Читайте только на ЛитРес

Книгу нельзя скачать файлом, но можно читать в нашем приложении или онлайн на сайте.

Читать книгу: «Aytmatov Araştırmaları», страница 6

Анонимный автор
Шрифт:

Törekul Aytmatov’un trajedisi, “Gün Olur Asra Bedel” ve “Cengiz Han’a Küsen Bulut” romanlarındaki kahramanı Abutalip Kuttubayev’i hatırlatır. “Gün Olur Asra Bedel” romanında, Sabitcan ve onun soyundan gelen yüzüne bakılmaz insanların aksine, kendilik değerlerine bağlı kalarak mücadele eden, deyim yerindeyse eski düzeni kurtararak altın çağa dönüşü sağlamaya çalışan Abutalip gibi insanlar da vardır. Aytmatov’un Abutalip’le göstermeye çalıştığı şey, kültürün “simgesel babası”nı aramasıdır. Abutalip, Sarı Özek bozkırında büyüyen çocuklarının, hiçbir değeri olmayan berbat bir yerde yaşadıklarını düşünmemeleri için, eski türküleri, efsaneleri yazıya geçirir. Aslında anlamlı bir mirastır bu. Çocukları yetiştiğinde hayat eskisinden de zor olacaktır. Bu miras, çocuklarının daha küçük yaşta akıllarını başlarına almalarına, bir başka ifadeyle tarihselliklerini kavramalarına hizmet edecektir:

“Zaman çarkı dönüş hızını arttırıyor. Bununla birlikte, kendi kuşağımız için son sözü yine kendimiz söylemeliyiz. Atalarımız bu maksatla bazı efsaneler, masallar söylemiş ve kendilerinden sonraki kuşaklara ne kadar büyük insanlar olduklarını anlatmak, kanıtlamak istemişlerdir. Bizde bugün atalarımız hakkındaki yargımızı bu efsanelere bakarak veriyoruz. İşte, çocuklarım için benim yaptığım da bundan farklı bir şey değil” 93

Toplumun yetimliği, Abutalip’i baba arama çabasına götürür: Kültür. Çünkü her toplum kendinden önceki kültürün çocuğu veya devamıdır. Ancak sistem bu kadarına bile tahammül edemez ve onu tutuklayarak hem toplumu hem de çocuklarını bir kez daha yetim bırakır. Yedigey’in bu durumdan dolayı suçladığı Abilov’a söylediği: “O zavallı yavruları niçin yetim bıraktın?” sorusunda gizlidir her şey. Yedigey, çocuklara babalarının uzak denizlere giden bir gemiye tayfa olarak verildiğini ve gemi seferden döner dönmez babalarının da geleceği yalanını söyler ama o yolları sürekli beklenen baba bir daha geri dönmez. Ancak babanın yokluğu, onlara miras bırakılan metinlerle telafi edilmeye çalışılacaktır. Abutalip, “Cengiz Han’a Küsen Bulut” romanının sonunda kendisine yapılan işkencelere dayanamayarak intihar eder.

Toprağın insan yaşamındaki toplumsal, kültürel rolünün trajik çizgilerle ifade edildiği “Toprak Ana” romanında ise sadece toprağı değil, ailenin devamlılığın ifadesi babaları yok eden II. Dünya Savaşı anlatılır. Cengiz Aytmatov, insanlığın büyük bir yıkım ve kayba uğradığı bir döneme işaret ederken, savaşın, insanların bağlanacağı baba düşüncesinin yokluğuna karşılık geldiğini ısrarla vurgular. Savaşın içinde başlayan yeni hayatta önce Kasım, ardından Masalbeg, Suvankul ve Caynak teker teker askere alınır. Savaş, aldığı kurbanlarla sadece babayı değil, aynı zamanda aile kurumunu da ortadan kaldırır. Savaşta yitirilen baba ve çocukların ardından geride kalan çocuk Canbolat’tır. Tolgonay, geçmişten/ babadan edindiği deneyimle Canbolat aracılığıyla yeni bir dünya kurmaya çalışır. Romanın sonunda, yaşadığı bütün trajediye şahitlik eden toprakla konuşan Tolgonay, Canbolat ve diğerlerinden savaşsız, insan sevgisinin egemen olduğu bir dünya beklemektedir: “Bir gün gelince Canbolat’a her şeyi anlatacağım. Eğer doğa, yürek ve akıl verdiyse ona, beni anlayacak. Ya ötekiler, bu güzelim dünyada yaşayan öteki insanlar ne olacak? Onlara da seslenmek istiyorum… Ey güneş! Işıklar saçarak dünyamızı dolaşırken anlat bunu insanlara.”94

