Читайте только на ЛитРес

Книгу нельзя скачать файлом, но можно читать в нашем приложении или онлайн на сайте.

Читать книгу: «Paris’te Bir Türk», страница 7

Шрифт:

On Dördüncü Bölüm

Nasuh, Catherine’in şu pişmanlığını da serrişte36 ittihazıyla çekip uzattı. Onun üzerine de bin güzel şey söyledi. Zaten bugün Nasuh neyi serrişte etmezdi ki? Yalnız Catherine’e varlık göstermek için değil; âdeta fikrine zımnen itirazlar ederek, kendisinin noksanını yüzüne vurup, bu kadar noksanla bu derece kibir, azamet ve inat bir yere sığamayacağını da anlatmak dahi cümle-i amaldendi.

Ne ise ta akşam yemeği vaktine kadar bunların konuşmaları devam edip Catherine çok üzüldü, sıkıldıysa da Nasuh’tan gözünün yıldığına Nasuh’un bile şüphesi kalmadı. Bir aralık Catherine, o akşam yemeğini birinci mevkide birlikte yemeyi teklif etmişti. İkinci mevki yolcuları bu iltifata teşekkürle beraber af bile dileyerek tam yemek vakti kalktılar ve kendi salonlarına geldiler.

Yolda Cartrisse “Vay genç Nasuh vay! Akl-ü hikmet kadri bilen bir kimseyi kendine hayran bırakmak senin için hiçbir şey değildir.” demişti. Nasuh bu lafta dahi Cartrisse’in kendisine senli benli söz söylemesini vesile edinerek “Vay benim akl-ü hikmet kadrini bilir(!..) kâmil Madame Cartrisse’im! Artık benim ile senli benli söyleyecek kadar hususiyetinize nail oldum mu?” demiş ve Cartrisse’in hikmet kadrini bilenlerin kendisine hayran olacağını hükmetmesi üzerine bu kadirşinaslığı Cartrisse’i affetmesi zımnen bir muhabbet ilanı yerine geçtiğini kadına anlatmış ise de bu vakte kadar dahi salona inmiş bulunduklarından Cartrisse tarafından ne muvafık ne de muarız bir cevap almaya vakit kalmamıştı.

O gece yemekten sonra Gardiyanski ve hatta Herr Kaliksberg dahi Cartrisse’in sohbet meclisinde bulundukları cihetle hususi durumlara dair söz söyleyemeyeceklerini Nasuh gördüğünden ve Aktris Mademoiselle Gabrielle’i dahi tenhaca bulduğundan biraz vakti de onunla geçirmek için yanına gitti ve İstanbul’da peyda eyledikleri görüşme üzerine birçok sözler açarak ve biraz sonra Sena ile Yorgidis dahi gelerek söz kızışıp pek güzel gülündü, eğlenildi.

Dikkat ettiğiniz var mıdır ki ağırbaşlı, kâmil adamlar ne mevki ve vaziyette bulunsalar muamelesini kendilerine yakıştırırlar? Buna eğer henüz dikkat etmemiş iseniz bu dikkati size tavsiye ederiz. Hem bu bir hakikattir ki sebepleri dahi meçhul değildir. Kararsız fikirler, ikiyüzlü tavırlar erbabının her tavır ve vaziyeti yalancıktan olduğu cihetle ne tavır ve vaziyette bulunsalar bir yakışık aldıramazlar. Kâmiller ise her hâlde hakiki sözlerden ayrılmayacakları malum olup bir şey hakiki ve samimi olduktan sonra ne kadar bayağı olsa dahi yine yakışığındandır. Binaenaleyh bu gece Nasuh, Gabrielle, Yorgidis ve Sena Bey’den ibaret olan şu cemiyetçik dahi bayağı bir hovarda cemiyeti demek olup bakılsa böyle bir cemiyette ve o cemiyetin açtığı bahis ve konuşmada Nasuh Efendi’nin bulunması tavrına uymaz gibi görünürken bilakis Nasuh güya oyun eğlenceye alışık ve bu yaratılışta bir adammış gibi tam böyle bir cemiyet ve öyle bir bahse layık ve münasip görünürdü.

Bu geceden sonraki gün yataktan kalkar kalkmaz güverteye fırlayan yolcular, vapurun Korsika Adası kıyısınca gittiğini görünce ve o akşam Marsilya’ya varılacağı dahi hesap edilince, genel bir memnuniyet ile tavırlarında beşaşet37 göstermeye başlamışlardır.

Bu cemaat içinde Nasuh dahi vardı. Hatta bir aralık Cartrisse, Nasuh’a birinci kamaraya gidip sabah sütlü kahvesini Catherine ile birlikte içmeyi de teklif etti. Ancak Nasuh dünkü gün başlamış olduğu tafsilatlı mektubu bugün tamamlayacağından bahisle özür dileyerek aşağıya salona indi ve yazıhane başına geçip iştigale başladı.

