kızıyla olan aşkına ilişkin müstehcen bir hikâye izler.
Savaştan önce tüm şefler Lug’a kahramanlık, zanaatkârlık veya sihir konusunda söz verdiler (tükenmeyecek kadar çok silah ve zırh, düşmanın zayıflaması ve yok edilmesi, üzerlerindeki hiciv gücü, yaralıların veya katledilenlerin sihirle iyileşmesi). Lug’un iki cadısı, “Ağaçları, taşları ve topraktaki çimleri büyüleyeceğiz ki düşmana karşı silahlanmış bir ordu haline gelsinler,” dedi. Ama Lug’un savaşa katılmasını engellediler, çünkü “sanatlara olan düşkünlüğü nedeniyle kahramanın erken ölmesinden korktular.” Tuatha Dé Danann’ın üstün büyüsünün baskın olduğu ilk dövüşler gerçekleşti. Goibniu, Luchtine ve Creidne silahları göz açıp kapayıncaya kadar onardı veya yenileri yaptılar. Goibniu (Eski İrlandaca goba, “demirci” demektir), savaş yedi yıl sürmesine rağmen, kırılan her kılıcı veya mızrağı değiştireceğine söz vermişti. Onun dövdüğü hiçbir mızrak başı hedefi şaşırmaz ve saplandığı herkesi öldürürdü. Goibniu sözünü tuttu; demir ocağında silahlar yaptı ve körelmiş veya kırılmış savaş araçlarını yeniledi. Başka bir yerde, Goibniu’nun ölümsüz birasının (nektar ve soma gibi) tanrıları ölümsüz kıldığını öğreniyoruz. Dolayısıyla o, ziyafetlerinde tanrılar için nektar yağdıran zanaatkârların tanrısı Yunan Hephaistos’un ve tanrıların içtiği bardağı yapan veda tanrısı Tvastr’ın eşdeğeridir. İlahi demircilerin neden tanrıların içeceğiyle ilişkilendirilmesi gerektiği açık değildir. Ancak muhtemelen burada Hint-Avrupa halklarında ortak olan farklı bir mitoloji biçimiyle karşı karşıyayız. Goibniu, İrlanda halk masallarında hâlâ hatırlanmaktadır.
Cerd yani pirinç işçisi, mızraklar için perçin, kılıçlar için kabza ve kalkanlar için başlık sağlama sözü verdi; perçinleri üç şekilde yaptı ve halkaları onlara döktü. İspanya’dan İrlanda’ya altın cevheri getirirken boğulduğu söylenen Creidne, Loch Lein’de yaşayan ve Flidais’in kızı Fand’ın parlak kaplarını yapan tanrı Bodb’un hizmetçisi Len Linfiaclach ile karşılaştırılabilir. Her akşam örsünü doğuya, Indeoin na nDése’deki bir mezar höyüğüne kadar fırlatıyor ve bu örs, mezara su, ateş ve değerli mor taş sağanağı yağdırıyordu.
Marangoz (saer) Luchta, savaş için gerekli tüm kalkanları ve cirit saplarını sağlamaya söz verdi. Bu sapları üç talaşla yaptı (üçüncüsü onları tamamlıyordu) ve mızrakların halkalarına yerleştirdi. Veya bunları, Goibniu’nun kapı pervazlarına sapladığı mızrak uçlarının yuvalarına olağanüstü bir doğrulukla fırlattı; bu, Feinn’den kurtulan Caoilte’nin hüneriyle tam olarak benzerlik gösteriyordu.
Ölümcül şekilde yaralanmış olanlar, Diancecht ve çocuklarının büyü söylediği ya da şifalı otlar koyduğu bir kuyuya yerleştirildi ve böylece bütün oldular. Fomorlar, bu şeylerin nedenini bulması için Bres ile Brig’in (Dagda’nın kızı) oğlu Ruadan’ı gönderdiler ve Ruadan ikinci defa ilahi zanaatkârlardan birini öldürmeye gönderildi. Ruadan, sihirli mızraklardan birini aldı ve Goibniu’yu yaraladı. Goibniu, Ruadan’ı öldürüp şifa kuyusuna girdi. Brig ise İrlanda’da duyulan ilk ölüm ağıtıyla oğlunun yasını tuttu. Burada, çoğu zaman olduğu gibi, yas ilahilerinin ve rünlerin kökeni tanrılara atfedilmektedir.