“Beyaz Gemi”, romanında ise anne ve babası ayrılmış isimsiz bir çocuğun baba hasreti ön plandadır. Çocuğun babaya dair bildiği tek şey beyaz bir gemide çalışıyor olduğudur. Ancak tüm çabalarına karşın, Aytmatov gibi babasına ulaşamaz. Daha en baştan babanın koruyucu gölgesinden ayrı/yetim bırakılmıştır. Bu boşluğu dedesi Mümin Dede doldurmaya çalışır. Dedenin en büyük katkısı kültürel anlamda çocuğun biçimlenmesine yardım etmektir. İsimsiz çocuk, Mümin Dede aracılığıyla babasızlığını Boynuzlu Maral Ana efsanesiyle telafi eder. Bir millete ait bir metin, onun hükmünü/doğruluğunu kabul edenler üzerinde iktidar sahibi olur. Bu bağlamda, Maral Ana Efsanesi, hem çocuk üzerinde babasızlığı telafi mekanizması oluşturur hem de bu metnin bir toplum üzerindeki otoritesinin altını çizer. Eserin sonunda maralların Mümin Dede tarafından öldürülmesi, isimsiz çocuğun kültürel anlamda da telafi edilemeyecek bir bilince ulaşmasına yol açar ve intiharına sebep olur:

“Çocuk, dedesinin burada toza-toprağa uzanarak yatışının asıl sebebini biliyor muydu? Torununa Boynuzlu Maral Ana’nın kutsallığını anlatmıştı. Onu buna inandırmıştı. Sonra da bütün anlattıklarına, telkinlerine kendisi ihanet etmişti. Hem de bunu talihsiz kızı ve torunu için yapmıştı. İşte bunun için, rezil olduğu için ölü gibi yatıyordu burada. Bunun için cevap veremiyordu…

-Balık olacağım ben, duyuyor musun dede, balık olacağım ve yüzüp gideceğim buralardan. Kulubeg gelirse ona benim balık olduğumu söyle.” 95

Metinden de anlaşıldığı gibi, Kırgızların babayla devam etmesi gereken mirası, baba ortalıkta olmayınca önce Mümin Dede sonra da marallar tarafından üstlenilmiştir. Ancak maralların Mümin Dede tarafından öldürülmesi bu kaotik boşlukta tutunacak bir dal arayan çocuğun ümitlerini tamamen boşa çıkarmıştır.

II. “Her Yazar Bir Milletin Çocuğudur”: Öze Dönüş ve Dirilişin Müjdecisi

İbrahim Şahin’in, Cengiz Dağcı için söyledikleriyle ifade edersek, Aytmatov, modern bir destan yazarıdır. Bir destan bize neyi söyler. Bir destan bize kökümüzü, geçmişimizi, kimliğimizi söyler. İsim isim verir. Nerede, nasıl olduğunu, hangi coğrafyada nasıl gerçekleştiğini. Onun eserlerine baktığımızda kaybolmuş bir hafızanın orada gizli olduğunu görüyoruz.96 Kendisi de ömrü boyunca hatırında kalan iki şeyden bahsediyor. Biri, Gürcülerde bugüne kadar değerini kaybetmeyen bir gelenek. Kız evlendirirken, onun çeyizine Şota Rustavelli’nin “Kaplan Postuna Bürünen Kahraman” destanını koyarlarmış. Çünkü bu destan yiğit çocukların cesarete ve namusunu anlatan yüce bir eserdir ve her Gürcü ailesinin en değerli malıdır. Bu destan çeyize koymayınca çeyiz tam sayılmaz. Ana baba için büyük bir ayıptır. Diğeri de Kanada’da yaşlı kavakların madalyayla ödüllendirildikleri bir tören. Geleneğe verilen değer ve tabiata duyulan sevgiye hayranlık duymamızı sağlayacak bir çaba.97

Muhtar Şahanov’la sohbetlerinin yazıya geçirildiği “Kuz Başındaki Avcının Çığlığı” adlı kitapta Muhtar Şahanov’un “Doğduğu yerde hatırı olmayan insanlar, yelin savurduğu saman gibi özsüz ve bahtsız insanlardır.” Demesi üzerine Aytmatov’da doğduğumuz yer yani ata yurdunun her insanın kaderini doğurduğunu söylüyor, ondan aldıklarını gönül süzeğinden geçirip, bal toplayan arı gibi yüreğine koyabilmeyi bilmenin şart olduğunun altını çizerek “Yedi atasına kök sürmeyen insan hamdır” diyor.98 Kök sürmek, millete vücut veren değerler bütünü. Aynı zamanda bir milletin ayırt edici özelliği.