Birinci kamarada Catherine ile Cartrisse aralarında Nasuh’a dair söz açılmış olduğuna şüphe etmezsiniz. Açılmıştı. Hem de pek ziyade uzayıp gitmişti. Lakin kısaca hükmü hep Catherine’in Nasuh’u beğenememesinden ibaret olduğu cihetle söylenen sözleri burada tafsilatıyla kayıt ve tahrire lüzum görmemekteyiz. Şu aralık araştırılmaya değer bir şey var ise o da bu hikâyemizin başlıca azasından olmak üzere birtakım hâllerini gördüğümüz Cartrisse ve Catherine ile Nasuh, Gardiyanski yürekleri olsun. Başka zevat, hep şimdilik ikinci derecede azadan olup fakat bu dört zatın yürekleri içine girer isek bizi faydalandıracak bazı hissiyata tesadüf edebiliriz.

Cartrisse’in, Nasuh’u ne suretle ve ne derecede takdir etmiş olduğuna dair lisanından işitmiş olduğumuz sözlerin bu yürek bahsinde asla hükmü görülmemelidir. Zira pek çok lisanın pek çok meselede, yüreğe sadık bir tercüman olamadığına dair meydanda bin misal vardır. Ancak Cartrisse’in lisan-ı hissi kalbi için sadık bir tercüman olduğu bir konuda pek nadir olan misallerden addolunsa şayandır.

Bu kadın Nasuh’u takdir ederek ve beğenerek lisanıyla ne söylemiş ise kalbiyle dahi onu hissetmiş de öyle söylemişti. Binaenaleyh yüreğinde Nasuh için bir büyük muhabbet vardı. Ama bu muhabbetin mahiyetini takdir müşküldür. Eğer Cartrisse on sekiz yirmi yaşında bir kadın olsa veyahut kendisini o yaşta gören budalalardan bulunsaydı, Nasuh’a olan muhabbetin sebebini ve keyfiyetini tayin pek sadeleşirdi. Ama diyeceksiniz ki aralarında yaşça bu kadar fark bulunabilmekle beraber Cartrisse’in Nasuh’a olan muhabbeti yine o mahiyet ve keyfiyetini tayin ve takdir pek kolay olan muhabbetlerden olabilmek tabii ihtimallerin haricinde değildir. Eğer bu sözü söyler iseniz tarafımızdan hiçbir itiraz görmezsiniz. Zira hani ya şu zafer öpücüğü meselesi yok mu? Cartrisse bunun isminde bile pek büyük bir lezzet bulmuştu. Nerede kaldı ki kendisinde… Ama zafer öpücüğü alınması Catherine’i Nasuh’un ayaklarına kapanmış görme şartına bağlı!.. Yani Nasuh’un kendisini Catherine’e sevdirebilmesi ile!.. Bu hâlde Catherine’in Cartrisse’e rakip olması lazım gelecek. Hâlbuki Cartrisse, diliyle dahi itiraf etmiş olduğu cihetle, Catherine’i kendi kızı veyahut kız kardeşi gibi mi seveceğinde kararsız olup her hâlde onun hakkında büyük bir muhabbeti olduğu müsellemdir.38 Bu kadar büyük bir dostluk için bu kadar büyük bir düşmanlık sevdasında bulunmayı Cartrisse’e yakıştırabilir misiniz?

Şu hâllere nazaran Cartrisse’in Nasuh’a olan muhabbeti bir kardeş muhabbeti olmak üzere dahi hükmedilebilir. Bu da olamaz ise dostluk ortaya çıkar. Elhasıl kadında, Nasuh için mahiyetinin takdiri müşkül olacak büyük bir muhabbet, yüreği içindeki siyah ve kırmızı kanlar arasında mahlut39 idi.

Cartrisse’in, Gardiyanski ile olan kalbî münasebetine gelince: Sebebini Cartrisse’in kendisi dahi bilmediği derin bir his, daima kendisini Gardiyanski için bir büyük hürmete tazime40 ama tatlı, lezzetli ve memnun bir tazime sevk ederdi. Nazarında Nasuh ile Gardiyanski’nin bir farkı var ise o da Nasuh herkesin ama herkesin sevebileceği bir adam ve Gardiyanski ise bilhassa kendisinin ama pek garip bir hisle sevebileceği bir zat olmasından ibaretti.

