promo_banner

Реклама

Читайте только на ЛитРес

Книгу нельзя скачать файлом, но можно читать в нашем приложении или онлайн на сайте.

Читать книгу: «Mutluluk Doktoru», страница 2

Шрифт:

Beklentilerin Gerçekçi Olsun

Tarihsel sürece göz atarsak, geçmişte yaşamış insanlara göre bugün çok çok iyi bir noktadayız. Sağlıktan ekonomiye, eğitimden insan haklarına kadar birçok alanda durum bu şekilde. Bir antibiyotikle iyileşecek hastalıklardan dolayı ölmüyoruz, pek çok ülkede kadınlar kadın hakları alanındaki kazanımlar neticesinde eskiye göre çok daha medeni koşullarda hayatlarını sürdürüyor. Bu gelişmelere bakıp düşünelim, yine de 21. yüzyılda yaşayanlar olarak çok mu mutluyuz? Mutluluğumuz üzerinde etkili olan çok önemli bir faktör, beklentilerimiz. Hayatın her alanında yaşanan gelişmeler tabii ki beklentilerimiz üzerinde de etkili oluyor. Özellikle sosyal medya çağının bireyleri olarak ulaşılması imkânsız beklentiler yaratmakta atalarımıza kıyasla ustalaştık.

Sosyal medyada gördüğümüz şahane hayatlarla, photoshop’lu da olsa birbirinden güzel vücutlarla, her an gözümüze sokulmaya çalışılan eğlenceli anılarla ve zenginlikle kendimizde olanları kıyaslamak tek bir tuşa basmamıza bakıyor. Etrafta bütçemiz yetmemesine rağmen almak istediğimiz gıdadan tekstile, kozmetikten teknolojiye yüzlerce yeni ürün var. Üstelik bize her ekrandan sürekli göz kırparak kendilerini hatırlatıyorlar… Sonuç olarak da beklentilerimiz ile hayatımızda gerçekleşenler arasındaki uçurum ne kadar artarsa, hayal kırıklıkları, pişmanlıklar, özetle negatiflik de o kadar artıyor. Yani beklenti yönetimi çok kritik bir noktada. Peki o zaman çare beklentileri düşük tutmak mı? Bir beklentimiz olmazsa ya da en kötü ihtimali bekliyor olursak daha mı mutlu hissedeceğiz? Hayır. Kaldı ki zaten beklentiler, “Ee düşük tutayım madem” dediğimizde düşmüyor. Beklenti oluşumunda büyük ölçüde bilinçaltı süreçlerin rol oynaması, beklentilerimiz üzerindeki kontrolümüzü sınırlandırıyor. Ayrıca düşük beklenti en kötü ihtimalleri düşünmeyi, felaket senaryolarını hesaplamayı da içerebileceğinden, hayatımıza mutluluktansa daha büyük negatiflik getirme ihtimali de taşıyor.11 Yani uçağa bindiğinizde düşme ihtimaline ilişkin senaryoları aklınıza getirerek kendinize kendi ellerinizle nur topu gibi bir stres hediye etmiş olabiliyorsunuz.

Tabii ki olumsuz sonuçlanma riski yüksek durumlarda beklentimizi düşük tutmak mantıklı bir yaklaşım. Ancak mutluluk için düşüğün değil, ‘gerçekçi’nin peşinde olmalıyız. Bunun için de istediklerimiz, onlara ulaşmak için yapılması gerekenler, kaynaklarımız, ulaşmak için ödemeye razı olduğumuz bedeller gibi birçok faktörü göz önünde bulundurmalıyız. Bu faktörleri en objektif tutumla ele alarak, beklentimizin gerçeklerle ne derece örtüştüğü üzerine bir değerlendirme yapmalıyız. Ayrıca, yaşamın içinde değişim ve kaybın olduğunu, her şeyin kontrolümüzde olmadığını kabul etmemiz, bu kabul üzerinde çalışmamız da gerekiyor. Bir adım sonrası ise bakışımızı bizi mutlu ve minnettar hissettirecek başka noktalara çevirmek olacak…

MUTLULUK VE BEKLENTI ILIŞKISI

Solve For Happy isimli kitabın da yazarı olan Google X’in eski yöneticilerinden Mo Gawdat’ın yabancı pek çok basın yayın organında haber olan ve yüz binlerce kişinin izlediği bir mutluluk formülü var. “Mutluluk, büyük eşittir hayatınızdaki olaylar, eksi hayatın nasıl olması gerektiğine dair beklentileriniz.” Mawdat’a göre bizi mutsuz eden, yaşanan olaydansa onlar hakkındaki düşünme şeklimiz.12