Büyükannesinin onu sürekli götürdüğü dağlardaki yaylalar, Aytmatov için gerçek halk hikâyeleri, yaşanmış ya da hayal edilmiş hikâyeler hazinesi. Orada yerleşik hayata geçildikten sonra kaybolan çadırları ve etrafındaki yaşamı görür. En iyi el işlerini, en güzel yarış atlarını, deve yükünün nasıl bağlanacağını, yolculuk ya da ölüm sırasında kadınların yaktıkları ağıtları yok olmadan kısa süre önce görme imkânı bulur. Akmataliyev, Aytmatov kitabında onun çocukluk günlerinin şehirlerde değil, oba ve kışlaklarda geçtiğini, oralarda büyükannesinden masallar, destanlar dinlediğini, bunları söyleyen ozanlarla karşılaştığını söylemektedir. Ayrıca büyükannesi Ayımkansatan Kızı, onun kızı Karakız annesinin anlattığı masallar, destanlar ve eski ırlarla ayrı bir dünya kurmuştur.99

Aytmatov’un kök sürerek, kendi benini/milletini keşfetme ve geleceğe hâkim olma isteği var. Türk Edebiyatı’nda en güzel örneklerini Yahya Kemal Beyatlı’da gördüğümüz imtidad yani süreklilik düşüncesini önemsiyor. [geçmiş bugün gelecek, üçü birbirine bir zincirin halkaları gibi bağlı. Aslolan bu halkaların dağılmaması] Bu tavır, onun milli romantik bir çaba içinde bulunduğunu da gösteriyor: Milli romantizm, milletlerin tarih içerisinde kültür ve sanatta, dilde ve edebiyatta, mimaride ve vatan ve coğrafyada ortaya koyduğu eserlerin fark edilmesi, bu eserler ve yaşanılan hadiseler karşısında milletin/aydının kendisini bulması demektir.

O halde, Aytmatov’un eserlerinde geleneksel hayata dair pek çok hatırlatmanın olması tesadüfî değil. Bu, kimi zaman Boynuzlu Maral Ana Efsanesinde, kimi zaman Mankurt motifinde, kimi zaman Dişi Kurdun Rüyaları’nda, kimi zaman Raymalı Aga ve Begümay hikâyesinde, kimi zaman Yıldırım Sesli Manasçı hikâyesinde ifadesini buluyor. Aytmatov, eserleriyle öncelikle Kırgız insanına, sonra Türk Dünyasına, oradan da tüm insanlığa bazı değerleri hatırlatmak, oradan da bu değerleri yaşamsal bir pratik haline getirmeye çalışmıştır.

Bir milletin millet olabilmesi için iki şeye ihtiyacı var: “ Ya sınırlarını genişletecek ya da kendi edebiyatını yaratacak” Bu ifade, kültürel kimliklerin yeniden inşasında, edebiyatın bu inşa sürecine katkısı anlamına da geliyor. Yani millet olabilmek için asıl gerekli olan şey, fiziksel sınırları genişletmekten daha çok zihinsel sınırları genişletmek. Millî kültür, millet hafızasının mülküyse ve insanların duyarlılığına etki ederek, milli bir mutabakat oluşturmada bir araç olarak kullanılacaksa, bu etkilemenin edebiyatın katkısıyla olacağı açıktır. Toplumsal ve bireysel anlamdaki tüm kazanımların ortak ifadesi olan millî kültür, bu anlamda bireysel kimlikleri daha büyük bir birliğe bağlar. Bu bağlantıyı sağlayan şey, edebiyattır.

Sanatçının, dünyayı değiştirmek ve dönüştürmek gibi bir işlevi var. Özellikle milletin ve devletin çözülüş dönemlerinde, sanatın her biçimi, yeni bir dünyanın tasavvuru ve yaratılması için bir rol üstlenir. Yalnızlığa itilen toplumun vicdanı olan Cengiz Aytmatov da, totaliter bir sistemin Türk halklarının tarihi hafızasını nasıl ortadan kaldırmaya çalıştığının bilincinde bir yazar olarak, bu hafızayı edebî metinlerde ortaya koyarak, geçmişten kaynaklanan yaratıcılığını yeniden çağdaş bir destan metni haline getirmeye, halkın, özgürlükleri boğan sıkıntılı havanın üstesinden gelebilmesi için millî ruhu, ortak kimliği harekete geçirmeye ve yeniden inşa etmeye çalışmıştır.

Cengiz Aytmatov, “Edebiyatın Kültürel Kimliği Yeniden İnşası” bağlamında okunduğunda; millî kimliğin, millî kültürün ve millî şuurun temellerinin gösterildiğini, bunlara yaslanarak var olmanın yollarının işaret edildiğini açıkça görüyoruz. Ali İhsan Kolcu’nun Cengiz Aytmatov’un romanlarında millî kültür unsurlarının kullanılışına ilişkin yaptığı değerlendirme bu noktada önemli: “Ala Geyik efsanesi veya kesik baş motifi tek başına bir edebi metinden öteye gitmez ve bu hikâyelerin benzerlerini varisi olduğumuz zengin kültür dünyasının içerisinde kolaylıkla bulmak mümkündür. Fakat semboller ve istiareler dünyasında bütün bu unsurlar bir öze dönüş metni haline gelir.”100 Bu durum, kaybedilen insanı ve insanî birikimi arama ve yeniden ortaya koyma noktasında önemli bir çaba olarak değerlendirilmelidir.