Savaştan önce Lug muhafızlarından kaçtı. Bir gözü kapalı tek ayağı üzerinde onların etrafında döndü ve korunmaları için bir büyü söyleyerek orduyu yüreklendirdi (barbar hekimlerin bu davranışı muhtemelen toplanma anlamına gelir). Sonra muharebe gerçekleşti; “nehir, kıpkırmızı bir şekilde düşman cesetleri içinde aktı.” Nuada ve Macha, Keltler tarafından çok korkulan kem gözlere sahip veya nazarın kişileştirildiği Balor tarafından öldürüldü. Bir keresinde babasının Druidleri sihirli iksirler hazırlarken dumanlar gözüne zehirli bir güç verdi ve dört kişi, yalnızca hiçbir ordunun karşı koyamayacağı savaş alanında onun göz kapağını kaldırdı. Lug ortaya çıkınca Balor göz kapağının kaldırılmasını istedi, ancak Lug gözüne bir taş attı, böylece taş kafasından geçerek adamlarından bazılarını yok etti. Bu olay hakkındaki bir halk şarkısında, Balor’un başı Lug tarafından kesilir, ancak ondan başını kendi başına koyup kutsamasını ister. Neyse ki Lug başı bir fındık ağacının üzerine koyunca kafadan zehir akar. Zehir fındık ağacını ikiye böler. Bu ağaç, uzun yıllar akbabaların ve kuzgunların meskeni olur. Ancak bir gün köklerinden çıkan zehirli bir buhar birçok işçiyi öldürüp yaraladığında, Manannan kökünü kurutturur. Luchta, bu ağacın ahşabından Manannan için bir kalkan yapar ve bu, Erin’deki en ünlü kalkanlardan birisi olur. Bu kalkan savaşta dokunulmazdır ve her zaman düşmanlarını bozguna uğratır. Sonunda Fionn’un kalkanı olur.
Savaş tanrıçası Morrígan, orduyu yüreklendirmek için sihirli bir rün söyler ve Ogma ile Indech teke tek bir çarpışmada yenilince savaş Fomorlar için bir bozguna dönüşür. Bres, Lug ve diğerleri tarafından korumasız bulunur ve hayatı için üç teklif sunar. Bunlardan ikisi (İrlanda ineği her zaman süt üretecek ve mısır her üç ayda bir hasat edilecek) reddedilir. Bununla birlikte Erin’in adamlarına nasıl sürüleceğini, ekileceğini ve biçileceğini öğretirse canının bağışlanacağı söylenir. Bres bunların hep salı günleri yapılması gerektiğini söyleyince serbest bırakılır. Başka bir anlatımda dört Fomor mısır, süt, meyve ve deniz ürünlerini mahvederek kaçar; ama Kasım Arifesinde (Samhain) bir daha talan yapamasınlar diye Bodb, Midir, Oengus ve Morrígan tarafından kovulurlar. Bu, Fomorların felaket güçleri olarak algıladıklarına işaret eder. Bres’inki, onların daha ziyade Kelt öncesi bereket tanrıları olduklarını düşündürür.