Farkında Ol ve Kabul Et

Farkındalığı, diğer bir deyişle günümüzde de sıkça kullanılan ‘mindfullness’ı, bu alanda dünya çapında bir otorite kabul edilen Prof. Dr. Jon Kabat-Zinn şu şekilde tanımlıyor: “Bir amaçla, yani kasıtlı olarak, şimdiki zamanda ve yargısız bir şekilde dikkatini vermek.”13

Ne demek bu? Zihninin derinliklerine sadece orada ne var diye, keşfetmek amacıyla bakmak. Örneğin bir durumla veya kişiyle karşılaştığında o an gerçekten ne hissettiğine odaklanmak. Zihnimizdekilere karşı önyargısız olmaya çalışarak sadece düşünce ve duygularımızın farkına varmak. Neden orada oldukları ya da nasıl yok olacaklarıyla meşgul olmadan, var olanları gözlemlemek. Sinirli misiniz mesela? Bir durup nasıl hissettiğinizi sorgulayın. Bakın bakalım, zihninizden neler geçiyor… Karşınıza öfke ya da kırgınlıklar mı çıkıyor? Orada başka neler var?

Farkındalıkla yaşamak dendiğinde, kulağa klişe gibi gelse de, akla “anda olmak”, o anda yaptıklarınla, yaşadığın deneyimle bir olma hali gelmeli. Öyle ki, o esnada dışarıdan nasıl görünüyorum, başkaları hakkımda ne düşünür, arkamdan ne söyler gibi sorular zihne uğramadan orada olabilmeliyiz. Unutmayalım ki mutluluğun önemli anahtarlarından biri olan ‘kendini olduğun gibi kabul edebilme’ için de farkındalık olmazsa olmazlar listesinde…

Kabul konusunda da kendimize soracaklarımız var. Örneğin başkalarının hakkımızdaki değerlendirmelerini direkt kabul edip “Ben buyum” mu diyoruz, yoksa bu süreçte sadece kendi fikirlerimiz mi belirleyici? Zenginliklerimizi, renklerimizi, potansiyelimizi göz ardı ederek kendimizi dar ve sınırlı bir kapsamda ele alıyor olabilir miyiz? Mesela yaşlı, zengin, iş adamı, sportif, güzel vb. tek boyutlu bir kimlik mi biçtik kendimize? İşte tüm bu sorulara mümkün olan en objektif şekilde yaklaşarak kendi içinde tarafsız bir ‘durum kontrolü’ yapmak kabul etmeye giden yolun başlangıcı. Bu noktada farkındalık meditasyonu, farkındalık eğitimleri gibi destekleyici seçenekler de bu pratiği hayata geçirmemize yardımcı olmayı vaat ediyor. Farkında olmanın, kabul etmenin arkasından, kendine ve kendine dair kabul ettiklerine karşı dürüst olabilmek geliyor.

FARKINDALIK MEDITASYONU UYGULAMA ÖRNEĞI

Farkındalık meditasyonu için dik bir omurgayla oturun ve doğal nefesinizin akışını takip edin. Bu süreç içinde duygu ve düşüncelerinizin farkında olun. Düşüncelerinizi bastırmaya, durdurmaya çalışmayın. Onların peşine de takılmadan sadece zihninizden geçenleri gözlemleyerek, önyargısız bir şekilde farkındalıkla oturmaya devam etmeye çalışın.

Kendine Karşı Dürüst Ol

Hepimizin uyum sağlamak, sevilmek adına gerçekte olduğu gibi davranmadığı zamanlar olmuştur. Şimdi düşünün… Tamamıyla kendiniz olabileceğiniz, kimsenin sizi görmediği, yargılamadığı bir ortamdasınız. Nasıl hisseder, neler yapardınız? Bu soruların cevapları üzerine düşünmeye başladığınızda, aslında ne kadar çok şeyden geri kaldığınızı da görüyorsunuz. Maalesef, gerçek halimizi sakladığımız bu süreçler bizi biz yapan şeyleri kaybetme riskini de beraberinde getiriyor.