O halde, Aytmatov’un eserlerinde destan parçaları, efsaneler, masallar, halk hikâyelerinin zengin bir malzeme olmasının sebebi ortadadır. Ama özellikle Kırgız ansiklopedisi olan Manas Destanı. Kırgızlar, Manas’ın büyük bir destan olduğunu; milli rengi, kokusu, kahramanlığıyla Kırgızların bütün tarihinin, bu uçsuz bucaksız destanda yattığını kabul ediyor. Aytmatov’un eserlerindeki kültürel malzemenin temelinde de Kırgız Geleneği ve Manas Destanı vardır. Kırgızlar; “Manas denince Kırgız, Kırgız denince de Cengiz akla gelir” demesi boşuna değil.

Ancak o sadece geçmişi hale taşımakla kalmaz. Kendisini besleyen coğrafyada öğrendiği efsanenin, destanın, masalın, hikâyenin günümüzdeki karşılıklarını da ortaya koyar. Geçmişte, Colaman başına deve derisi geçirilerek bir mankurt haline getirilir. Bugün de Sovyetlerin toplu meditasyon merkezleri olan yatılı okullardan mezun olmuş Sabitcan gibi mankafalar/modern mankurtlar vardır.

III. Cengiz Aytmatov: Milli Olandan Evrensel Olana Genişlemek

Milli olandan evrensele ulaşmada Cengiz Aytmatov’un Türk Dünyası yazarları içerisinde ayrı bir yeri vardır. Eserlerindeki hareket noktası elbette doğduğu, beslendiği coğrafyadır. Ancak sadece o noktada durmayan Aytmatov, bütün hayatını geçirdiği toprakların türküsünü söylerken, bu türküyü tüm insanlığı kucaklayacak bir bilgi, duyarlılık, yaşamsal bir pratik haline dönüştürür. Toprak Ana romanında eşini ve çocuklarını savaşta kaybeden Tolgonay’ın şahsında dünyanın bir başka coğrafyasında ve aynı savaşta yakınlarını kaybetmiş bir başka kadını, Beyaz Gemi romanında sadece Kırgız bozkırında değil, Avrupa’nın başka bölgelerinde de savaşın yetim ve öksüz bıraktığı çocukları vb. kaderin aynı kavşağında birleştirir.

Aytmatov, kendisiyle yapılan bir röportajda da, eserlerinde “geleneksel kültür unsurlarını” işlemesinin sebeplerini şöyle açıklamaktadır:

“Her yazar bir milletin çocuğudur ve o milletin hayatını anlatmak, eserlerini kendi milli gelenek ve törelerini kaynak olarak zenginleştirmek zorundadır. Benim yaptığım önce bu, yani kendi milletimin hayatını ve geleneklerini anlatıyorum. Fakat orada kaldığınız takdirde bir yere varmazsınız. Edebiyatın milli hayatı ve gelenekleri anlatmanın ötesinde de hedefleri vardır. Yazar, ufkunu ‘milli’ olanın ötesine doğru genişletmek, ‘evrensel’ olana ulaşmak için gayret göstermek durumundadır. İyi bir yazar ‘tipik insan’ ortaya koyma ustalığına erişen yazardır.” 101 (Kolcu 2002:97)

Sonuç

Sonuç olarak, “Bence benim kitaplarımın en büyük özelliği gerçekleri yazmasıdır. Hayatın kendisini ve karşılaştığım acı, tatlı her şeyi olduğu gibi kitaplarıma aktardım.” diyerek ömür kitabıyla eserleri arasındaki yakın ilişkiye açıklık getiren Cengiz Aytmatov önce Kırgız Türk Edebiyatı’nın sonra Türk Dünyası’nın ve en sonunda tüm dünya edebiyatının önemli yazarlarından biridir. Bu çerçevede önce Kırgız Türklerinin, sonra tüm Türklerin ve ardından evrensel manada insanlığın varoluş macerasını roman ve hikâyelerinde işlemiştir. Eserlerinin değerleştiği bu nokta mahalli ve milli konuları evrensel anlam taşıyan insani problemlere dönüştürebilmesinde yatmaktadır.

Türkmen yazarla Annaguli Nurmemmet’le yirmi yıl öncesinde yaptığım bir mülakatta kendilerine, romanlarını Türkmen Türkçesi’nden okuduğumu ve kolay anladığımı söylemiştim. Roman sanki Türkiye Türkçesi’yle yazılmış gibiydi. Elbette burada söz ettiğim, eserle okuyucu arasındaki ruhi yakınlıktı. Annaguli Nurmemmet de çocukken Aytmatov’un Cemilesini hem de Rusçasından okurken Türkmence okuduğunu zannettiğini, o eserin kendi ruhunu kaptığını söylemişti. Cemile sanki Türkmencede yazılmıştı ve Cemilenin türküleri sanki Türkmen türküleriydi.