Catherine’in yüreğini pek de eşelemeye gelmez. Çünkü çıfıt çarşısı olduğundan bir kere karmakarışık olur ise bir daha ayrılabilmek mümkün olmaz. Ama orada göreceğiniz türlü duygular içinde muhabbete dair bir şey bulamazsınız. Hangisinin mahiyetini tahlil edecek olursanız nefretten, kötülükten ve alaydan ibaret bulursunuz. Yalnız müziğe olan muhabbeti görürsünüz ki o da şiire olan nefretle mezcedilmiş olduğundan muhabbet olduğu anlaşılacak bir hâlde değildir. Hele Nasuh hakkındaki hissi, gerçek bir mağlubiyetin doğurduğu haset, gazap ve düşmanlığın karışmasından ibaret olup içine yalnız bir miktar insaf cevheri karışmamış olsa bu hislerin icap ve zorlamasıyla aşüfte, biçare Nasuh’un mahvolmasını da arzu edeceğine şüphe edilmemelidir.

Bu kadının Cartrisse’e bile muhabbeti yoktu. Dünyada hiçbir şeye, hiçbir kimseye muhabbeti olmayan kadın Cartrisse’e mi muhabbet eder? Onun hakkındaki hissi, hürmet ve şükran-ı nimete gibi duyguların birleşiminden ibaret olup bunların karışımının ve birleşiminin mahiyeti muhabbet renginde görünür bir şeydi. Hele Gardiyanski, Catherine’in nazarında bir züğürt Lehli müfsidi olup fesatlığından dolayı Moskoflar kendisini kovmuş, uzaklaştırmış ve belki de bir yerden kaçıp gelmiş(!) olduğundan pek tehlikeli bir adam olmaktan başka hiçbir meziyete sahip değildi.

Gardiyanski!.. O saf ve mücella bir yürek! İçinde aşktan ve muhabbetten başka hemen hiçbir şey yok. Ama ne aşkı? Ne muhabbeti? Vatan, insaniyet, dostluk, doğruluk vesaire, vesaire!.. O yürekte Cartrisse hürmet ve tazime değer bir kadın! Ama “kadın” lafzından ne kadar hüküm beklenir ise öyle bir kadın! Nasuh ise dost olacak, bel bağlanacak, ölmek öldürmek için ittifak edilecek bir mert çocuk. Garip değil midir ki bu yürekte Catherine’in eseri bile yok?

Bize kalır ise bu pek garip bir şey değildir. Zira bu gibi meselelerde göz dediğimiz uzuvlar fotoğraf makinesinin iki camı olup kalp ise fotoğraflar ıstılahında “karanlık oda” denilen derun-ı vücutta “collodion” eczâ-yı mütehassisiyle hazır edilmiş bir safi billurdur. Binaenaleyh gözlerin özel bir dikkatle göremedikleri şey, kalp billuruna intikal edemez ve nakşedemez. Gardiyanski dahi Catherine’i o kadar büyük bir dikkatle görmemişti ki hatta kalbine nakşedebilsin.

Sebebi?

Onu kim bilir?

Gelgelelim Nasuh’a:

Bu yürek Catherine’in yüreği ile mütenasip ise de aralarındaki nispet mebsuta değil ma’kusedir. Catherine’in kalbine çıfıt çarşısı dedik ise haydi buna da aktarın dükkânı diyelim. Ama öyle bir aktar dükkânı ki sıçanotunu sıçanları öldürmeye medar olmak için satmaya dahi rıza göstermez. Şayet satacak olsa panzehirini de içine katar da verir. İçinde her şey var. Yalnız muzır olan hiçbir şey yok. Aşkların, muhabbetlerin o kadar çeşidi var ki bunların tam takımı oradan başka hiçbir yerde bulunamayacağı dava edilse pek güç itiraz olunabilir. Kendisine düşmanlık ve husumet edenlere dahi hizmette bulunmak, iyilik etmek sevdası var ki bunun pek nadir şeylerden olduğunu elbet teslim edersiniz.

Mevcut olan duygular arasında şehvani his bile var. Ama ırz yıkmak, masum baştan çıkarmak melaneti yok ki muzır olsun. Adam öldürmek hissi bile var. Ama adam ihyası için olmak hissi de yanı başında koruyucu ve gözetici. Bir büyük haset var! Ama insana hizmet etmeye münhasır! Kendisinin yapamamış olduğu bir insani hizmeti, başka birisi yapar ise “Ah keşke bu hizmeti o yapmamış olsaydı da ben yapmış olsaydım!” dedirten bir his!

İşte bu sebeplerden dolayıdır ki içinde muzır olarak hiçbir şey yoktu. Bu yürekte ne Cartrisse’in, ne Catherine’in ne de Gardiyanski’nin akisleri layıkıyla nakşolunmuş. Buna da şaşmamalıdır. Çünkü bir makinenin kuvveti bu kadar kısma ayrılırsa, hareketlerinin ağırlaşması tabiatın hikmetine uygundur. Şu kadar var ki bunca güzel duygular içinde teşekkül eden bir şeyin dahi bizzat güzel olacağı şimdiden ümit edilebilir.