Keltlerin taptığı silahların ve müzik aletlerinin sihirli güçlerini ortaya koyan iki ilginç olay bu noktada gerçekleşir. Ogma, savaş tanrısı Tethra’nın kılıcını ele geçirir. Kılıç kınından çıkınca, o günlerde kılıçlarla gelenek olduğu üzere, yaptığı işleri anlatır. Zira Hıristiyan derleyicinin de eklediği gibi, “şeytanların silahlar vasıtasıyla konuşmalarının nedeni, o zamanlar silahlara tapılması ve silahların koruma görevi görmesiydi.” Diğer olay, Dagda’nın arpının nasıl götürüldüğünü ve Lug, Ogma ve Dagda tarafından Bres ve arkadaşlarının bulunduğu evde nasıl bulunduğunu anlatır. Dagda bir tılsım söyleyene kadar arptan hiçbir melodi çıkmaz. Ama sonra arp ona gelir, yolda dokuz adamı öldürür; ardından uyku, yas ve kahkaha olmak üzere üç sihirli melodi çalar. Bu arp, Kulhwch ve Olwen’in Galce masalındaki istendiğinde kendi kendine çalan veya çalmayı bırakan Teirtu’nun arpına benzer.
Böylece Tuatha Dé Danann galip gelir ve Morrígan, İrlanda’nın kraliyet tepelerine, síd1 ordularına, sídin başlıca denizlerine ve nehir ağızlarına zaferini ilan eder (animist görüşün veya doğanın kişiselleştirilmesine dair bir anımsama). Sonra dünyanın sonu ve gelecek kötülükler hakkında bir şarkı söyler (Bu, İrlanda mitolojisinde kıyamete dair birkaç referanstan biri olmakla beraber büyük olasılıkla Hıristiyan kökenlidir).
Bu ilginç hikâye kuşkusuz eski ilahi savaş mitlerine dayansa da neyi ifade ettiği belirsizdir. Hem Tuatha Dé Danann hem de Fomorlar insanüstüdür. Efsanenin arkasında kışın, karanlığın, felaketin ve düzensizliğin güçleriyle birlikte, yaz, ışık, büyüme ve düzen gibi insan biçimli figürlerin çekişmesini belli belirsiz seziyoruz. Bu tür güçler birbirine düşmandır. Aralarında çekişme vardır; bilmeyenler için, doğanın savundukları kısımlarında çekişme vardır ve bu apaçık ikilik, doğanın güçlerini temsil eden varlıkların yaşamına yansır. Tüm mitolojiler bu çekişmeyi yansıtır. Babilli Marduk ve tanrılar, Tiamat ve onun yavrularıyla savaşırlar; tanrılar ve Titanlar (veya Jotunlar), Ra ve Apop kavga ederler. Aydınlık ve gelişme tanrılarına düşman olanlar, insanlarca çok sevilen tanrılar şeytan kılığında temsil edilir. Tuatha Dé Danann ve Fomorlar, İrlanda Keltlerinin hem ilahi hem de düşman grupları olsaydı, ikincisinin uğursuz karakteri, ikisine de şaşkın gözlerle bakan ve onları ölümlüler olarak tasavvur etmeye boş yere çabalayan tarihçiler tarafından unutulmayacaktı. Veya yine, ikisi birbirine düşman tanrı grupları olabilir çünkü bunlar sırasıyla Keltlerin ve yerlilerin tanrılarıdır. Fomorlar, aslında, değersiz Firbolgların (şüphesiz ki yerli bir ırktır) tanrıları olarak adlandırılırlar. Diğer taraftan daha sonraki Hıristiyanlık döneminde, Tuatha Dé Danann’dan farklı olarak acımasız ve şeytani şekilde tarif edilirler. Ayrıca pagan Keltler, onları zaten şeytani olarak görmüş olmalılar. Galip bir ırkın tanrıları genellikle yerlilerin tanrılarına düşman olarak görülür ve bunun tersi de geçerlidir ve şimdi yeni mitler ortaya çıkmaktadır. Her iki durumda da grupların evlilik veya soy bağıyla birbirini desteklediği yakın ilişkinin derleyicinin bir icadı olması gerekmez. Pagan mitolojisi tutarsızdır ve uzlaşma kaçınılmazdır. Galipler ile mağluplar bir araya gelme eğilimindedir ve bu tanrıları için de geçerlidir; bir ırkın farklı kabileleri nasıl önce kendi aralarında evlenip sonra savaşıyorlarsa, onların kötü ve dost tanrıları da öyle olabilir. Zeus, Titan Kronos’un oğluydu, ancak aynı zamanda onun düşmanıydı. Vile ve tanrıların babası Odin, bir devin oğullarıydı ama tanrılar devlerle savaşıyordu. Başka benzerliklerden de söz edilebilir. Yine de kesin olan şudur ki düzenli bir dünyanın tanrıları (gelişme, ziraat, tıp, şiir ve hitabet ve ayrıca sihir ve savaş tanrıları) genel açıdan zararlı olarak tasavvur edilen varlıklara karşıdır. Bu savaşta bazı tanrılar katledilir. Eski mitlerde onlardan bahsedildiyse bu, inançlarının devamını muhtemelen etkilememiştir. Pagan tanrıları ölümlü ve ölümsüzdür. Hayatları, sürekli olarak başlayıp biten ve her zaman yenilenen daimî bir dramadır (bizzat doğa sürecinin bir yansıması).