Cengiz Aytmatov, 1992 yılında İLESAM tarafından kendisine verilen Türk Dünyası Edebiyat Ödülü’nü almak için Ankara’ya geldiğinde yaptığı konuşmada özetle şunları söylüyor:

“20. Yüzyılın sonunda totalitarizmin yıkılmasıyla Türk halkları için yeni bir devir açıldı. Şu an bizim ortak bir dilimiz yok. Ne kadar Türk ili varsa o kadar edebi dilimiz var. Kimbilir belki gelecekte hepimizi kucaklayan ortak bir Türk edebi dili meydana gelebilir. Bu toplantı benim için bir onur kaynağı oldu. Bu kıvancı yaşarken, yeni bir devrin eşiğinde duran, Orta Asya’daki Türk illerini, Turan ülkesini düşünüyorum. Gözüm yetiyor… hissediyorum. Bizim medeniyetimiz güçlenerek gelişecek ve ilerleyecek.” 102

Bu tespitler, aynı zamanda Türk dünyasının kurtuluş reçetesidir. Bu reçete uygulanırsa Türk dünyasını da bir daha ayrılmamak üzere birbirine yakınlaşacaktır.

Kaynakça

Akmataliyev, Abdıldacan, Cengiz Aytmatov’un Dünyası, AKM, Yayınları, Ankara 1998

Aytmatov, Cengiz-Muhtar Şahanov, Kuz Başındaki Avcının Çığlığı, “Yüzyılların Kavşağındaki Sırdaşlık”, Tolkun Yayınları, Ankara 2000.

Aytmatov, Cengiz, Dişi Kurdun Rüyaları, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1995.

Aytmatov, Cengiz, Cengiz Han’a Küsen Bulut, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1995.

Aytmatov, Cengiz, Elveda Gülsarı, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1996.

Aytmatov, Cengiz, Gün Olur Asra Bedel, Neşriyat Neşriyat, İstanbul 2009.

Aytmatov, Cengiz. Toprak Ana, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2003.

Aytmatov, Cengiz. Beyaz Gemi, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2013.

Camus, Albert, Başkaldıran İnsan, Çev. Tahsin Yücel, Kuzey Yayınları, Ankara 1985.

Ercilsun, Bilge, Yeni Türk Edebiyatı Üzerinde İncelemeler 2, Akçağ Yayınları, Ankara 1997.

Karakaş, Şuayıp. “Türkistan’da Kızıl Kırgın Kurbanları”, Türk Dünyası Dil ve Edebiyat Dergisi, S.5, 1998.

Kolcu, Ali İhsan., Bozkırdaki Bilge Cengiz Aytmatov, Akçağ Yayınları, Ankara 2002.

Korkmaz, Ramazan, Aytmatov Anlatılarında Ötekileşme Sorunu ve Dönüş İzlekleri, Grafiker Yayınları, Ankara 2008.

Naskali, Emine Gürsoy, Stalin ve Türk Dünyası, Kaknüs Yayınları, Ankara 2007.

Tanpınar, Ahmet Hamdi, Edebiyat Üzerine Makaleler, (Haz. Zeynep Kerman), Dergâh Yayınları, İstanbul 1997.

Thoma, Dieter, Babalar Modern Bir Kahramanlık Hikâyesi, İstanbul: İletişim Yayınları, İstanbul 2011.

Cengiz Aytmatov ve Manas Destanı 103
NACİYE ATA YILDIZ104

Cengiz Aytmatov, bütün Türk Dünyasının kendisiyle gurur duyduğu en büyük yazarlarımızdan biridir. Onun büyüklüğü sadece eserlerindeki edebî yaratıcılıktan kaynaklanmaz; Kırgız ruhunu, gelenek ve göreneklerini, inançlarını, maddi kültür unsurlarını eserlerine işleyerek gelecek nesillere ulaştırması, onun yazarlığının sadece gününe yönelik değil, ebedi olduğunun göstergesidir.

Manas Destanı bilindiği üzere dünyanın en büyük destanıdır. Bu destan da tıpkı Cengiz Aytmatov gibi Kırgız Türklerine aittir ama bütün Türk Dünyasının ortak övünç kaynağı ve Dünya Kültür mirasıdır. Bu iki isim yan yana geldiğinde, Cengiz Aytmatov’un Manas destanı ile ilgili düşünceleri, eserlerinin yaratıcılık bağlamında mutlaka değerlendirilmesi gereken bir konudur.

Bu çalışmada, halkının kültürüne önem veren Cengiz Aytmatov’un, “Kırgız ruhunun zirvesi” olarak adlandırdığı Manas Destanı doğrultusundaki görüşleri ve bu muhteşem eseri kendi sanatında işleyişi üzerinde durulacaktır.

Cengiz Aytmatov, kendisiyle ilgili olarak “Benim iki ilham kaynağım var; bunlardan birisi Manas Destanı, diğeri de Muhtar Avezov’dur” der. Kendisine ”Nerelisiniz?” diye sorulduğunda “Manas caralgan cana Avezov tuulgan cerdenmin/Manas’ın yaratıldığı, Avezov’un da doğduğu yerdenim” diye cevap verir. Bilindiği üzere, Muhtar Avezov, Manas Destanının yasaklardan kurtarılıp yayınlanmasında büyük emeği geçen ve Manas ile ilgili iki önemli makale yazan Kazak aydını ve yazarıdır. Cengiz Aytmatov, Manas Destanı ile ilgili olarak Muhtar Avezov’un çabalarını “Avezov’un bu büyük yiğitlik örneği cesaretini, yazarlık şerefini bizim halkımız hiçbir zaman unutmayacaktır” diye takdirle yâd eder.