İşte şu dört yüreği muayene ve imtihan etmiş olduğumuz gizli sırları ile bunların sahiplerinden şimdiye kadar görmüş olduğunuz hareketleri mukabele ve tatbik ederseniz, edeceğiniz istifade şu olabilir ki insanların yüreklerini fiil ve hareketleriyle açıklamak hususunda maharet peyda ettikten başka bir kalbe hariçten yabancı bir his ithal edilir ise o hissin diğer duygular ile imtizacından ne gibi yeni hisler doğabileceğini dahi kestirebilirsiniz.

Kalp tuhaf şey değil mi? Tıpkı bir eczacının kimyahanesine benziyor. Orada bir süleymanîyi başka türden olanlarla meze ederek ve karıştırarak öldürücü zehir iken deva-yı şafi yerine verdikleri gibi kalpte dahi haset gibi, şehvet gibi zehirlerin emzice-i saire ile birleşiminden ve karışımından ne güzel karışımlar vücuda geliyor.

Şu muhakeme ile iştigal ettiğimiz müddet içinde, yolcuların ne ile meşgul olduklarını da bilmek ister misiniz? Artık Marsilya’ya yaklaşılmış olduğu cihetle bunlar eşyalarını hazırlamaktaydılar. Hele en ziyade meşgul olanı Mister James olup Osmanlı eşyası sergisi demek olan sandıklarını yerleştirir ve bu işte Autrans dahi kendisine yardım ederdi.

Diğer taraftan yolcuların Marsilya’dan Paris’e kadar olan kara yolu için birbiriyle bağdaşmaları dahi başlıca bir meşguliyet addolunsa layıktır. Nasuh ise hiçbir kimseye bakmayıp yalnız bir kitap addolunacak kadar geniş olan tafsilatlı mektubunu yazmakla iştigal ederdi. Hatta kuşluk yemeğini müteakiben Cartrisse yanına gelerek yolun ilerisi için kararının ne olduğunu sorduğu hâlde ona dahi “Bakalım… Marsilya’ya çıkalım da elbet bir karar veririz…”den ibaret bir cevap verdi. Yine yazısıyla meşgul oldu.

O gün havanın tamamen uygunluğuyla gemi on ikiden on dört mile kadar mesafe katederek akşam güneşinin batışıyla beraber Marsilya’ya vardılar. Herkeste çıkmak için bir telaş!.. Hele Marsilya gümrüğünün yolcuları bunaltma hususunda meşhur-i afak olan şiddeti, yükü çok olanları ve bilhassa Mister James’i o kadar bizar etti ki tarif kabul etmez. “Bu gümrüklerin Fransızları! Şey, gümrüklerin Fransızları demişim! Fransızların gümrükleri kadar da insan hürriyetini rahatsız eden bir şey olamaz. Bu ne rezalet! İşte bende Türk tütünü yoktur. Mevcut eşyamın defterini de takdim ediyorum. Artık muayenede bu kadar taassuba hacet mi var?” diye bar bar bağırır idiyse de memurlar kemal-i nezaketini yine elden bırakmamakla beraber sandıkları silkip sarstıktan sonra James’in ceplerini, koynunu, koltuğunu dahi aradıkça deli İngiliz bütün bütün çıldırmak derecesini bulurdu.

Bu aralık nereden çıktı bilemeyiz, Yorgidis, James’in yanına sokulup “Nasıl? Filozof Mister James! İstanbul’da Yeni Cami’de gördüğünüz garabetin resmini yapmak istiyordunuz. İstanbul gümrüğünde bu şiddeti gördünüz müydü? Asıl lazım olan şey Marsilya gümrüğünün resmini yapmaktır.” deyince Mister James dahi “O! Yes! Hakkınız var! Marsilya gümrüğünün de resmini yapacağım ve altına ‘Meşhur İngiliz ressam Mister James tarafından resmolunmuştur.’ diye yazacağım.” cevabını vermişti.

Elinde bir çantasından başka eşyası olmayan Nasuh Efendi muayene azabından pek kolay yakayı kurtardıktan sonra gümrük kapısından çıkarken Cartrisse ile karşılaştı.

Cartrisse: “Nereye ineceksiniz Monsieur Nasuh?”

Nasuh: (elindeki turist rehberini gösterip) “Buna danıştım. İşime elveren Hotel d’Espania’dır.”

Cartrisse: “Aman pek kötü bir yerdir! Biz Hotel de Lyon’a ineceğiz. Siz de oraya geliniz.”

Nasuh: “İşime elvermez.”

Cartrisse: “Canım kolayını buluruz! Dostlukta…”

Nasuh: “Yardıma da ihtiyacım yoktur. Dostun dosta yük olmasını da uygun bulmam.”