Dürüst sıfatını Türk Dil Kurumu, “Sözünde ve davranışlarında doğruluktan ayrılmayan, doğru (kimse)” olarak tanımlıyor. Peki kendine karşı doğruluktan ayrılmamak daha mı basit? Değil, bastırdığımız kişiliğimizin üzerindeki örtüleri kaldırmak cesaret işi. Bu süreçte aklımızda tutmamız gerekenlerin başında da bize gerçekten değer verenlerin ve sevenlerin iyi ve kötü, hoş ve nahoş tüm özelliklerimizle birlikte değer vermesi gerektiği geliyor.

Öncelikle bir başkasına karşı dürüst olmamakla kişinin kendisine karşı dürüst olmaması arasında önemli bir fark var. Kendinize de yalanlar söyleyebilirsiniz ama maalesef sözleriniz söylediğiniz anda gerçeğe dönüşmeyecek ve başkasının aksine, siz gerçeği her zaman içten içe biliyor olacaksınız. Bu çelişki de huzurunuzun önünde koskocaman bir engel olarak duracak, ta ki siz o engeli yıkmaya, önünüzden çekmeye karar verinceye kadar… Kendine karşı dürüst olma cesaretini, aylardır kimsenin yaşamadığı bir evdeki üzeri örtülerle kapatılmış mobilyalarla dolu bir oda örneği üzerinden gözümüzde canlandırabiliriz. Etraf toz içinde… Ancak eşyaların örtülerini tek tek kaldırıp tozları temizleyerek, camları açıp odayı havalandırarak tekrar bahar getirebilirsiniz oraya. Örtüler kaldırıldığında ortaya çıkan tozlu eşyalar gibi, kendinize karşı dürüst olduğunuzda da çözmeniz gereken ne varsa net olarak görülecek. Onlarla yüz yüze gelmeye cesaret etmezseniz hiçbir zaman yüzleşemeyecek ve sorunların sürmesine katkı sağlamış olacaksınız.

Bir tarafta da hayatınızın kolaylaşması var tabii. Nasılsanız öyle yaşayacak, değerlerinize, fikirlerinize göre hareket edeceksiniz dürüst bir yaşamı seçerseniz. Dolayısıyla kimseyi bir şey için ikna etmenize, mış gibi yapmanıza gerek kalmayacak. İnsanlar yaşantınıza bakarak zaten anlayacaklar sizi. Denemeye değmez mi?

HANGI DURUMLARDA DÜRÜST DEĞILIZ?

Dünyaca ünlü talk show sunucusu Oprah Winfrey’in internet sitesinde yer verdiği bir yazıda, kendimize karşı dürüst olmadığımız bazı durumlar örneklendirilmiş.14 Aralarında size tanıdık gelenler var mı?

• İçinden hayır demek geldiği zamanlar olsa da, her şeye evet diyorsun.

• Uygunsuz bir şaka duyduğunda şakayı yapan kişiye bunun uygunsuz olduğunu söylemek yerine şakaya gülüyor ya da hiçbir şey söylemiyorsun.

• “Zamanım yok” bahanesini kullanıyorsun, oysa zamanın var ve asıl sebep bu değil, ilgilenmiyor oluşun.

• Kötü ya da hoşa gitmeyeceğini düşündüğün yanlarını arkadaşların seni aramaya devam etsin diye onlardan gizliyorsun.

• Marka eşyaları kaliteli oldukları için değil, sadece markası için satın alıyorsun.

• Anksiyete bozukluğu ya da depresyon yaşasan, bir felaketmiş gibi davranmasını ya da bir daha konuşmamasını istemeyeceğin için, bu durumu arkadaşınla paylaşmazsın.

• Sağlıksız bağımlılıkların var.

• Kendini sanki sahteymiş gibi, hayatın içinde mekanik bir şekilde yaşayıp gidiyor gibi hissediyorsun. Hepimiz en azından bir maddede kendimizi bulmuşuzdur değil mi?