Cengiz Aytmatov’a “Manas Destanını dinlediğiniz zaman ağladığınız oldu mu?” sorusuna, Aytmatov, “Manas Destanını dinlediği zaman ağlamayan Kırgız olmaz” cevabını verir.105 Bu cevap, Manas destanının onun ve bütün Kırgızların ruhundaki derin etkisini açık bir şekilde göstermektedir. Aytmatov’un “Kırgız ruhunun zirvesi” olarak gördüğü ve halkın derin bir saygı gösterdiği Manas Destanı, maalesef her zaman hak ettiği değeri bulamamış, devlet politikasının tutumuna göre zaman zaman ön plana alınırken zaman zaman da geri planlara itelendiği görülmektedir. Dünya Kültür Mirası listesine girmesi için Kırgızistan’ın değil de Çin’in müracaat etmesi, bu politikaların neticesidir. Elbette, Doğu Türkistan’da yaşayan Kırgız Türkleri arasında da usta Manasçılar vardır ve Çin’in bu çabası takdire şayandır ancak, Cengiz Aytmatov yaşasaydı, bu durum farklı olurdu diye düşünmek de haksız bir düşünce değildir.

Yazar için bu kadar önemli olan destan ile yazar hakkında kitaplar dolusu söz söylenebilir. Bu çalışmada kısaca, Cengiz Aytmatov’un bu kadar önem verdiği Manas Destanıyla ilgisini kısaca üç başlık altında değerlendirilmeye çalışılacaktır:

1. Yazarın hayatında Manas Destanının yeri

2. Manas Destanıyla ilgili görüşleri

3. Eserlerindeki Manas Destanı etkisi.

Yazarın Hayatında Manas Destanının Yeri

Cengiz Aytmatov’un hayatında Manas Destanı daha çocuk yaşlardan itibaren yer etmeye başlar. Babaannesi Ayımkan ve annesi Nagima hanımlardan Manas’ı öğrenir; ilk defa Talas’ta, bir Manasçı’dan destanı dinler.106 Kırgız Türklerinin erkinlik ruhunu diri tutan destan, onun çocukluk ruhunda da derin etkiler uyandırır. Yazarın, en şiddetli baskı dönemlerinde söylemek istediklerini açıktan olamasa bile birtakım sembollerle ifade edip Kırgız’ı uyandırmaya çalışması, destanın uyandırdığı bu erkinlik ruhundan olsa gerektir.

Manas Destanı, gerek içerdiği olaylar gerekse taşıdığı kültürel değerler açısından Kırgızlar için bir ansiklopedi ve kültürel bellek niteliğindedir. Yazar bu bellekle beslenir ve destan, yazarın kimliğinin millî yönünün oluşmasını sağlar. Aytmatov da eserlerinde inceden inceye Kırgız kültürünü işler, halkın bu kültürle bir varlığa sahip olacağının bilinciyle kahramanlarını yaratır ve bu kahramanlar vasıtasıyla da gelecek nesiller için adeta değerler eğitimi verir.

Yazarın eserlerinde kökbörü gibi oyunları detaylarıyla işlemesi, efsaneleri hatırlatması, geçmiş dönemlerin cenaze merasimlerini hatırlatması, eserinin değil, gelecek nesillerin milli şuurla kurgulanması demektir. Bütün bunlar, yazarın Manas Destanı vasıtasıyla edindiği ve aktardığı değerlerdir.

Manas Destanıyla İlgili Görüşleri

Cengiz Aytmatov’un Manas Destanıyla ilgili görüşlerini ağırlıklı olarak 1950 yılında yayımlanan çalışmasında, 1974 yılında Kırgızstan Madaniyeti Gazetesinde yayımlanan makalesinde, 1995 yılında yayımlanan Manas Ansiklopedisi’nde ve Sagımbay Orazbakoğlu varyantının önsözünde bulmak mümkündür.

Bilindiği üzere Aytmatov, Manas Destanının Sagımbay Orazbakov varyantına Önsöz yazarak destana verdiği önemi göstermiştir. Bu varyantın önsözü “Bayırkı Kırgız Ruhunun Tuu Çokusu” başlığını taşır. Aytmatov bu önsözde “destanın misyonunun hürriyet, tabi olmama fikri olduğunu, destanın ölümsüzlüğünün ve dünyanın paha biçilemez mirasları arasında yer almasının da bu misyondan kaynaklandığını” söyler. Yazarın, “Önsöz”deki107 fikirlerini şu şekilde özetlemek mümkündür;

–Manas eposunda gerçek hayatın, tarihî olayların işlendiği tartışmasızdır. Hatta destanın ortaya çıkması da önemli bir tarihî olayla ilgili olabilir fakat Manas tarihî sancıra değildir. Kırgız halkının dehasından çıkmış, edebî tarih içinde süzülerek, arınarak gelmiş zirve eserdir.