Cartrisse: “Öyle ise zafer öpücüğü meselesini unuttunuz demek…”

Nasuh: “Hayır! O mukavelede müddet yoktur. Yarın gelir sizi görürüm. Burası kalabalık. Uzun uzadıya söz söylemeye müsait değil. Adiyö!..”

Orada yolcuları bekleyen arabalardan birisine atladığı gibi Nasuh Hotel d’Espania emrini verip yola revan oldu. Bu İspanya oteli Cartrisse’in dediği gibi pek kötü bir yer olmayıp bilakis oldukça temiz olduğu hâlde, yiyecek ve içeceğinin fiyatı da Nasuh gibi esnafça seyahat edenlere pek elverişli bir yerdir. Hem de otellere bu gibi memleket isimlerini takmak emr-i itibarı41 olduğu hâlde, İspanya otelinin ismi hakikate pek muvafıktı. Orada hizmetçilerden başlayarak şaraba varıncaya kadar birer İspanyol numunesi bulunabilir. Hasılı burası her bakımdan Nasuh’un işine elverecek bir yer olduğundan o gece Nasuh’un rahat etmiş olacağına şüpheniz kalmasın.

Gardiyanski, Marsilya’da polis hizmetinde bulunan bir hemşehrisine misafir gidip nakdî kuvvetine itimadı bulunan Zekâ Bey ile dalkavuğu Remzi Efendi, o mükellef ve müzeyyen Hotel de Paris’e inmiş, vesair yolcular dahi işlerine elverecek yerlere gitmişlerdir.

Vakıa Messagerie vapurunun varışıyla beraber Paris’e bir de tren katarı hareket ettiğinden yolcuların ne sebebe binaen bu katar ile gitmemiş oldukları hatıra gelecek bir şeydir. Ancak gemide mahut İngiliz lordlarından başka bu katarın ne fiyatına ne de isticaline katlanabilecek adam yoktu.

On Beşinci Bölüm

Marsilya’ya varış gecesinin sabahı Nasuh Efendi bir arabaya binerek doğruca Hotel de Lyon’a vardı. Ve Cartrisse’in ismini verdiği hâlde isteğine nail olamayarak ancak “Catherine ve arkadaşı” ismini yolcuların isimlerinin kaydedildiği levha üzerinde görmekle o ismi vererek aradığı zevatı bulabildi. Meğer Marsilya’dan Paris’e kadar birlikte seyahat etmek bunlarca kararlaştırılmış olup hatta Nasuh Efendi trende dahi ikinci mevkiyi seçerse ona refakat için Cartrisse, Catherine’in de vaadini almış imiş. Bunun üzerine hâl ve hatır sualinden sonra sözü buna çevirdiler.

Cartrisse: (kararı Nasuh’a anlattıktan sonra) “Ey! Bu karara uyarsınız ya Monsieur Nasuh?”

Nasuh: “Affınızı rica ederim madame. Özürüm vardır.”

Cartrisse: “Acayip! Bizim gibi iki arkadaş ile birlikte seyahat etmeye özür mü olur? Gümrük kapısı önündeki özrü ileri sürecek iseniz ben zaten öyle bir söz söylemiş olduğum için mahcubum.”

Nasuh: “Hayır! O sözü ben çoktan unuttum bile. Hele Mademoiselle Catherine gibi, sizin gibi zatlar ile seyahat etmek pek büyük bir şeref ve lezzet olduğunu teşekkürle itiraf ederim. Lakin özürüm başkadır.”

Catherine: “Özrünüzün ne olduğunu biz de bilebilir miyiz?”

Nasuh: “Evet mademoiselle! Siz süratle gideceksiniz. Ben ise yavaş yavaş!”

Cartrisse: “O nasıl söz?”

Nasuh: “Efendim ben Fransa’yı henüz ilk defa olmak üzere görmekteyim. Özellikle pek etraflı görmeye mecburiyetim de vardır. Bunun için evvela bir hafta on gün kadar Marsilya’da ikamete mecburum. O zaman zarfında Lyon’da oturacağım. Hasılı ben Paris’e iki aya kadar gelemem.”

Cartrisse: “Önümüz kıştır. Kış vakti bu zahmete hacet ne? İnşallah ilkbaharda bir Fransa’nın güney seyahatiyle eğleniriz.”

Nasuh: “İnşallah! O vakit bir daha geliriz. Lakin şimdi seyahati bu suretle etmeye kesin mecburiyetim vardır diyorum.”

Cartrisse: “Bu kadar büyük bir mecburiyet ha?”

Nasuh: “Evet!”

Catherine: “Nedir bu kadar büyük mecburiyet?”