Başkası Olma Kendin Ol

İngiliz milletvekili Caroline Lucas, The Guardian gazetesi kendisinden genç kadınlar için kariyer tavsiyeleri istediğinde, belki de en akılda kalıcı olan yanıtı vermiş: “Kendiniz olun ve bunun için asla özür dilemeyin.” (Be yourself and never apologize for it) Devamı ise şöyle: “Bu, zaman içinde kendinizin farklı versiyonları olabileceğiniz anlamına da geliyor. Umarım her birini seversiniz…”15

Kendimizin farklı versiyonları? Nasıl yani? İşte düştüğümüz tuzaklardan biri, ‘ben’i tek ve sabit olarak algılamak. Ne kadar çok kez duymuşuz ya da söylemişizdir bir düşünün: “Ben öyle bir şey yapmam”, “O öyle biri değil”, “Kulağa hiç sen gibi gelmiyor…” Ben dediğimiz, yaşadıklarımızla, deneyimlerle, değişen dünyayla sürekli olarak değişen, gelişen, çok fazla yönü olan ve diğer tüm insanlar gibi kusursuz olmayan bir ‘ben’. Tabii bu demek değil ki prensiplerimiz, inançlarımız, yapmayacağım deyip yapmadığımız şeyler olamaz. Sadece algoritması ne emrederse onu yapan bir robot gibi sınırları belli, tek bir ‘ben’ değiliz. Dolayısıyla ‘kendin’ olmak için dışarıda bir yerde ‘ben’i aramanın derdine düşmek de anlamsız. Aranılan bir tane değil ki…

Her insan eşsiz, özel, farklı olmayı ister. İşte bu farklılık da aslında kendin olmakla birlikte geliyor. Birçok alanda öncü olanların, adını hafızalara kazımayı başaranların geldikleri noktalara bu eşsizlikleri sayesinde geldiklerini paylaşmaları tesadüf değil. Örneğin Apple’ın kurucusu Steve Jobs, “Zamanınız sınırlı, o yüzden onu başkasının hayatını yaşayarak harcamayın. Dogmanın tuzağına düşmeyin. Yani başka insanların düşünüp buldukları sonuçlarla yaşamayın. Başkalarının fikirlerinin sesinin, sizin iç sesinizi bastırmasına izin vermeyin. Ve en önemlisi, kalbinizi ve sezgilerinizi takip edecek cesaretiniz olsun. Onlar bir şekilde gerçekten ne olmak istediğinizi çoktan biliyor oluyorlar,” diyor. Hindistan’ın bağımsızlık hareketinin siyasi ve ruhani lideri olan Mohandas Gandhi’ye göre de mutluluk “Düşündüğün, söylediğin ve yaptığının uyum içinde olması” ile elde ediliyor.16

Alıntılar için çok uzağa gitmeye gerek yok aslında. Ülkemizin megastar lakaplı şarkıcısı Tarkan’ın ünlü bir şarkısında da geçiyor bu bölümün adı. “Başkası olma, kendin ol. Böyle çok daha güzelsin.”

Kendinin Arkadaşı Ol

Özgüven, kendini ne kadar değerli bulduğun ve bunun sonuçlarıyla ilgili bir kavram. Örneğin kendini çok güzel, çok başarılı, değerli buluyorsun veya karşına çıkan güzellikleri hak etmediğini, yetersiz olduğunu, başarısız olacağını düşünüyorsun. Her halükârda, yargıcın sensin ama hükmünü verirken ne kadar tarafsızsın, işte o kısım sorunlu olabiliyor çünkü kararı gerçeklerle değil de nasıl algıladığınla verebiliyorsun. Senin başarısız dediğin skor, bir başkasının kendini usta ilan ettiği skor belki de… Senin çirkin bulduklarınsa, öteki için güzelin sınırları dahilinde. İnandığımız şeyler davranışlarımızı, davranışlarımız da çevremizi ve kurduğumuz dünyayı etkiliyor. Özgüvenle mutluluk arasında güçlü bir bağ olduğunu doğrulayan pek çok araştırma mevcut. Özgüveni yüksek insanların daha mutlu olduklarını açığa çıkaran çalışmalar var. Ayrıca araştırmalarda özgüvenli insanların daha optimist ve motive oldukları, depresyon, anksiyete ve olumsuz ruh hallerine, düşük özgüvene sahip insanlara kıyasla daha az yatkın oldukları sonuçlarına ulaşılmış.17 Tabii düşük özgüven gibi özgüvenin çok yüksek olması da negatif sonuçlar doğurabiliyor. Narsisistler en mutlu insanlar değil, hatta genelde şişkin egoları ve bencil davranışlarıyla insanları çevrelerinden uzaklaştırıyorlar.