–Manas destanını günümüz edebî ve fikirsel çerçevesinden değil, yaratıldığı dönemin şartları çerçevesinden değerlendirmek gerekir.

–Destanın en önemli fikri bağımsızlık fikridir. Bu fikir insanoğlunun ortaya çıkmasından beri hiç eskimeyen fikirdir ve Manas Destanını zirve eser yapan da bu fikirdir.

–Manas Destanı, baştan sona Manas’ın savaşla geçen ömrünü anlatmasına rağmen hümanizmle doludur. Bunun sebebi de insana değer vermesi ve onu yüceltmesidir.

–Destanın sonundaki trajedi, ölümsüz esere lâyık bir sondur; Shakespeare’nin ustalığından aşağı kalmaz. Bunun anlamı, kahraman, halkın düşüncesinin zıttına hareket ettiğinde halk da ona acımaz; eser ölümle biter.

–Manas Destanı esas olarak kahramanlık destanı olmakla birlikte, Kırgızların günlük hayatıyla ve onların felsefesiyle ilgili her şey destanda yer almaktadır.

–Destanda kadına değer verilmesi, onun epik özelliklerin yanı sıra romantik yönünü de yansıtmaktadır.

–Eserdeki tasvirler ve bu tasvirlerin ayrıntıları, günümüz çağdaş yazarlarını dahi hayrette bırakacak seviyededir.

–Destanı birçok Manasçı söylemiştir ancak Sagımbay Orazbakov’un hüneri önünde baş eğmemek mümkün değildir.

–Nice zaman geçse de yeryüzünde Kırgız dili durduğu müddetçe, Manas bizim millî zirvemiz olarak kalacaktır.

Bu görüşler genel olarak değerlendirildiğinde yazarın Manas Destanının önemini ve anlamını kavramış bir aydın ve yazar olduğunu söylemek mümkündür. Destanların tarihle bağlantılı olmakla birlikte doğrudan tarih sayılamayacağı açıktır. Destanı değerlendirirken bazı olayların veya kültür unsurlarının günümüz için anlam taşımaması veya tenkit edilebilir nitelikte olması mümkündür. Çünkü eser, bin yıl öncesinden itibaren her dönemden izler taşır. Manas’ın destanın sonunda ölmesi, halk takvimi inancına göre sefere çıkmak için uygun olmayan bir yılı seçtiği konusunda Kanıkey’in uyarılarına rağmen onu dinlememesi, aslında bir kadının sözünün dinlenmemesi değil, binlerce yıllık kültür birikiminin göz ardı edilmesidir. Öte yandan Manas’tan sonra destanın onun oğlu ve torunlarıyla daireleşerek devam etmesi de şahısların ölümlü ama nesillerin ve milletlerin ölümsüz olduğunu vurgular mahiyettedir. Yazarın da eserlerinde kahramanlar ölür ama Kırgız Türkleri ebediyen yaşayacaktır.

Eserlerindeki Manas Destanı Etkisi

“Manas Destanını bilmeyen insan, öz milletini, dilini, yurdunu bilmez” diyen Aytmatov, destanı gelecek nesillere öğretmek ve onun ruhunu aşılamak üzere Manas Destanından unsurları da eserlerinde yansıtır. Ata mirasını, edebiyatın modern formları içinde kullanarak gelecek nesillere ulaştıran Cengiz Aytmatov’un birçok eserinde doğrudan doğruya olmasa da Manas ruhu çeşitli epizotlarla, eserin ana fikriyle yaşatılmaktadır.108

Bunların içinde Yıldırım Sesli Manasçı isimli eseri, bu konuda en önemlisidir. Hikâyede Manasçı olmak isteyen başkahraman Elaman’ın annesi Isık-Köl’ün kıyısında, “Kırgızlar Kırgız olalı beri var olan Manas’ı iyi öğrenmesi, unutmaması için ona güç ve cesaret ver. Bu yetenek onda köklü bir ağaç gibi gelişsin ve sonra o bu yeteneği, bu geleneği çocuklarına, torunlarına aktarsın”109 şeklinde dua eder. Bu dua, kahramanın annesinin ağzından Cengiz Aytmatov’un duasıdır. Bu sözler aynı zamanda yazarın Manas’ın kutsallığını dile getiren sözleridir. Yazarın birçok eserinde mekân olarak zikredilen Isık-Köl, onun için kutsal vatanın sembolüdür. Eleman’ın annesinin Isık-Köl kenarında dua etmesi bu bakımdan da ayrıca anlamlıdır, bu yazarın seçimidir.