Nasuh: “Benim gizli kapaklı hiçbir işim yoktur efendim. Kendimi mahcup edecek hiçbir hareketi de kabul etmem. Fransa’ya gitmek için kendiliğimce edebildiğim hazırlıkları tamamladıktan sonra bir gazeteci ile anlaştım ki İstanbul’dan Paris’e kadar ama icap eden yerlerde lüzumu kadar oturarak ve mevkilerin ahvalini güzelce inceleyerek, seyahatimi ve meşhudatımı42 açıklayan mektuplar yazayım. O da İstanbul’dan Paris’e kadar her ne masrafım olursa göndereceğim defter mucibince ödeme yapacak. İşte bir kere burada Hotel de Lyon’da sizinle beraber bulunmak şerefinden kendimi mahrum edişim, herife göndereceğim masraf defterinin yekûnunu çoğaltmamak içindir. Paris’e kadar arkadaşlığınızdan mahrum oluşum ise sadece üzerime aldığım hizmeti hakkıyla eda etmiş olmak içindir.”

Nasuh’un bu suretle ettiği itizar43 üzerine kadınlar birbirinin yüzüne baktılar ve bir aralık hizmeti bu kadar mükemmel görmeye gayret ettiği hâlde masrafın artmasından korkmamak lazım geleceğini ve hatta istenilen mektuplar Parisçe gerekli incelemenin icrasıyla yazılmak dahi mümkün olacağını anlatmak istediler. Lakin Nasuh, bu emirlerine itaat etmenin, insaniyetin ve doğruluğun haricine çıkmak demek olacağını arzla özrünü kabul ettirdi. Lakin kadınların Parisçe adreslerini (ikamet mahallerinin isim ve numarasını) almakla yetinerek oraya vardığında kendilerini yine ziyarette kusur etmeyeceğini vaat ve veda ederek çıktı, oteline geldi.

Bir memlekette yalnız orasını tanıyıncaya kadar misafir kalacak olan adamların edecekleri hareketi mülahaza etmek o kadar güç bir şey değildir. Özellikle Avrupa beldeleri gibi her hususi hâlini anlatan kitaplar dahi elde bulunur ise işin bir kat daha kolaylık kazanacağı ortadadır. Nasuh ise elinde bulunan turist rehberini seyahat esnasında ezberlemek derecesini bulduğu hâlde Marsilya’da, şehir merkezinin, etraf ve civarının ahvalini anlatan birkaç kitapçık, plan ve haritalar satın almakla onları dahi okuyup inceledikten sonra tatbikatına başladı. Şehrin içinde girmediği yer, görmediği şey kalmamıştı. Her gittiği yeri ve her gördüğü şeyi hemen kaleme alıp hatta Marsilya rasathanesine düzenli olarak gece gidip kendisinin gözlemlediği şeyleri yazmaya memur bir seyyah olduğunu anlatması üzerine, memurlar koca dürbünler ve teleskoplar ile henüz hilâl hâlinde bulunan ayı Nasuh’a temaşa ettirdiler ve muzî44 cihetiyle muzlim ciheti hakkında birçok tariflerde bulunup bunların cümlesini Nasuh’un kaydetmesini rica ettiler ve kaydettirdiler. Çünkü verdikleri malumat, yeni incelemeler ve keşiflerden olmasıyla, bu malumatların Marsilya rasathanesi namına neşredilmesi onların da mültezimiydi.

Şehir merkezinin içini ta tersaneye ve gayet külfetle yapılmış olan deniz inşaatlarını, havuzlarına varıncaya kadar her yerini gezip gördükten ve malumat alınması lazım gelen şeyleri öğrendikten sonra sıra etrafa gelince Nasuh, Alexandre Dumas’nın “Monte Kristo” hikâyesiyle halkın nazarında namını teşhir ettiği Iff Kalesi’nden işe başladı. Vakıa hâlâ bu kale metruk ve kullanılmaz bir hâlde ise de vaktiyle yani Fransa’da kral veya imparator sarayının önünden geçmek cihetiyle, kral veya imparator taraftarı addolunarak bu kadar bir töhmetle müebbeden prangaya atılanların miktarı yirmi binleri geçtiği esnada haiz olduğu ehemmiyet, hâlâ oraya birçok seyyahın nazarıdikkatini celbetmektedir. Nasuh bu kalenin göz tırmalayıcı heybet ve dehşetini gayet tafsilatıyla kaleme aldıktan ve dıştan fotoğrafı çekilmiş bir de resmini ilave ettikten sonra, fazla olarak bir de kendisi kalenin planını çizdi. Ve kat kat duvarlarını ve katmer katmer koğuşlarını, setlerini, birbiri içinden girilir kapılarının mevkilerini dahi bu suretle tayin etti ve gösterdi.

Iff Kalesi’ni hatırlatmamızı müteakip hatırınıza gelen şey, mutlaka Catalan karyesi olacaktır. Hatta Nasuh’un aklına dahi bu gelmişti. Binaenaleyh kaleden Marsilya’ya dönerek ertesi günü için dahi Catalan karyesini ziyarete karar verdi.