Kendine inanmak ve güvenmek dediğimizde, en basit şekliyle kendi kendinin arkadaşı olmak diye düşünemez miyiz? Çünkü pek çoğumuz kendimizi başkalarını yargıladığımızdan çok daha sert yargılıyoruz. Arkadaşlarımıza tanıdığımız hata yapma lüksünü kendimize tanımıyoruz. Sevdiklerimiz yaptığında affettiğimiz yanlışlar, yapan biz olduğumuzda gecelerce uykumuzu kaçırabiliyor. Bu yüzden kendimizle de arkadaş olabilmek çok önemli.

Tabii arkadaştan arkadaşa fark var. Burada bahsettiğimiz, haksızca eleştirmeyen, anlayışlı, kırıp dökerek değil destekleyici bir üslupla konuşan, kibar, nazik bir arkadaş. Bir sorun olduğunda, durup dinlenmek gerektiğinde ya da düştüğümüzde, “Hadi kalk, duramazsın” diye zorlamak yerine, peki deyip battaniye ve sıcak bir çorba öneren bir arkadaş. Öyle bir arkadaş ki, bir yandan dert ve acının boğmasına izin vermiyor, bir yanda da gerçeklerden kopmana engel oluyor… Kendi kendimizin arkadaşı olduğumuzda göz ardı etmememiz gereken şeylerden biri de “Kimse mükemmel değil, ben de değilim ve olamam”ı kendimize hatırlatmak. Yaşanan negatif olayların, duyguların sadece bizim başımıza geldiği sanrısından uyanmak. Bu daha da az yalnız hissetmemize olanak sağlıyor. Tek değiliz, dışarıda bir yerde bunları bizim gibi tecrübe etmiş insanlar var. Belki de çok yakınımızda, tanıdıklarımız arasında…

Kendinizi gözleriniz kapalı olarak geriye doğru bırakın, bu kez sımsıkı tutup düşmenizi engelleyen de yine kendiniz olun. Bir bakın bakalım, en iyi arkadaşınız kendiniz olduğunda hayatınızda neler değişecek.

İçindeki Mutluluğu Keşfet

Mutluluğun bir seçim olduğunu söyledik. Bu bölümde de mutluluğu keşfetmek üzere kendi içimize yapılacak bir yolculuktan söz ediyoruz. Ön koşulumuzsa bir soru: ‘Sen’ mutlu olmaya hazır mısın? İçindeki mutluluğu çıkamayacağı bir kuyunun dibine atmış, güneş görmesini engelleyecek bir zindana hapsetmiş olabilir misin mesela?

Mutluluğu sürekli olarak dış dünyada, başka bir insanda ya da maddi değeri olan şeylerde aramak, onu tamamen bizden bağımsız bir olgu haline getirmek demek. Durum bu değil, ki olsa bile içimizde mutluluk yoksa, kendimize mutlu olma izni vermiyorsak bizim dışımızda gelişen tüm bu güzellikler renklerini kaybedecek demektir. Terfi almak, âşık olmak, çok para kazanmak ve benzerleri beklediğimiz seviyede bir mutluluk getirmeyecek demektir. Ee ama hayallerimizde böyle değildi, hani mutluluktan uçacaktık…

Mutluluk duyduğumuzda, içimizde her şeyin tam da olması gerektiği gibi olduğu hissi filizlenir. O an bizi mutlu eden şey neyse, kendimizi tamamen ona bırakmışızdır; plansız, hesapsız… Beraber hayali bir sahne canlandıralım gözümüzde: Bütün sevdiklerimizle birlikte bir sofraya oturmuşuz. Herkes evinden bir şeyler getirmiş, bir yandan konuşuyor, bir yandan yemeklerimizi yiyoruz. Kahkaha sesleri birbirine karışmış, kimsenin ağzından iğneleyici, kırıcı bir söz çıkmıyor. Kimse yanında oturana fısıldayarak çaprazındakinin dedikodusunu yapmıyor. Herkes günün stresiyle birlikte egosunu da kapının dışında bırakmış, oraya o sofrada birbiri eşliğinde olmak amacıyla gelmiş. Başka bir niyet olmadan. O masadan ne kadar da mutlu kalkılır, değil mi?