Bu eserde, Eleman yıllar sonra Yıldırım sesli Manasçı olarak ün kazanır; annesinin bu duasını da hiçbir zaman unutmaz ve gözyaşlarıyla hatırlar. Çünkü annesi, yasaklanan destanı anlatan oğlu Eleman’ın yerini söylemediği için işgalciler tarafından öldürülmüştür. Kırgızlar yıldırım sesli Manasçı’dan destanı dinlemek için gizlice dağların uzak geçitlerine gitmişlerdir. Hikâyede geçen bu olay, Aytmatov’un, destanın gerçekte de maruz kaldığı baskıları, yasakları dile getirmesidir. Yazar, milletinin kültüründen sorumlu bir sanatçı titizliğiyle, Manas Destanının yasaklı olduğu yılları, Manasçıların adlarının bile ağza alınamadığı yılları eserleri vasıtasıyla nesillere yansıtmıştır. Elbette, yazarı bu kadar sorumlu davranan bir milletin Manas Destanı’nı unutması mümkün değildir. Aradan uzun yıllar geçse de uzaklara giden kervanların izlerini arar gibi Kırgızlar da atalarının izlerini Manas Destanında arayıp buldular ve kimliklerini unutmadılar, birlik ve beraberliklerini muhafaza ettiler; mankurtlaşmadılar.

Yıldırım Sesli Manasçı gibi, Cengiz Aytmatov için de Kırgız analar dua etmiş; onun eserleri de sonsuza kadar sadece Kırgızların değil, bütün Türklük ve insanlık âleminin sesi olmuştur.

Kaynakça

Akmataliyev, Abdıldacan. Cengiz Aytmatov’un Dünyası, AKM Yayını, Ankara, 1998.

Aytmatov, Cengiz. Yıldırım Sesli Manasçı (Çev. Refik Özdek), Ötüken, İstanbul, 1993.

Aytmatov, Cengiz. “Bayırkı Kırgız Ruhunun Tuu Çokusu”, Manas Kırgız Elinin Baatırdık Eposu Sagımbay Orazbakov’dun Varyanto Boyunça, Han-teniri Yayınları, Bişkek, 2010, s.5-10.

Manas Entsiklopediya, Muras Yayınları, Bişkek, 1995.

Yıldız, Naciye. “Cengiz Aytmatov ve Manas Destanı”, Doğumunun 70. Yıl Dönümünde Cengiz Aytmatov Uluslararası Bilgi Şöleni Bildirileri, AKM Yayını, Ankara, 1998, s.214-225.

93.Cengiz Aytmatov, Gün Olur Asra Bedel, Çev. Refik Özdek, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2009, s. 185-186.
94.Cengiz Aytmatov, Beyaz Gemi, Çev. Refik Özdek, Ötüken Neşriyat, İstanbul, s. 120.
95.Cengiz Aytmatov, Beyaz Gemi, s. 166-167.
96.İbrahim Şahin, Cengiz Dağcı Belgeseli, Yönetmen Zafer Karatay, 2011
97.Cengiz Aytmatov ve Muhtar Şahanov, age., s. 167.
98.Cengiz Aytmatov ve Muhtar Şahanov, age., s. 13.
99.Abdılcan Akmataliyev, age., s. 11.
100.Ali İhsan Kolcu, Bozkırdaki Bilge, Akçağ, Ankara 2002, s. 19.
101.Ali İhsan Kolcu, age., s. 97.
102.Cengiz Aytmatov’un 2 Mayıs 1992’de yaptığı konuşma: “ Zeki Gürel, Turan Ülkesinin Ruhu Cengiz Aytmatov”, https://www.turkyurdu.com.tr/yazar-yazi.php?id=434
103.Doğumunun 70. Yıl Dönümünde Cengiz Aytmatov Uluslararası Bilgi Şöleni Bildirileri (8-10 Aralık), ss. 213-225.
104.Prof. Dr, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları.
105.Manas Entsiklopediya, Muras Yayınları, Bişkek, 1995, s. 47.
106.Akmataliyev, Abdıldacan. Cengiz Aytmatov’un Dünyası, AKM Yayını, Ankara, 1998, s. 94.
107.Aytmatov, Cengiz. “Bayırkı Kırgız Ruhunun Tuu Çokusu”, Manas Kırgız Elinin Baatırdık Eposu Sagımbay Orazbakov’dun Varyanto Boyunça, Han-teniri Yayınları, Bişkek, 2010, s. 5-10.
108.Naciye Yıldız. “Cengiz Aytmatov ve Manas Destanı”, Doğumunun 70. Yıl Dönümünde Cengiz Aytmatov Uluslararası Bilgi Şöleni Bildirileri, AKM Yayını, Ankara, 1998, s. 214-225.
109.Cengiz Aytmatov, Yıldırım Sesli Manasçı (Çev. Refik Özdek), Ötüken, İstanbul, 1993, s. 15.

Бесплатный фрагмент закончился.

65,12 ₽
Возрастное ограничение:
0+
Дата выхода на Литрес:
01 августа 2023
Объем:
8 стр. 14 иллюстраций
ISBN:
978-625-6852-19-8
Издатель:
Правообладатель:
Elips Kitap

С этой книгой читают

Новинка
Черновик
4,9
161