Bu karye hakkında Alexandre Dumas’nın vermiş olduğu coğrafi ve tarihî bilgiler, vakıa tamamıyla muvafık olup şu kadar var ki mevkisinin güzelliğine ve ahalisinin mertçe ve vefakâr hasletlerine dair tayin ettiği mertebeler vakıadan pek çok noksandır. Nasuh bu karye ahalisiyle âdeta karışırcasına mülakatlar ve sohbetlerle merkum ahali indinde meşhur olan eski şarkılara varıncaya kadar, bunların hepsini ayrıntılarıyla kayıt altına aldı.

Hâlbuki Catalan karyesine verilen vizite bazı başka komşu köyleri dahi ziyarete lüzum göstermiş olduğundan Nasuh Efendi Marsilya’da ikamet süresini yirmi güne kadar uzatmaya mecbur olmuştur. Bu süre zarfında hemen iki günde bir kere yol arkadaşı Lehli Gardiyanski’yi görür ve Paris’e ne zaman gitme kararında olduğuna dair ettiği suallere Nasuh, “bakalım”dan başka cevap veremezdi. Nihayet İstanbul’dan Marsilya’ya kadar olan seyahatini anlatan ilk mektubundan başka, birisi büyük Marsilya şehrinin içini ve diğeri etraf ve civarını anlatmak üzere iki mektup gönderdikten sonra, bir gün ertesi sabah Lyon’a gideceğini Gardiyanski’ye ifade ve resmî vedayı dahi icra etti.

Gardiyanski gibi bir dosttan ayrılmak her kim için üzüntüye sebep olsa Nasuh için olmayacağına inanmalıdır. Ama Nasuh’ta dost kadri bilecek meziyet olmadığı için değil; ancak dostluğu, biraz güççe akdetmek ve dostluk akdolununcaya kadar ettiği nezaket ve insaniyeti ise yalnız alicenabane bir mürüvvetle etmek Nasuh’un yaradılışının gereklerinden bulunmasıyla Gardiyanski ile henüz böyle bir dostluk akdetmemiş bulunmasından ayrılmasından üzülmemişti.

Trenin ikinci mevkisinden Lyon’a kadar tedarik ettiği bileti mütesahhiben istasyondan katara yola çıkacağı zaman kendisini içinde kadınlar bulunmayan bir vagona bindirmesini kondüktörden rica etmesi üzerine “Tıpkı sizin gibi bir efendi daha vardır. O da kadınlar ile beraber seyahat etmeyi istemediğinden başlı başına bir yere kapadık. Sizi de onun yanına koyalım.” diye Nasuh’u bir göz vagonun içine koydular. Kadınlar ile birlikte seyahat etmek istemeyen o diğer efendi kim olsa beğenirsiniz? Lehli Gardiyanski değil mi? Hem de ta kendisi!

Gardiyanski ile ayrılmasından, o kadar üzülmemiş olan Nasuh, bu kere onu yolcu sıfatıyla görünce bilakis ziyadesiyle memnun olmuştu.

Nasuh: “Vay! Bu ne garip tesadüf?”

Gardiyanski: “Size böyle bir şaka yapmak istedim.”

Nasuh: “Ne? Yolcu değil misiniz yoksa?”

Gardiyanski: “Yolcuyum. Lyon’a kadar.”

Nasuh: “Ben de oraya kadar. Öyledir de niçin vaktiyle haber vermediniz?”

Gardiyanski: “Bir şaka yapmak istedim dedim ya? Hem de oynayacağım komedyanın tertibini iki hesap üzerine yaptım. Birisi size trende rast gelmek ve ikincisi dahi Lyon İstasyonu’nda yakalamaktı. Tren tertibi üzerine kondüktörden kadınsız bir yer istedim. Zira sizin dahi öyle bir yer arayacağınızı tahmin etmiştim. O hâlde ya sizi benim yanıma veyahut beni sizin yanınıza götürecekleri ihtimalini düşündüm.”

Nasuh: “Ya benim kadınsız yer arayacağımı nereden bildiniz?”

Gardiyanski: “Hey kuzum hey! Gardiyanski tanımak istediği adamı layıkıyla tanır. Ben size vaktiyle kardeş demiştim. Siz henüz birbirimizi kardeş sayacak kadar tanışıklık peyda etmemiş olduğumuzdan bahisle kabul etmemiştiniz. Hâlbuki ben kendiliğimce size kardeşlik teklif edecek kadar tanışıklık peyda etmiştim. İspatı ise işte sizin kadınlar ile birlikte seyahat etmeyi istemediğinizi anlayışımdır.”