Diğer senaryomuzdaysa başrole bizi mutlu edeceğine inandığımız şeyleri koyalım. Bu paraysa örneğin, diyelim ki bir miras davası neticesinde elimize büyük miktarda para geçeceğini öğreniyoruz. Başka bir seçeneğe göz atalım. Âşık olduğumuz kadın ya da adam bize mesajlar atıyor, iltifatlar ediyor ve görüşmek istediğini söylüyor. Ya da mucizevi bir şekilde yıllardır hayalini kurduğumuz seyahate çıkacak parayı ve zamanı ayarlıyoruz mesela… İşte tüm bu senaryoların getireceğini düşündüğümüz mutluluk, bizim içimizdeki mutlulukla birebir bağlantılı. İlk senaryoda, parayı öğrendiğiniz andaki şaşkınlık ve mutluluğu, “Herkes benimle param için arkadaş olacak şimdi”, “Harcarsam hemen biter” veya “Kimse bilmemeli” gibi kendi yarattığınız şüpheler takip edebilir. İkincisinde, “Nereden çıktı şimdi?”, “Bir şey mi duydu?”, “Oyun mu oynuyor?” gibi onlarca soru beyninizi kemirmeye başlayabilir. Peki hangi durumlarda böyle oluyor, düşündünüz mü? İçinizdeki mutluluğa söz vermediğiniz zaman.

Sözün özü, iç huzurumuz, kendimiz olarak hissettiğimiz hoşnutluk, başımıza gelen güzel şeyleri kabul edişimizi de etkiliyor. Ayrıca iç huzurumuz varsa, kendimizle husumetimiz kalmamış, kapılarımızı mutluluğa sonuna kadar açmışsak, dış etkenler de ruh halimizde çok büyük dalgalandırmalar yaratamıyor artık. İşte o zaman adımlarımızı da çok daha özgür atabiliyoruz…

Mutluluk Oyunu Oyna

Oyun dendiğinde bilgisayar oyunları veya çeşitli kutu oyunları haricinde aklımıza gelen, oyunun bir “çocuk aktivitesi” olduğu değil mi? Çünkü tıpkı hayvanlarda olduğu gibi, insanlar da özellikle çocukken oyunlarla vakit geçirir. Ve oyuna ayrılan bu zaman duygusal, bilişsel, davranışsal ve sosyal gelişimde önemli rol oynar. Sizce yetişkinler olarak hayatımıza biraz daha oyun katmak mutlu hissetmemize yardımcı olmaz mı? Çocuklardan öğrenmemiz gerekenlerin, daha doğrusu kendimize hatırlatmamız gerekenlerin başında saat kaç olmuş, kıyafetlerin mi kirlenmiş, saçın mı bozulmuş umursamadan, doya doya gülmekten sakınmadan oyunlar oynamak geliyor.

Oyun dediğimizde neleri kast ettiğimiz konusuna gelince, sözü kariyerini oyun üzerine çalışmaya adamış bir uzman olan Dr. Stuart Brown’a bırakmak yeterince açıklayıcı olacaktır diye düşünüyorum: “Oyunsuz bir hayat çeşitli oyunlar haricinde sporun, sanatın, filmlerin, kitapların, müziğin, şakaların, dramatik hikâyelerin olmadığı bir hayat. Flörtleşmelerin, düşlerin, komedi ve ironinin olmadığı bir hayatı gözünüzde canlandırın… Genel anlamıyla, insanları olağan, dünyevi şeylerin dışına çıkaran şeydir oyun.”18

Play: How it Shapes the Brain, Opens the Imagination, and Invigorates the Soul kitabını Christopher Vaughan ile birlikte yazan Dr. Stuart Brown, aynı zamanda ABD’de kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olan Ulusal Oyun Enstitüsü’nün de kurucusu. İki yazar, oyunun sadece mutlu olmada değil, sosyal ilişkileri sürdürmede, yaratıcı ve yenilikçi biri olmada da kritik bir rolü olduğunu belirtiyor ve “Oynadığımız zaman insanlığımızın en saf halini, kişiliğimizin en doğru ifadesini ortaya koyuyoruz. Yaşadığımızı en çok hissettiğimiz zamanların, en güzel anılarımızı oluşturanların oyun anları olması şaşırtıcı mı?” diye soruyorlar. Hepimiz cevabı içten içe biliyoruz, değil mi?

Oyunla ilgili kararınızı verdiyseniz, şimdi tekrar oyunlar oynamaya başlarken size eşlik edecek, “suç ortağınız” olacak arkadaşlarınızın olması avantajınıza. Sizinle birlikte çocuklaşacak bir arkadaş seçin ve oyun önerisini götüren ilk siz olun.