Başka bir hikâyede, aydınlık ve gelişme güçlerinin karanlık ve kötülüğünkilerle çekişmesi ima edilmiştir. Ancak ikincisi ölümlü olarak tasvir edilir. Atina’dan anneleri Carman’la birlikte üç adam gelir (Cesur, Siyah ve Kötü, Hastalık oğlu Karanlığın oğlu İmha’nın oğulları). Oğulları yağma ve sahtekârlıkla yok ederken Carman da büyüleriyle geldiği her yeri mahveder. Tuatha Dé Danann’ın mısırlarını talan etmek için İrlanda’ya gelirler. Tuatha Dé Danann, onlara karşı şair Ai’yi, hicivci Cridenbel’i, büyücü Lugh Laebach’ı ve cadı Bechuille’yi gönderir. Bunların bir kısmı Mag-tured’in hikâyesinde de rol oynar. İşgalcileri büyüleriyle denizin ötesine sürerler; ancak işgalciler, önce hizmetinde çalıştıkları Yedi Şey’e geri dönmeyeceklerine dair teminat verirler ve annelerini rehin bırakırlar. Kadın, tanrılara mezar yerinde yıllık bir festival düzenlemeleri ve buna kendi adını vermeleri için yalvararak kederinden ölür. Bunları korudukları sürece Leinsterlilere bol miktarda mısır, meyve, süt ve balık vaat edilir. Gizemli “Yedi Şey”in ne olduğuna dair bir açıklama yapılmamıştır.
Diğer hikâyelerde tanrı gruplarının birbirleriyle çekiştikleri ve çatışmalarında bazen o kadar güçlü olmadıkları için kahramanların yardımına başvurdukları görülür. Bunun bir örneğine Cúchulainn’in Elysium’a ziyaretiyle ilgili hikâyede rastlanır. Tanrı Labraid’in tanrıça Fand ve Liban tarafından şarkısı söylenen cesaretine rağmen, doğaüstü düşmanlara karşı savaşması gereken zaman gelmiştir (Korkunç Senach, Eochaid, Eol ve Akarsu Eogan). Bunlar görünüşe göre Manannan ile birleşmişlerdi. Manannan’ın eşi, Labraid’in kız kardeşi Fand idi ve onu terk etmişti. Labraid korkuyordu, çünkü çekişmenin ne olacağı belli değildi. Kahraman Cuchulainn’in yardımı onu gerçekten memnun ederdi ve bu yardım için ona kız kardeşi Fand’ı vermeye hazırdı. Cuchulainn tanrıların hâkimiyet alanına varıp Labraid tarafından karşılandığında düşmanın büyük ordularına baktılar. Druid büyülerinde yetenekli iki kuzgun, kahramanın varlığını orduya duyurdu. Ertesi sabah Eochaid, bir derede yıkanmaya gitti ve orada Cuchulainn tarafından öldürüldü. Cuchulainn ile Senach arasında büyük bir kavga çıktı ve Senach de öldü. Cuchulainn daha sonra tüm gücünü ortaya koydu ve katliam o kadar büyük oldu ki bizzat Labraid buna bir son vermesi için ona yalvardı ve sonra şu şarkıyı söyledi:
“Çok sayıda atlıdan oluşan yüce bir ordu.