Nasuh: “Yok ama siz bunu Cartrisse ve Catherine’in teklif ettikleri arkadaşlığı kabul etmemiş olduğumdan anladınız, yoksa gemide…”

Gardiyanski: “Hayır! Gemide anladım. O arkadaşlığı kabul etmemeniz dahi görüşümde hatam olmadığını bana ispat etti.”

Nasuh: “Acayip!”

Gardiyanski: “Vakıa biraz acayiptir. Eğer benden başka birisi olsaydı, sizi kadınlarla arkadaşlığa can atar bir adam olmak üzere tanırdı. Öyle değil mi? Öyle ise benim sizi bilakis ve fakat hakiki veçhile tanımış olduğuma hayret etmeye hakkınız vardır.”

Nasuh: “Ey! Nasıl anladınız bakayım?”

Gardiyanski: “Şundan anladım ki Cartrisse, yolculuk hâlinde yabana atılmayacak ve özellikle Catherine her zaman için hava ve hevesi insanı meşgul edecek bir kadın oldukları ve size doğrusu ya kimseye etmedikleri iltifatı ve hüsn-i kabulü etmiş bulundukları hâlde, siz bunlarla hemen asla meşgul olmadınız. Hatta benim ile onlar hakkında heveskârane bir sözde bulunmadınız. Başka bir kadına da iltifatınızı görmedim. Muamelenizi, sohbetinizi daima mertçe gördüm. Bu ahvalinizin de yapmacık olmayıp ciddi olduğunu epeyce sonra anladım. Artık bu kadar emareler ve alametler biraz da zekâ ile ittifak eder ise cümlesinin toplam yekûnundan hakiki bir hüküm çıkarılamaz mı?”

Bizim iki arkadaş, daha bu sohbetin ortalık yerinde iken lokomotif hareket ederek Lyon hattı üzerinde tekerlenmeye başlamıştı. Bunlar şu istizah ve izahı bitirdikten sonra sözü Cartrisse ile Catherine’e intikal ettirerek o konuda dahi bir hayli laflar ettiler. Nasuh tarafından sözün netice-i hükmü Cartrisse’in pek ziyade hürmete layık, olgun bir kadın olması ve Catherine’in ise Cartrisse’in yaşına geldikten sonra belki onun derecesinde hürmete mazhar olabileceği ve şimdiki hâlde, bir kadınperestin riyakârlığından başka bir şeye mazhar olamayacağı suretinden ibaret olup Gardiyanski dahi bu fikre iştirak ederek şu kadar var ki Cartrisse’in yalnız hürmet ve riayete değil, hatta muhabbete dahi şayan bir kadın olduğunu ve insan bir kadın sevecek ise Cartrisse’ten başkasına bel bağlamamak lazım geleceğini ilave etti.

Bir seyahatte arkadaş uygun olur ve bahis dahi usanç vermeden değişir ise sözün arkası kesilmek mi bilir? Cartrisse ile Catherine hakkındaki fikirlerini beyandan ibaret olan bu konuya dahi, son verdikten sonra biraz dereden tepeye intikal eden söz gele gele Gardiyanski’nin tercüme-i hâli üzerine geldi ve orada karar kıldı. Vakıa Gardiyanski başından geçen hâlleri hikâyede naz göstermemişti. Ama tam Nasuh tarafından bu konudaki sual irat olunur olunmaz, koca Pulak’ın tavrına derhâl bir değişiklik gelerek rengi kızardı. Gözleri başkalaştı. Âdeta pür-gazap diye hükmolunabilecek emareler meydana çıkıp bir ahı diğerini takip ederek, aşağıdaki gibi hâlini hikâyeye başladı.

36.Serrişte: Vesile, başa kakma. (e.n.)
37.Beşaşet: Tazelik, güler yüzlülük. (e.n.)
38.Müsellem: Tasdik olunmuş, kimse tarafından inkâr veya itiraz olunamayan. (e.n.)
39.Mahlut: Karıştırılmış, katılmış, karışık. (e.n.)
40.Tazim: Hürmet. Riayet. İkramda bulunmak. Bir zat hakkında büyük sayıldığına delalet edecek surette güzel muamelede ve hürmet ifade eden tavırda bulunmak. (e.n.)
41.Emr-i itibarı: Hakikatte, hariçte vücudu olmayıp var kabul edilen emir, iş. (e.n.)
42.Meşhudat: Görünenler, seyredilenler. (e.n.)
43.İtizar: Kusurunu bilerek özür dilemek. Kusurunu beyan edip ve anlayıp af dilemek. (e.n.)
44.Muzî: Eziyet ve sıkıntı veren. Rahat bırakmayan, inciten. (e.n.)
92,26 ₽
Возрастное ограничение:
0+
Дата выхода на Литрес:
09 августа 2023
ISBN:
978-625-6485-56-3
Издатель:
Правообладатель:
Elips Kitap

С этой книгой читают