Haydi, örneğin ilk olarak birlikte bir parka gidin, etrafta kimse yokmuşçasına eğlenin, salıncaklara binin, çocuklarla sohbet edin, içinizden nasıl geliyorsa beraber çocuklaşın. Belki bir diğer oyun buluşmasında daha önce denemediğiniz bir aktiviteyi birlikte denemek üzere sözleşeceksiniz, kim bilir…

UĞUR DÜNDAR’IN OYUNUNDAN ESINLEN

Sadece insanlarla değil, düşüncelerinizle de oyunlar oynamak, onları farklı açılardan ele alıp vakit geçirmek mümkün. Bu konuyu yıllarca Türkiye’nin en güvenilir insanı seçilen ünlü bir isim üzerinden örnek vererek açıklamak istiyorum. Üniversitede öğrenciyken kendimi çok ilgi duyduğum medya alanında geliştirmek için Uğur Dündar Müjdat Gezen televizyon okuluna yazıldım. Uğur Dündar, ders aldığım ve anlattıklarını hayranlıkla dinlediğim biri olarak karşımdaydı. Habercilik konusundaki başarılarının yanı sıra Uğur Dündar’ın sağlıklı yaşam konusunda da çok başarılı olduğuna dair bir izlenimim oluşmuştu. O yıllarda kurucu başkanı olduğum öğrenci kulübü için Dündar’a kendisiyle röportaj yapmak istediğimi söyledim. O da kabul etti. Kulübümüz bir sağlık kulübü olduğundan sorularım da sağlıklı yaşamla ilgiliydi… Hâlâ çok sağlıklı olmasını ve fit görünmesini neye borçlu olduğunu sordum. Dündar, sağlıklı beslenmeye çok önem verdiği, düzenli olarak fiziksel aktivitelerini yaptığı gibi sağlıklı yaşam alışkanlıklarını anlattı. “Sağlıklı yaşam için neler yapılması gerektiğini hemen hemen herkes biliyor da bir türlü motive olup yapamıyor” düşüncesiyle sağlıklı yaşam tercihlerini her gün nasıl aynı motivasyonla sürdürebildiğini sordum merakla. Dündar, her gün bir sağlık oyunu oynadığını anlattı. Sağlıklı beslenmeyi, fiziksel aktivite yapmayı ve diğer tüm sağlıklı yaşam alışkanlıklarını o oyunun bir parçası olarak görüyordu. Yani “Sağlıklı yaşamak için bunları yapmak zorundayım” düşüncesiyle değil, “Her gün keyifli bir oyun oynuyorum” diyerek motive ediyordu kendisini. Bu oyundan esinlenerek ben de her gün mutluluk oyunu oynasak nasıl olur diyorum? Bu oyunun bir parçası olarak sağlıklı uyandığımız her güne şükrederek başlasak, kısa bir meditasyon ve doğa sesleri ile hayatımızdaki güzel şeylere odaklansak…

11.https://www.psychologytoday.com/us/blog/sapient-nature/201402/is-happiness-realityexpectations-good-formula. Raj Raghunathan Ph.D.– Psychology Today Is Happiness = Reality/Expectations a Good Formula?
12.Catherine Clifford 24 Ağustos 2018 cnbc.com https://www.cnbc.com/2018/08/24/former-google-x-exec-mo-gawdats-formula-for-happiness.html
13.https://www.mindful.org/jon-kabat-zinn-defining-mindfulness/
14.Oprah.com by Madisyn Taylor. http://www.oprah.com/spirit/learning-to-live-week-1-being-honest-with-yourself/all#ixzz5VgXiM4cg
15.Charlotte Seager and Sarah Shearman, 8 Mart 2017, The Guardian. https://www.theguardian.com/careers/2017/mar/08/international-womens-day-career-advice-successful-women
16.authenticityformula.com
17.Self-Compassion, Self-Esteem, and Well-Being Kristin D. Neff.
18.Play: How it Shapes the Brain, Opens the Imagination, and Invigorates the Soul, Stuart Brown, M.D., with Christopher Vaughan, Avery, Penguin Group (USA) Inc., 2009.
163,05 ₽
Жанры и теги
Возрастное ограничение:
18+
Дата выхода на Литрес:
23 августа 2023
Объем:
1 стр. 2 иллюстрации
ISBN:
978-625-8222-55-5
Правообладатель:
Hayy Kitap