Bana her taraftan saldırdı;
Onlar denizin oğlu Manannan’ın halkıydı,
Eogan’ın yardımına çağırdığı.”
Başka bir örnek, Connaught kralının oğlu Loegaire’in hikâyesinde karşımıza çıkar. Connaught halkı, Ai ovasındaki Kuş Gölü’nün yakınında bir araya gelirler. O sırada, gölden yükselen sisin içinden bir yabancı onlara yaklaşır. Yabancının mor bir pelerini ve omuzlarına kadar uzanan sarı saçları vardır. Yanında altın kabzalı bir kılıç asılıdır; sağ elinde beş köşeli bir mızrak ve sol kolunda altın oymalı bir kalkan vardır. Loegaire onu karşılar ve o, savaşçılardan yardım istemek için tanrıların topraklarından geldiğini anlatır. Adı Fiachna’dır ve karısının tecavüzcüsünü öldürmüştür; ancak Mag Mell kalesindeki kralın oğlu, yeğeni Goll tarafından saldırıya uğramış ve yedi savaşta yenilmiştir. Dolayısıyla yeni bir savaş göz önüne alındığında yardım için gelmiştir. Ülkenin güzelliğini ve orada görkemli ırkın insanları arasında yapılan kanlı savaşları anlatarak ona yardım edecekleri gümüş ve altının beklediğini söyler. Güçlü görüşlü mavi gözleri, cam gibi parlak dişleri ve kırmızı dudaklarıyla güzel ilahi savaşçılar vardır. Savaşlarda güçlü olan bu savaşçılar meclislerinde ilmi meseleler hakkında ezgili mısralarla şarkı söylerler. Fiachna göle girip gözden kaybolur. Şimdi Loegaire adamlarına seslenir. Elli savaşçı onunla suya dalar ve gölün altındaki ilahi topraklarda düşmanına karşı verdiği savaşta Fiachna’ya katılırlar. Fiachna, karısının tutsak olduğu Mag Mell kalesini kuşatır. Kaleyi savunanlar kadını serbest bırakır ve kadın Goll’e olan aşkını itiraf edip galipleri takip eder. Fiachna, kızı Güneş’in Gözyaşı’nı Loegaire’e verir ve Loegaire’in adamlarının her biri bir eş alır. Sıla hasreti çekinceye kadar bir yıl boyunca ilahi diyarda kalırlar; onun yanından ayrılırken Fiahna onlara, ona dönmek isterlerse ata binmelerini ve yeryüzünde inmemelerini söyler. Connaught halkı onları tekrar gördüklerine sevinir çünkü onlar için çok yas tutmuşlardı. Şimdiyse Loegaire tanrıların ülkesine döndüklerini duyurur ve babası ona krallığı, altınlarını ve kadınlarını teklif etmesine rağmen o, orada kalmaz. Aldırışsız oğul, biraların deli gibi aktığı, her ordunun yüz bin savaşçıdan oluştuğu ve krallıktan krallığa gezerken tanrıların melodik müziğinin duyulduğu ilahi diyarın şarkısını söyler. Tanrıça olan karısından ve yoldaşlarından ve kaleden alınan kazanlardan ve içki kupalarından bahseder. Síd gecelerinden biri için babasının krallığını kabul etmeyecektir. Bu sözlerle krallıktan sonsuza dek ayrılır ve egemenliği Fiahna ile paylaşmak üzere Mag Mell’e döner (bir ölümlü için asil bir ilahi ödül). Fionn’un kahramanlık döngüsünde, tanrılara yardım eden başka kahraman örneklerine de rastlanacaktır.